12

213 36 7
                                    


Dakikalarca yağmurun altında kalmak, o an önemsemesek de ikimizin de önümüzdeki birkaç günü hasta geçirmesi demekti. Bu yüzden bir nebze olsun işe yarar umuduyla çok da uzak olmayan evime gelmiş, üzerine dolabımdan küçük gelen kıyafetleri seçip, eline de saçlarını kurutması için havlu tutuşturarak kendimi mutfağa atmıştım. Nedenler, nasıllar kafamda birbirleriyle çarpışır vaziyette kıyametler koparırlarken, alacağım cevaplardan bir korkak gibi kaçmış, sakin sakin bitki çayı demliyordum.

En fazla ne olabilirdi ki bundan sonra, olsa da kaç yazardı?

Ama öyle olmuyordu işte, ne kadar kendimi sakinleştirmeye çalışsam da içerde beni bekleyen şeyle karşı karşıya gelme fikri ödümü koparıyordu.

Yeterince dinlendiğini ve benim ne kadar beklesem de asla hazır olmayacağımı fark ettiğimde çoktan dolaptan çıkarıp tezgahın üzerine koyduğum bardaklarla bakışmayı bırakıp, kendimi zorlayarak ayaklarımı içeriye sürükledim. Bıraktığım gibi koltukta bulmayı umarken, kapı ağzına geldiğimde hiçbir ayrıntıyı gözünden kaçırmamak istercesine oturma odamı turlamasını izledim. Bir an için gördüğüm şey o kadar doğal, o kadar sıradan gelmişti ki sanki onca yıl geçip gitmemiş, araya onca mesafe girmemiş gibiydi. Ne kadar bakarsam bakayım hala inanasım gelmiyordu. Buradaydı. Bana mahrum kaldıklarımı hatırlatıyor, bünyeme iyi gelmiyordu.

İstemsizce iç çekmeden edemedim, daldığından olsa gerek çıkardığım sesten irkilmişti. Bana dönmesiyle kapıda kazık gibi dikilmeyi bırakıp kanepeye yöneldiğimde beni taklit ederek yanıma oturdu, bir süre hiç konuşmadan çaylarımızı yudumladık.

Ufak ufak ve uzun aralıklarla aldığım yudumlarım bitince kapana kısılıp kaldığımın bilinciyle kendime yeni bahaneler aramaya çalışma planlarım Kyungsoo'nun bana dönerek bağdaş kurmasıyla suya düşmüştü. Kazağımın büyüklüğü yüzünden kollarının parmaklarını örtmesine engel olmak için habire çekiştirip duruyor, lafa nereden gireceğini bulmak için onun da kendine bahane ürettiği düşüncesine kapılmama neden oluyordu.

Sorsanız sayfalarca yazıp çizerdim söylemek istediklerimi ama iş dile getirmeye gelince hepsi birer birer uçup gitmişti zihnimden. Bu yüzden lafı başlatan ben olmayacaktım.

"Özür dilerim." Uzun süredir konuşmadığından sesi biraz kalın çıkınca boğazını temizleyip devam etti. "İki senedir gelmek için cesaretimi toplamaya çalışıyorum. Doğru zamanı bekleme zırvalığıyla kendimi oyaladım işte." 

Sanki iki haftaymış gibi basite indirgeyerek anlatması mağarasına sinen öfkeli canavarı uyandırmıştı. Oradan hayat oyun gibi mi duruyor diye sorma, dilimdeki tüm zehri akıtma isteğimi yumruğumu sıkarak engellemeye çalıştım.

"Görünüşe göre olan bir bana olmuş." Sesim dikkatini kendi ellerinden çekip bana odakladı. Yumruk yaptığım elimi avucunun içine alıp ufak ufak yatıştırmak ister gibi okşamaya başladı. Geri çekmek istesem de durmamı emreden gözlerine boyun eğdim. "Böyle düşündüğüne inanmak istemiyorum. Her şeyi açıkladığımı sanıyordum. Duruma bakılırsa zekanı gözümde abartmışım. Yine."

"Hah! Küstah! Küstahsın, zaten küstahtın zaman hiçbir şey almamış üzerine eklemiş adeta. Nasıl olur da bu durumda bile üste çıkmaya çalışır bir insan aklım almıyor!" Ayağa kalkıp onu itmemek ya da evden kovmamak için kendimi göt kadar odada bir aşağı bir yukarı yürüyerek vücudumda toplanan enerjiyi atmaya çalıştım. "Hep böyleydin sen zaten. Her zaman kendini haklı, üstün gördün. Etrafındaki insanlar umrunda değil, hiç olmadı. Çünkü sen ne yapıyorsan o doğrudur değil mi?" Sesim git gide yükselmeye başladığında önüme geçerek bana engel oldu.

"Yüzüme bak!" Baktım, en az benim kadar sinirliydi. Her cümlesinin sonunda göğsüme vurduğu için istemsizce birkaç adım geriye attım. "Bıktım senden ya! İnsan okuduğunu anlamaz mı? Biraz olsun anlamak için çaba sarf etmez mi? Tek yaptığın başına gelen şeylere isyan etmek, sinirlenmek, acısını çıkartacak bir şeyler aramak. Ha, bir de kendine acıma kısmı var onu da unutmayalım."

birtakım çilekli süt meselesi • kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin