BUĞRA
Kapının çalınması ile oturduğum yerden kalkmak yerine kafamı çevirdim. Arat koşa koşa kapıya ilerlediğinde sırıttım. Çok geçmeden Çakır'ın sesini duyduğumda Aras'a baktım. Kaşlarını çatarak bana baktığında gülümsemekle yetindim. "Çakır'ın sesi mi o?"
Konuşmak yerine 'hıhı' diye cevap verdiğimde kendi kendine bir şeyler söyledi fakat anlayamamıştım. Salonun kapısından içeri giren iki bedenle yüzündeki sırıtışı daha da genişlettim. Başta Arat'ı sinir etmek için gelmiştim fakat şimdi Çakır geldiğine göre işlerine yarayabilirdim sanırım. Tabii küçük bir bedel karşılığında. Kapıda dikilen Çakır gergince Aras'a gülümsediğinde o da karşılık verdi fakat yapmacık bir gülümsemeye benziyordu.
Çakır'la iyi anlaşması gerekirken benimle daha yakın olması bana da biraz saçma geliyordu fakat kurcalamıyordum. Sonuçta kötü bir şey değildi bu.
Aramızda yaşanan sessiz dakikaları Arat'ın sesi böldü. "Abi biz odama geçiyoruz." Gözlerimin odağı Aras olurken ondan beklemediğim bir tepkiyle "Sessiz olun da," olmuştu. Bir şey dememiş olmasına hepimiz şaşırırken Arat ve Çakır fırsattan istifade hızlıca odaya geçtiler. Salonda başbaşa kaldığımızda derin bir nefes verdim. Aras'ın bakışları televizyondayken hiç yapmadığım bir şeyi yaparak Aras'ı incelemeye başladım.
Önüne düşen siyah saç tutamları Arat'ın saçına çok zıttı. Fakat aynı kardeşi gibi mavi gözleri vardı, kirpikleri biraz seyrek fakat oldukça uzundu. Gözlerim yavaş yavaş aşağıya indiğinde dudağında durdu. Çok ince sayılmayan pembe dudakları vardı ve örme kemiği belirgindi Arat'a göre. Daha önce de onu görmüştüm fakat hiç bu kadar detaylı incelememiştim, bu da içimin tuhaf olmasına yol açtı.
Gözlerim rahat durmayarak daha da aşağılara indiğinde kemikli elinde kaldı bir süre. İnce parmakları kesinlikle iyi anlamda göze batıyordu. El fetişim olmamasına rağmen düşmüştüm resmen.
Bakışlarım tekrar yukarı çıktığında Aras ile göz göze geldim. Bunu beklemediğim için irkilerek kendimi biraz geriye çektim. Soran gözleri ile "Bir şey mi oldu?" dediğinde kafa salladım ve "Yok, hayır. Dalmışım," dedim seri cevaplar ile. Bir mırıltı çıkarıp yerinden kalktığında karşılaştığım uzun boy ile kafamı yukarı kaldırdım.
"Gel biz de odama geçelim." Olur diyerek ben de yerimden kalktım ve Aras'ın arkasından yavaşça ilerledim.
Kapıyı aralayıp içeri girdiğinde ilk defa odasına girdiğimi hatırladım ve içeriyi izledim birkaç saniye. Kapının hemen karşısında bir kapı daha vardı ve üstünde 'bathroom' yazıyordu. Gözlerimi oradan çekip yan tarafına sabitlediğimde çalışma masası, onun da yanında küçük bir televizyon vardı. Televizyonun karşısında ise tek kişilik yataktan biraz daha geniş bir yatak vardı. Yatağın yanındaki ağzı açık dolap da büyük bir ihtimalle gardıroptu.
Daha fazla oyalamayarak yatağa geçmiş Aras'ın yanına oturdum. "Ne yapacağız?" diye soru yönelttiğimde televizyonun altından oyun kollarını çıkardı ve birini bana uzattı. "Konsol falan oynarız diye düşündüm."
"Güzel olur," diyerek onayladığımda oyunu açmıştı bile. Teker teker takımları seçtiğimizde oyunu başlatan o olmuştu.
