"H-hayır lütfen dur. Yapma, dur dedim!" Michael nefes nefese kalmış bir şekilde gördüğü kabustan uyanmıştı.
Solunda duran komodinin üstünden telefonuna uzanıp saatte baktı. Mavi ekrana karşı gözlerini kıstı, saat üçü geçiyordu.
Ellerini terli saç tellerinin arasından geçirdi. Oturur pozisyona gelip, sırtını yatak başlığına yasladı.
İyi değildi. Kabusları sıklaşmış ve kullandığı lanet haplar bir işe yaramıyordu.
Kafasını tavana dikmiş, nefeslerinin düzene girmesini bekliyordu. Gözünün önünde Luke belirdi.
Onu üzmüştü, bunu biliyordu. Kendisi de üzülmüştü ve kendine kızıyordu. Bu onun hayatıydı ve burnunu sokmaya hakkı yoktu, ona bağırmaya hiç hakkı yoktu.
Ondan özür dilemek istedi ama onu affetmeyeceğini biliyordu. Ona zaman vermek istedi.
Yanında duran bardaktan suyunu içti ve yeniden uyumaya çalıştı.
&&&&&
Doğan güneşin ışıkları, perdenin aralığından içer girip Luke'un gözlerine vuruyordu.
Henüz uyuyalı birkaç saat olduğundan Luke hafif uykusundan uyandı.
Cenin pozisyonunda sarıldığı yastığına, kapalı gözlerini ovuşturdu.Bütün gece beyninde Michael'ın söylediği şeyler, tekrar tekrar oynamıştı. İçinden ona şiir yazmak bile gelemiyordu, canı yanıyordu ve bunu dışarı vuramıyordu.
Yanındaki telefonunun titremesiyle gözlerini açtı ve telefonuna uzandı. Arayan Calum'du. Sesinin kötü çıkacağını biliyordu ama bu önemli olabilirdi buyüzden aramaya cevap verdi.
"Hey dostum günaydın! Nasılsın?"
Luke Calum'un sabahın bu saatlerindeki enerjisine güldü. Arkadaşının moralini bozmak istemiyordu, boğazını temizledi ve konuştu.
"Günaydın Calum, yeni uyandım."
"Onu anladım, ama sesin yine de kötü geliyor. Bir sorun yok değil mi?"
"Hayır hayır bir şey yok, sadece yeni uyandım hepsi bu."
"Emin misin?"
"Eminim Calum."
"Pekala o zaman öğlen benimle şu sıcak çikolatalarını beğendiğin kafede buluş. Bütün haftamız okulda geçiyor, bugün cumartesi biraz hava alalım."
"Tamam olur, ikide orada buluşuruz."
"Güzel, hoşcakal."
Luke bunun iyi geleceğini düşündü, hava değişikliğine ihtiyacı vardı.
Dolabının önüne geçti, altına giyindiği siyah dar pantolonun üstüne Ramones tişörtünü giyindi. Saçlarını yukarı doğru taradı ve siyah konverslerini giyinip evden çıktı.
Kafeye doğru yürümeye başladı, orayı gerçekten seviyordu. Calumla dokuzuncu sınıfta okul çıkışları hep oraya gidip sıcak çikolata içerlerdi. İkisi orada yakınlaşıp dost olmuşlardı.
Kapıyı açtığında küçük zilin onu karşılamasına izin verdi. Karşıda arka masada oturan Calum'u görünce gülümseyip yanına ilerledi.
"Selam güzel çocuk." Diyerek karşısındaki sandalyeye oturdu.
"Hey sonunda geldin. Siparişlerimizi verdim bile."
"Güzel."
"Luke gözlerin iyi gözükmüyor yine uyumadın di mi? Bir sorun var işte belli anlat artık."
"Calum cidden sorun yok, merak etme."
"Hayır inanmıyorum, Luke bunları benimle konuşmayacaksan kiminle konuşacaksın?"
Calum haklıydı. O onun dostuydu, ona anlatmalıydı. Derin bir nefes aldı ve başladı.
"Pekala anlatacağım. Biri var."
"Biliyordum, kim hadi anlat."
"Michael. Michael Clifford. Yemekhanede görmüştün."
"Michael mı? Aman tanrım şu kırmızı saçlı çocuk mu?"
"E-evet o."
"Birlikte misiniz?"
"Hayır, zaten belli olmuyor mu? Platonik olarak sıkıştığım biri."
"Ne zamandır bu böyle?"
"Geçen seneden beri ama bazı şeyler oldu. Ve dün yaşadıklarımız pek iyi değildi."
Luke her şeyi en başından anlatmış, rahatlamış hissediyordu. Calum artık her şey biliyordu ve ona güveniyordu.
"Tanrım, Luke sana inanamıyorum. Bunca zaman bunları nasıl içinde tuttun sen."
"Tuttum işte."
"Bence bu hissettiklerin karşılıksız değil. Baksana çocuk bildiğin seni kıskanmış. Eminim gelip özür dilemek istiyordur ama korkuyordur."
"Özür dilemesine bile gerek yok, söylediği şeylerde haklıydı. Hem ben onu hemen hiç düşünmeden affederim ki."
Kapının üstündeki küçük zil, ikisinin de girişe bakmasını sağlamıştı. İçeri giren Michael'dı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ulalume | muke
FanficMichael Clifford edebiyatın saçma olduğunu düşünüyordur. Luke Hemmings ise gizlice defterlerine Michael hakkında şiirler yazıyordur.