Yoongi'den
Gözlerimi açtığımda, ilk olarak bozuk bir ışığın yanıp sönen parlaklığını gördüm. Bir sandalyedeydim. Ağzıma bir bant yapıştırılmıştı. Ellerimde ve ayaklarımda hissettiğim sıkılıkların da ipler olduğunu anlamam çok uzun sürmemişti. Etrafıma bakındım. Filmlerdeki kaçırılma sahnelerinde getirilen yerlere hiç benzemiyordu, tam tersi gri boyayla boyanmış gayet modern bir yerdeydim. Işık dışında.
Başımı hafif sağa çevirdiğimde merdivenleri, ve merdivenlerin başında da bir kapı olduğunu görmüştüm. Bulunduğum durumun farkında varıp bileklerimdeki ipleri zorluyordum. Canım yanıyordu, iplerin derime sürtünüp parçalaması canımı çok yakıyordu ama kurtulmaya çalışmaktan başka çarem yoktu.
Bileklerimin acısı artık dayanılmaz hâle geldiğinde, çaresiz bir şekilde oturduğum sandalyede tepinmeye başlamıştım. Bir yandan ağlıyor, bir yandan kurtulmaya çalışıyordum. Dilimle ağzımdaki bandı çıkarmaya çalışırken, merdivenlerin yukarısındaki kapı küçük bir gürültüyle açıldı. Olduğum yerde tepinmeyi bırakıp gelenin kim olduğuna bakmak için gözlerimi biraz daha açmaya çalıştım.
Gördüğüm şeyin doğru olup olmadığından emin olmaya çalışırken, bilincimin yerinde olup olmadığından emin değildim. Bu ya oydu, ya da şu an gayet sersem olduğumdan dolayı beynim bana bir oyun oynuyordu.
Sakin ve küçük adımlarla bana biraz daha yaklaştığında, o olduğunu anlamıştım.
Bu, o kafedeki kızıldı.
Tanrım, burada neler oluyordu?!
Yanıma biraz daha yaklaştığında, hafif eğilerek kulağıma doğru sert bir sesle fısıldadı.
"Uslu dur."Geri çekilip arkama doğru geçti. Bileklerimde hissetmeye başladığım rahatlık hissiyle ipi çözdüğünü anlamıştım.
İp tamamen bileğimden çıktığında, önüme geçti. Yüzünde anlamlandıramadığım bir ifade vardı. Bir americano gibi acı, ama bir latte gibi yumuşak bakışları vardı. Endişeli, ama biraz da kızgın gibiydi.
Yere eğilip bir dizinin üzerine çöküp gözlerime baktı. Sonra aşağıya doğru sarkan ellerimi eline alıp bir öpücük kondurdu. Bilincim kaybolmuş gibiydi, tepki veremiyordum.
Bileklerime bakıp, inceledi.
"Yoongi'm. O narin, o güzel bileklerine bu yaralar hiç yakışmıyor."Bileklerimin yara olmuş kısımlarına minik öpücükler kondurdu.
"Sen burada uslu uslu otur Yoongi'm. Ben birazdan geleceğim."
Biraz öncekine göre daha hızlı ve büyük adımlarla depodan çıkmıştı.
°
Yaklaşık, sanırım 15 dakika sonra, elinde bir ilk yardım çantasıyla geri dönmüştü. Neden o gittiğinde ayağımdaki ipleri de çözüp kaçmaya çalışmadığımı bilmiyordum.
Ben tam bir geri zekâlıydım!Bunları düşünürken o yanıma gelmişti.
Önümde dizlerinin üstüne çökmüş, bileklerimi kendine doğru çekmişti.
Yanında getirdiği ilk yardım çantasının içinden pamuk, tentürdiyot ve bandaj çıkartıp çantayı kapattı. Sağ bileğimi eline alıp, bileğimdeki yaraları öptü.
Sonra tentürdiyotu pamuğa damlattı. Dikkatli ve nazik bir şekilde pamuğu yaralarımın çevresinde gezdiriyordu. Biraz canım yansa da belli etmemeye dikkat ediyordum. Yaralarımın çevresinden tentürdiyotla geçip bandajı eline aldı. Hızlıca açıp, bandajı dikkatli ve yavaş bir şekilde bileğime sardı. Bandajın üstünden bileğimi öpüp diğer bileğimdeki yaralara da aynısını uygulamaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mail Box | yoonseok
FanfictionMin Yoongi, posta kutusuna gelen ve kimden geldiği belirsiz olan zarfı açar ve okumaya başlar; "Merhaba Yoongi, benim hakkımda bir şey bilmene gerek yok, sadece sana karşı bir zaafım olduğunu bilmeni isterim"