***
Neredeyse bir saattir oyun oynuyorduk ve yenilgi üzerine yenilgi yemiştim. Bıkkın bir ses tonuyla, "Lan yeter, kaybetmekten sıkıldım artık," dediğimde gülerek oyunu durdurdu ve gözlerime bakmaya başladı. Kaşlarım çatık bir hâlde ona bakarken dip dibe girmemizi sorgulamaya başlayacaktım neredeyse.
"Okeyin intikamı diyelim." Tekrar gülemeye başladığında omzumla omzuna vurdum ve "Okeyde bile kazanamadım lan, Muhittin abi kazandı amk," dediğimde daha da gülmeye başladı. Gülüşü kulaklarımda âdeta çınlarken kendime engel olamayarak bende ona katıldım ve gülüşüne eşlik ettim.
Gülüşünü yarıda kesip, "Oğlum okeyde bile kazanamıyorsun," dedi ve küçük bir kahkaha attı. Oyun kolunu kenara bırakıp iki elimle ittim onu ve "Okey olduğunu görememiştim," diye savunmaya çalıştım kendimi. Aras da benim gibi oyun kolunu kenara bıraktı ve elini omzuma yerleştirdi. "Senin o gözlerini açmamız lazım, bazen kör olabiliyor."
Dediğinden bir şey anlamadığımı söyleyecektim ki kıkırtısıyla sustum. Tam o an tekrar dip dibe olduğumuz aklıma geldi ve bu kadar yakınlığın ne kadar normal olduğunu sorguladım kendi kendime. Saçma düşüncelere gireceğim sırada Aras'ın ciddileşen suratını görmem ile buna ara verdim. Eli hâlâ omzumayken, "Bu arada tekrar teşekkür ederim, Buğra. Sayende kardeşimle aram bozulmadan hâlâ eskisi gibi," deyip alt dudağını yaladı.
Gözlerim orada takılı kalırken, "Bir şey değil. Sonuçta ona değer veriyordun ve cinsel yönelimi buna engel olmamalıydı," kelimeleri döküldü dudaklarımdan. Neden hipnotize olmuş gibi onun dudaklarına baktığımı anlayamamıştım.
Saniyeler içinde Aras'ın bakışları da benim dudağıma indiğinde gergince nefes aldım. Gözlerim kapanıp açıldığında artık onun gözlerine bakıyordum. Ancak onun bakışları az önceki yerindeydi ve çekmiyordu. Bunun getirdiği rahatsızlık ile istemsizce alt dudağımı dişlerim arasına aldım. Alt dudağımı dişlerimle ezip geri bıraktığımda Aras da bana biraz daha yaklaşmıştı.
Onu uyarmak için "Aras-" diyecektim fakat sözümü yarıda kesen dudakları oldu. Gözlerim şok içinde açılırken dudaklarım da aralanmıştı aynı şekilde. Bunu fırsat bilen Aras da alt dudağımı kendine çekerek öpmeye başladı.
Ne olduğunu idrak edemiyorken elimi omzumda duran elinin üstüne koyup ittirmeye çalıştım. Fakat düşündüğümden güçlüydü ve hareket dahi etmedi. En sonunda pes ederek elimi çektim ve geri çekilmesini bekledim.
Dudağımın üstünde duran dudaklar kalbimi tekletiyordu ve sanki kalbim boğazımda atıyordu. Bunun geçmesini dileyerek kendimi geriye çektim ve Aras'ın kapalı olan gözlerine baktım.
Neden böyle bir şey yaptığını asla sorgulamayacak ve üstünde durmayacaktım. Dudaklarımın serbest kalması rahat bir nefes vermemi sağlarken yanaklarımın ısındığını hissettim. Hiçbir şey söylemeden odadan çıkıp banyoya ilerledim ve yüzümü yıkadım.
Aklıma dudakları geldikçe tekrar tekrar midemden boğazıma kadar yumru gelip gidiyordu ve beni deli etmeye yetiyordu o an.
___
hız lazım hızz bunlar da 50de sew olursa vay halime
neyse yorum istiyorum teşekkur ederim <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bad liar [bxb]
Historia Cortai'm a bad liar, bad liar now you know, you're free to go ° earth kitabından Buğra'nın hikâyesidir.