| Dosya |

35 9 13
                                    

Bölüm 6

'Kursağımız hevesler mezarlığı..'

Bensiz Yapama- Diyar Pala


Asaf Mirza' dan...

   İnsan ancak sevdiği zaman emin olabiliyordu. Sevildiği tabusu belkilerle dolu bi' mezarlıktı. Sevmek mi sevilmek mi sorusuna en iyi yanıt buydu belki de. Her şahsi cümlenin devamında belki kavramını kullanmadan cevap verebiliyorduk.

Bilmem belki de beni seviyordur yerine, onu seviyorum cümlesi en iyi örnekti bana göre.

   Mesela işin cabası da lazımdı. İnsan insanı sevmek veyahut nefret etmek zorunda da değildi. Lakin kalbinin kapılarını sonuna dek açmış ve cabasız kaldıysa; olmayacak kavramını kurmamalıydı düşünceli kafasında.

Ne diyorduk biz buna...

'Olmadı' emek yüklü,

'Olmayacak' tam bir vazgeçiş kelimesi...

   Biraz emek biraz da gayretti işin temeli. Her ağzımızdan çıkan cümlenin aslı olmalıydı. Söyleyip kenara çekilmek yerine arkasında durmalıydık kurduğumuz cümlelerin.

   Evet belki bu sevgi sözcüğünü hiçbir zaman bir nesneye bir insana bir canlıya bile kurmamıştım. Aşk ve sevgi kavramları geçici bir histi bana göre. Benim düşünce yapım anlık yaşamaktı. Mutlu olmak, sevmek veyahut sevilmek için birilerinin yardımına ihtiyaç duymaksızın kendim karşılıyordum isteklerimi. O an yaşıyordum ve bitiyordu.

   Ertesi güne bunu taşımayı haz etmiyordum. Yada mutluluğumu biriyle paylaşmıyordum. biri eğer mutlu olduğum anımda yanımday sa yanımdadır. Yanımda değil ise de demek ki pek de bir önemi yoktu hayatımda.

Bu hep böyle süregelmişti hayatımda.

   Babam mesela, küçük yaşta sırf bir şirketi batırdığı için bizi terk etmemeliydi. Ne beni bir tranva ya sokmaya hakkı vardı ne de annemin kliniğe yatmasına sebep olmaya.

   Şu an aklımdan onun geçmesine dahi tenezzül edemiyordum. Küçükken onu iyi hatırlıyordum ama yaşattığı şeyden sonra bu kafamın bir köşesine dahi takmıyordum. Ne umrumdaydı ne de kafamda.

   Düşündüğüm bu şeyler canımı sıktıkça bende direksiyonu sıkıyordum. Deri kaplı direksiyon ben sıktıkça gıcırdıyordu elimin altında. Bağırıp direksiyona çokta sert olmayan bir hamleyle vurdum. Bu adamın kafamdan geçmesi bile canımı sıkıyordu.

   İzbe ve ıssız sokağın soğuk olan asfaltında arabanın tekerleklerini kaydırırcasına sürerken aniden telefonum çalmaya başladı. Gözüm yan koltuğa kayarken arayanın Meriç olduğunu gördüm. Bu sinirle kimseyle muhatap olmak istemiyordum. Aramayı görmezden gelip yola bakmayı sürdürdüm.

Arama sonlandırılmıştı.

   Etrafta kulüpler vardı çokça. Az misafiri olan bar cafeler. İnsanların sürekli çocuk arabalarıyla girip çıktığı avmler.

El ele tutuşmuş ihtiyar çift yerine oldukça genç görünen çiftler.

Ne yani burası gençlerin diyarı filan mıydı?

   Düşüncelerimi çalan telefon kesti yine. Meriç tekrar arıyordu. Önemli bir şey olmuş olabileceği aklıma gelince ve sinirimin geçmiş olduğu da bariz belli olunca aramayı yanıtladım hızlıca.

'Buyur kardeşim' diye açtım telefonu.

   Arkadaki o ses umarım evinde kurduğu ses sisteminden gelmiyordur diye düşünmeden edemedim.

BÜYÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin