0.1

6.4K 205 236
                                    

Cemre'den

Küçükken insanlar benim hayatım için var sanırdım. Kimsenin kendç hayatı yok da herkes benim yaşamım ilerlesin diye var oluyor ben görmeyince yok oluyor diye düşünürdüm. Ne egoistce değil mi? Korkmayın ama bu düşüncem yine küçükken değişti. Hayat beni gerçekliğe kavuşturdu. Ben anladım ki herkesin kendi hayatı varmış.

Peki ya babalar? Babalarında mı kendine özel hayatları vardır?

Bu soru ne de çok kurcalardı aklımı küçükken asla anlayamazdım terk edilmenin ne demek olduğunu. Babam beni ve annemi terk edip gitmişti, bizi istemediğini söyleyerek. Birgün gelecek gibi gelirdi. O güne kadar.

Annemin öldüğü güne kadar ben babamın geleceğini düşünürdüm. Giden deri gelirdi çünkü. Ama gelmezmiş. Annem babamdan sonra asla toparlanamadı ve çareyi intihar etmekde buldu. O da beni terk etti ve ben o zaman anladım ki giden geri gelmezmiş.

Annem öldüğünde ve ben yetiştirme yurduna yerleştirildiğimde henüz 7 yaşındaydım.

Siz annesizlik nedir bilir misiniz? Yada babasızlık?

Ben ikisini de yaşıyorum işte. Hayatta daha büyük ne gibi bi acı olabilir ki. Ne diyorlardı bana? Hem öksüz hem yetim. Düşüncelerime güldüm yapay bi şekilde. Elimde salladıüım pamuk şekerle yağmurlu havada boş olan ıslak salıncağa oturmuştum herzamanki gibi. Yağmur bana hep hüznü hatırlatırdı. Babam gittiğinde yağmur yağıyordu çünkü. Tıpkı annem öldüğünde yağdığı gibi. Yerde, gökte beenimle birlikte ağlamayı tercih etmişti.

Elimdeki pamuk şekerden bir parça daha koparıp yerken salıncakda ileri geri yapıyordum hafifce. Ne zaman yağmur yağsa ve gece çökse içime bir hüzün dolardı. Otururdum bir salıncağa elime pamuk şekerimi alırdım ve annemin ve babamın mutlu olduğunu, beni çok sevdiğini hayal ederdim.

Mesela şuan. Tam karşımdaki bankda oturmuşlar sarılarak ve beni izliyorlar. Arada annem elimdekini bitirmemi istiyor biran önce.

Gözlerime dolan yaşlarla burnumu çekip gözlerimimkırpıştırarak ayağa kalktım ve elimdeki yarısı yenmiş pamuk şekeri yere attım.

Çantamı omzumda sağlamlaştırıp yavaşca yurda doğru yürümeye başladım. Şuan 18 yaşında üniversite öğrencisiydim ve üniversiteye yakın bir yurtta kalıyordum. Yurt dediğime bakmayın öyle ahım şahım bir yer değil bir binayı okuduğum üniversite yurdu olarak kullanıyordu. Öyle kuralları bekcisi bahçesi vs yoktu yani.

Tam dalgın dalgın yürürken telefonuma gelen mesaj sesi ile irkildim. Montumun cebinden çıkarıp gelen mesaja baktım yurda varmama 10 15 adım vardı.

Gizli numara: Üşüteceksin çabuk ol

Siz hiç.korkudan kanınızın çekildiğini hissettiniz mi? Şuan tam da bunu hissetmekteyim de. Daha hızlı adımlarla yurda yürürken telefondan da hızlıca oda arkadaşım olan Yaren'i aradım.

"Kızım nerdesin sen?"

"Tamam babacım binanın önündeyim zaten."

"Ne?" Yaren beni soru yağmuruna tutarken binaya girebilmiştim. Seri adımlarla odama çıkıp kapıyı kapattığımda bana soru dolu bakışlarla bakan Yaren ve Merveyi görüp gülümsedim. "Naber?"

"Ne oluyor Cemre!" O sırada göz ucuyla titreyen telefonuma baktım.

Özel Numara:Benden bahsetmek istemezsin papatyam.

Yutkunup telefonu kapadım. Ve kızlara baktım. Daha bi meraklanmışlardı sessizliği ben bozdum sakin olmaya çalışarak. "Ya sanki birisi peşimden geliyor gibi geldi de. Bende bi video izlemiştim kadın böyle yapıyordu benimde aklıma siz geldiniz." Evet yalan sayılmazdı bu mesajı bana atan kişi tanıdığım birinden eşşek şakası amaçlı değilse eğer birisi beni takip etmişti. Sadece biraz gerçeği saklamakdı benimkisi

Kır PapatyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin