Duru.

303 15 0
                                    

Multimedia: Duru

-

Öylece duvara yaslanmış çaresizce bekliyordum. İçimde tarif edilemeyecek bir korku vardı. Bu koca evde Mete'nin hangi odada olduğunu dair bilmezken ne yapacağımı kestiremiyordum. Bağırsam duyar mıydı acaba? Yada gelir miydi yanıma?

Bir şekilde ayağa kalkıp kendimi bahçe kapısının önüne doğru yürür bir vaziyette buldum. Mete'nin yanında olmuş olmam güvende olduğumu göstermiyordu. Bunu şimdi anlamıştım. Benim evimin çevresi bu şekilde olsaydı hep tetikte olurdum. Ama o nasıl böyle rahat olabiliyordu anlamıyordum.

Elimi kapının koluna götürdüm ve sakince kolu çevirdim. Kendimi dışarı attığımda panikten dolayı soğuğu hissetmiyordum. Belirli aralıklarla yerleştirilmiş olan gece lambaları zifiri karanlığı engelliyordu fakat ağaçların arasını göremiyordum ki bu daha kötüydü. Ne tür bir şeyle karşılaşacağımı bilmediğim için lambaların altından yürüyordum. Olduğum yerde durup etrafıma baktığımda ortada bana zarar verecek hiçbir şey göremiyordum. İçim biraz da olsa rahatlamıştı. Son kez etrafıma baktığımda yine bir şey görememiştim. Tam içeri girecektim ki nefes alma sesine benzettiğim bir ses beni durdurdu. Kalakalmıştım. Vücudumun her yeri kasılmıştı. Yavaşça arkamı döndüm.

Etrafıma seri bir biçimde göz attığımda yine herhangi bir şeyle karşılaşmamıştım. Her hücrem panikle dolarken nefes alışım artıyor, göğüsümün üstü kalkıp iniyordu. Titrek bir sesle, "Kim var orada?" diye bağırdım. Ses gelmeyince irkildim. Tekrar aynı şeyi söylediğimde bu sefer mırıldama sesleri gelmişti kulağıma.

Bir kedi olabileceğini düşündüm. Alttan alarak içeri girecektim küçük bir el bileğimi kavradı. Aniden arkamı döndüğümde bir kız çocuğuyla karşılaştım. Üzerimden koskoca bir yük kalkmışcasına derin bir nefes aldım. Bu kız daha iki saat önce resmine baktığım kızdı.

Narin bir ses tonuyla, "Kimsin sen?" dedim. Cevap vermedi. Biraz ürkmüştüm doğrusu.

Bileğimi kurtarmak istedim fakat buna izin vermedi. Aksine daha sıkı kavradı bileğimi, bırakmak istemiyor gibiydi. Onunla aynı boya gelmek için dizlerimin üzerine çöktüm. Yüzünün her bir noktasını incelerken burnuma şeker kokusu geliyordu. Bu onun kokusuydu. Öyle masum görünüyordu ki, içimde ona sarılma isteği doğuyordu. Elbisesinin uçları çamurlanmıştı fakat bu kusur, güzelliğinin önüne geçemiyordu. Diğer elimle lüle olan saçlarını baştan aşağı okşadım. Gözlerini kapattığında elimin titrediğini hissettim. Belli belirsiz gülümsüyordu. Elimi yavaşça saçından ayırdığımda oda aynı yavaşlıkta gözlerini açtı.

"Sen benim annem misin?"

Hiç beklemediğim bir şeyi söylediği için öylece kalakalmıştım. Kaşlarım kendiliğinden çatılırken kafamda söylediği şeyi dönüp dolaştırıyordum. Ne diyeceğimi kestiremediğim için susmayı tercih ettim.

"Babam bana hep seni anlatıyor biliyor musun? Çok güzel olduğunu söylüyor. Doğru söylüyormuş."

Bu sefer şaşkınlığımın önüne hiçbir şey geçemezdi. Kırılgan, bir o kadarda yumuşacık bir ses tonu vardı. Konuşması çok hoşuma gitmişti, ayrıca kelimeleri gayet düzgün söylüyordu. Bir an bana benzediğini düşündüm fakat aklımdan o düşünceyi hemen yok ettim. Gözlerimin içine büyük bir dikkatle bakıyordu. Onun sesine benzeyen bir tonda, "Bana ismini söyleyebilir misin?" dedim. Kaşlarını kaldırdı ve şaşkınlığını belli eden gözleriyle bana baktı.

"İsmimi bilmiyor musun?" diye sordu meraklı bir sesle. Dudaklarımı büzerek kafamı hayır anlamında salladım. "Ama bilmen gerekiyor." diye ekleyince ifadesizce ona baktım. Tam ayağa kalkacaktım ki beni konuşmasıyla durdurdu.

Rüyaların canı cehenneme.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin