six

1.5K 112 109
                                    

bol bol yorum ve oy istiyorum:))

Gitmeye karar vermiştik ama ben onunla vakit geçirmeye devam etmek istiyordum.

"Bildiğim çok güzel bir tatlıcı var, oraya gidelim mi?" diye sorduğumda başıyla onaylayarak ayağı kalktı ve bisikletine bindi.

Yolculuğumuz çok sessiz geçmişti, yüzünde garip bir ifade vardı. Benimle öpüştüğü için pişman falan değildi herhalde?

Ormanlık alandan çıktık ve ben öne geçtim. O beni takip ediyordu. İlk defa favori mekanıma birini götürecektim.

Geldiğimizde frene bastım ve bisikletimi duvara sabitleyerek ona döndüm. O da aynı şeyi yaptı ve yanıma geldi.

Dışarıda bir masaya oturduk. Garson gelince ben sütlaç istemiştim.

"Bende sütlaç alayım." dediğinde gözlerimden kalpler çıktığına emindim. O da sütlaç seviyordu!

Aptal aşıklar gibi gülümserken buldum kendimi. Bana döndüğünde gülümsememi saklamaya çalıştım ama görmüştü.

O da sırıtarak önüne döndü. O başka yerleri izliyor, bende onu izliyordum. Bu artık rutin haline gelmişti.

Daha önce 2 günde birine bu kadar ısınmamıştım. Onun bana ısınması zor olacaktı ama ben zor insanları severdim.

Sütlaçlarımız geldiğinde hemen ona bakmayı kesip sütlacıma döndüm. Eğer bir ortamda sütlaç varsa kimse umrumda olmuyordu.

Ben sütlacımı bitirdiğimde o hala yiyordu. Elimi çeneme koyup onu izlemeye başladım. Dudağının kenarına bulaşan sütlaca kaydı bakışlarım.

Diliyle dudağını yalasa da geçmemişti. Parmağımı uzatıp orayı sildim ve parmağımı yaladım.

Bakışları bana döndüğünde gözlerimi kaçırmadan onu izlemeye devam ettim. Bakışlarını kaçıran o oldu.

Sütlacı bittiğinde arkasına yaslandı ve 'şimdi ne yapacağız' der gibi bana baktı. Omuz silktim.

"Bizim oradaki havuza girebiliriz." diyerek sırıttığımda gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.

"Tamam." dediğinde ayağı kalktı. Koşarak gidip hesabı ödedim.

Bisikletlere bindiğimizde aklıma gelen ilk şarkıyı mırıldanıyordum.

We could light a bunch of candles
(Bir sürü mum yakıp,)

And dance around the kitchen, baby
(Mutfakta beraber dans edebiliriz bebeğim.)

Pictures of when we were young would hang on the wall
(Çocukluk resimlerimizi de duvara asabiliriz.)

We would sit on the stoop
(Verandada otururuz,)

I'll sing love songs to you when we're eighty
(80 yaşımızdayken sana aşk şarkıları söylerim.)

See, I finally got you now, honey, I won't let you fall
(Gördün mü, sonunda seni tuttum ve düşmene izin vermeyeceğim.)

Tam şarkının devamını mırıldanıyordum ki devamını o söyledi.

Can I go where you go?
(Gittiğin yere gelebilir miyim?)

Can we always be this close?
(Her zaman bu kadar yakın olabilir miyiz?)

Forever and ever, ah
(Sonsuza kadar?)

Take me out, and take me home (Forever and ever)
(Beni dışarı çıkar ve eve götür. (Sonsuza dek))

You're my, my, my, my lover
(Sen benim sevgilimsin.)

Ağzım şaşkınlıktan aralanmış ona bakıyordum. Bu şarkıyı bilip bana eşlik etmesi... çok güzeldi.

Ama önüme bakmadığım ve bisikleti sürmeye devam ettiğim için yere çakılmıştım.

"Ah!" diyerek ayak bileğimi tuttum. Düşerken ayakta kalmaya çalışmıştım ama bileğim burkulmuştu.

O da hemen bisikletinden inip yanıma geldi.

"Cemal! İyi misin?" diye sorduğunda başımı sağa sola salladım.

"Bi-Bileğim acıyor." dediğimde ellerimi yavaşça ittirdi ve bileğime baktı.

"Hemen buz koymamız gerekiyor." dediğinde etrafa bakındım. Yazlığa varmamıza 5 dakika falan vardı.

"Yazlık 5 dakika uzaklıkta." dediğimde başıyla onayladı ve bir elini belime diğer elini dizlerimin altına koyarak beni kucağına aldı.

Beni kolayca taşıyordu. Tabii bu kadar kasım olsa bende kendimi kolay taşırdım.

Yine vücudundan bahsetmiştim!

Kollarımı boynuna sardım ve başımı göğsüne koydum. Kokusunu içime çektiğimde bileğimin acısını kısa süreli de olsa unutmuştum.

Kokusu, çok hoşuma gitmişti. Ona belli etmeden daha çok çektim kokusunu içime.

Vardığımızda yangın merdivenlerine yöneldi. Bir dakika o bu girişi nereden biliyordu?

Doğru ya, sarhoş olduğum gece ona ben söylemiştim. Ve birlikte uyumuştuk. İstemsizce gülümsedim.

Barış beni yatağa yatırdı ve aşağı indi. Bileğime baktım, eğer hemen buz koymazsam çok pis şişecekti.

Elinde buz ve havluyla geldi ve yavaşça bileğime bastırdı. Ağzımdan kısık sesli bir inleme çıktığında bana döndü.

Kaç dakika geçmişti bilmiyorum ama o beni bırakmayarak bileğime buzu tutmaya devam ediyordu. Hava kararmıştı ve ay ışığı onun yüzüne vuruyordu.

Başımı yatak başlığına dayayıp onu izlemeye başladım.

Bir süre sonra uykum geldiğinde yavaşça gözlerim kapandı.

🧸

Gözlerimi açtığımda hava hâlâ karanlıktı ama ay ışığından az da olsa bir şeyler görebiliyordum.

Barış'ın bileğime tuttuğu buz erimiş, Barış da eli bileğimin üstünde uyuya kalmıştı.

Duvara yaslanmış, başı aşağı düşmüştü. Hemen doğruldum ve kollarından tutarak onu yatağıma yatırmaya çalıştım.

Uykusu çok derindi, o kadar çok debelenmiştim ama o gözlerini bile açmamıştı.

Başını yastığa koydum ve bende yanına yatıp ona döndüm. İnce örtüyü üzerine örttüm.

Ağzı hafif aralık duruyordu ve ben bakışlarımı dudaklarından çekemiyordum. Dayanamayıp dudağına minicik bir öpücük kondurdum.

Yine uyanmamıştı, gülümsedim ve onu izlemeye devam ettim.

Kaç saat onu izlemiştim bilmiyorum ama uyurken bile mükemmel görünüyordu. Ve bu gerçekten beni çok zorluyordu.

Beni böyle etkilememesi gerekiyordu, bunu kesmeliydi. Yoksa hiç iyi şeyler olmayacaktı.

summertime sadness | cembarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin