"Ne?" ağzı aralanmış kaşları da yukarı kalkmıştı. Neden böyle bir şey söylemiştim ki, daha şimdiden pişman olmuştum.
"Duydun işte." diye mırıldandım ve başımı başka yöne çevirdim. Bir şey konuşmadan birkaç dakika öylece durduk.
"Bir şey demek zorunda değilsin." dediğimde yine bir şey demedi.
Yalan söylüyordum, bir şey demesini istiyordum. Böyle davrandığında daha çok canım acıyordu.
"Ya da zorundasın, lütfen bir şey söyle." diyerek ona döndüğümde başını öne eğmiş öyle duruyordu.
"B-Ben ne diyeceğimi bilemiyorum." deyip kafasını kaldırdığında gözlerinin dolduğunu gördüm.
Şu an üzülmesi gereken taraf benim olmam gerekmiyor muydu?
"Bak, birkaç ilişkim oldu ve hepsi çok kötü bitti. Birini gerçekten sevdiğimde tek yaptığım ona zarar vermek oluyor, ben bunu istemiyorum." diyerek ellerini yüzüne götürdü ve yüzünü kapattı.
Sağ elimi beline koydum ve ona sarıldım. Acısını benimle paylaşmasını istiyordum, o üzülmesin onun yerine ben üzülürdüm.
"İyi gelecekse anlatabilirsin." kırık ve pürüzlü çıkan sesimle benimde her an ağlayabileceğimi anlamıştım.
"Bir kız arkadaşım vardı, markette alışveriş yaparken bir araba marketin içine girmiş. Orada yaralandı. Hastanede hep onun yanında oldum, her şeyinde yardım ettim. Bir süre sonra yüzünde ve vücudunda soyulmalar başladı. Annesine benim onu öyle görmemi istemediğini, yolumun açık olduğunu söylemiş. Onu görmeme izin vermemişti."
Ona daha sıkı sarıldım ve omzuna küçük bir öpücük kondurdum.
"Senin gibi biriyle tanışıp böyle şeyler yaşayacağım aklımın ucundan geçmezdi. Gerçekten beklemiyordum, belki de hazır değildim. Bilmiyorum." diyerek kafasını kaldırdığında kızarmış mavi gözleriyle bana baktı. Gülümsemeye çalıştım.
"Beni sevmiyorsan söyleyebilirsin, anlayışla karşılarım." dediğimde başını sağa sola sallamasıyla kalbim tekledi.
"Sevmiyorum diyemem ama seviyorum da diyemiyorum. Şu an kafam çok karışık. Bana biraz zaman verir misin?" diye sorduğunda bu sefer gülümseyip başımla onayladım.
"Sorun yok." diyerek elimi çektiğimde bu sefer o ellerini belime koyup beni kendine çekip sarıldı.
Başını omzuma koydu ve boynumda nefesini hissettim. Gerilmiştim.
Bende ellerimi boynunun arkasında birleştirip ona iyice sarıldım.
"Gidelim mi?" diye sorduğunda hayır demek istedim, seninle sonsuza kadar burada böyle kalmak istiyorum demeyi çok istedim.
"Olur." diyerek kolumu çektim ve ayağı kalktım. İçeri girdiğimizde Evrim ve Berkan muhabbet ediyor, Danla ve Nisa da telefondan bir şeylere bakıyorlardı.
Geldiğimizde konuşmaya devam ettiler. Barış da dahil olduğunda elimi çeneme koyup onu izlemeye başladım.
Kalkmaya karar verdiğimizde hesabı paylaşarak ödemiş ve çıkmıştık.
"Buraya yakın bir yerde açık hava sineması kurulduğunu gördüm, gitmek ister misiniz?" Evrim böyle deyince bakışlarım Barış'ı buldu, o da bana bakıyordu.
"Olur babako, pişt kızlar siz ne diyorsunuz?" kızlar da onayladığında arabamıza binip oraya gitmeye başladık.
Kısa bir yolculuk olacaksa bile müzik dinleyebilirdim. Kulaklığımı çıkardığımda Barış bana dönüp gülümsedi.
Kulaklığımın tekini ona uzattığımda aldı ve aşağı kaydı. Yaptığı şeye gülümseyip başımı omzuna koydum.
Çıkan şarkıya gülümsedim ve gözlerimi kapatıp dinlemeye başladım.
But when the pain cuts you deep
(Acı seni derinden kestiğinde,)When the night keeps you from sleeping
(Gece uykularını böldüğünde,)Just look and you will see
(Sadece bak ve göreceksin.)That I will be your remedy
(Ben ilacın olacağım.)When the world seems so cruel
(Dünya çok zalimleştiğinde,)And your heart makes you feel like a fool
(Ve kalbin seni bir aptal gibi hissettirdiğinde,)I promise you will see
(Söz veriyorum ki, göreceksin.)That I will be, I will be your remedy
(Ben senin, ben senin ilacın olacağım.)Neden bu kadar duygusallaşmıştım bilmiyorum ama gözyaşlarımın aktığını hissedebiliyordum.
Benim yerime yumuşak eller gözyaşlarımı sildiğinde gözlerimi açtım. Buruk bir gülümseme vardı yüzünde.
"Geldik." diye mırıldandı. Başımla onayladım ve doğruldum.
Geldiğimiz yere daha önce gelmiştim ama şimdi hava kararmıştı ve çok farklı gözüküyordu.
Her yere ince ve uzun ışıklar koymuşlardı. Birkaç insan puflara oturmuş, patlamış mısırlarını almış ve filmin başlamasını bekliyorlardı.
Bende patlamış mısır alıp bir pufa oturdum. Soluma Barış sağıma da Berkan oturmuştu. Filmin başlamasını beklemeye başladık.
Sonunda film başladığında daha önce izlemediğim bir film olduğunu anladım.
Filmi izlemeye çalışıyordum ama Barış habire kolumu dürtüp sıkıldım diyordu.
"Barış, çocuk gibi davranmayı keser misin?" diyerek ona döndüğümde dudak büzüp omuz silkti.
"Ama canım sıkıldı." böyle dediğinde bir şey demeden önüme döndüm.
Tam filme odaklanmışken tekrar dürtmesiyle sinirle ona döndüm. Birazdan kafasına patlamış mısır yiyecekti haberi yoktu.
"Başka bir şeyler yapalım." dediğinde göz devirdim.
"Film izliyoruz Barış." diyerek önüme dönecekken kolumu tekrar dürttü.
"Ne var?" dediğimde dışarıyı gösterip gülümsedi.
"Gidelim mi?" diye sorduğunda derin bir nefes aldım. Sakindim, çok sakindim.
"Ben film izliyorum, sen gidebilirsin."
"Ama sensiz gitmek istemiyorum." böyle şeyler derse elinden tutup onu buradan çıkarma dürtümü engelleyemezdim. Başka şeyler düşünmeye çalıştım.
"Hayır."
"Ama lütfen, lütfen, lütfen." her lütfen deyişinde kolumu dürtüyordu ve içimden buna gülmek gelse de ciddi durmaya çalışıyordum.
"İyi tamam, hiçbir şey anlamadım zaten." dediğimde gülümsedi ve ayağı kalkarak elini uzattı. Elini tutup kalktım.
"Nereye babako?"
"Geliriz birazdan." Barış böyle deyip parmaklarımızı kenetledi ve dışarı çıktık.
Bakışlarım ellerimize kaydı, kalbim hızlanmış, ellerim terlemeye başlamıştı.
"Nereye gidiyoruz?" dediğimde sırıttı ve göz kırptı.
"Sürpriz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
summertime sadness | cembar
Rastgele"Senin için bir yaz aşkından başka bir şey değilim öyle değil mi?"