| Gerçek Mi? |

15 3 0
                                    

•Bölüm 11


"Sır gibi sevdiğimsin.."

Melis Aydın- Sensiz Uyandım


Günümüz...

  Aciz insanlar kendine güvenemezdi öyle değil mi? Özgüvenleri mesela.. Yok denilecek şekilde azdı. Soğuk görünürlerdi. Kimseyle muhatap olmayı bırakın göz göze gelmeye bile çekinirdi. Kendilerini çirkin ve alt sınıfta gibi görürlerdi. Bir insanla yüz yüze gelmiş konuşurken, sobanın üzerinde kızdırılmış kızgın şişler yüzüne batıyormuş gibi hissederler mesela. O kızgın şişleri, o kişinin gözleri sanarlar. Kendilerini güvende hissetmez, korunaksız olduklarını düşünürler.

  Şimdi bu söylediklerimi bir kenara bırakın. Ne demiştik ilk başta? Aciz insanlar kendine güvenemezdi... Hayır, bir insanın kendine güvenememesini gerektirecek tek etken kendi iç sesidir. İnsanın en büyük düşmanı kendisidir öyle değil mi? İnsanın başına ne gelirse cahilliğinden gelir demişler mesela. İşte sorun tam olarak da burada başlıyordu. Kendine güvenmenin acizlikle hiç bir alakası yok. Acizlik kavramı bile ötekileştiriciydi. Sınıflandırmaya lüzum yoktu kimseyi. Üstelik aciz gördüğümüz insanlar da bilhassa kendilerine güvenebilirlerdi. Aynanın karşısında daha ne kadar iyi hissedebileceğine kendisi karar verirdi.

  Asıl aciz olan şu dünyada böyle tabuları yıkmak insanoğlunun göreviydi. Pekala insanoğlu ne yapıyordu? İnsanların zayıflıklarının, zaaflarının üstüne gidiyor veyahut alay konusu ediyordu. İnsanları ırklarına göre ayırıyor, giyimlerini dalga konusu ediyor ya da göreceli güzellik-yakışıklılık kavramlarına göre dışlıyordu. Öyle ki insanların gözlerinin içine bakarak kolayca yalan söyleyebiliyorlardı.

  Bu olmamalıydı. Yasalarda da olduğu gibi her insan eşit görülmeliydi. Her ne kadar başaramasak bile...

İşte aynı böyle hissediyordum. Yanımda olmadığı her an her dakika böyle hissediyordum.

Korunaksız.

Özgüvensiz.

Sanki.. sanki sevilmemiş gibi.

  Ama oradaydı. Gözlerim müptelası olduğum o çakır gözlerinden ayıramıyordum. Dişlerini göstererek gülüyordu o kadın. Yüzüne kondurduğu hafif makyajıyla o kadar gerçek görünüyordu ki. Elini sallarken ki mutluluğu hele. Sanki ölmemiş de, sevdiği adamı mutsuz gördüğü için onun karşısına çıkmaya karar vermiş gibi. Evet evet tam da böyle.

Hiç ölmemiş gibi.

Hiç beni yarı yolda bırakmamış gibi.

Hiç o gülümsemesi canımı acıtmamış da, bilhassa bilerek zaafımı kullanıyor gibi.

Tanrı değil de kendi karar vermiş gibi.

Olanaksız bir şeydi bu. O ölmüştü ve cennetteydi.

  Onu gördüğüm için ben de cennete gider miydim sahiden? Tanrı bana da layık görür müydü bu şerefi?

Neden olmasın dı değil mi?

 Şansım olan kadın... Sır gibi saklayıp hazinem dediğim kadın... Bana neden bunu yapıyordu ki? Neden öldüm deyip karşıma çıkıyordu. Ya da ben ilaç içmediğim için halüsinasyon görüyordum. Kesinlikle öyleydi.

  Tanrım eğer öldükten sonra çıkıp gelebiliyorsak ne anlamı vardı? Canımız istediğinde canımız dediklerimizin yanına gelebilecek isek? Sahiden ölmenin bir anlamı var mıydı? Aciz dünyada sonsuza dek yaşasaydık. Sevdiğim kadının kollarımda yaşlanışını seyretseydim. Kırışıklıklarından tane tane öpüp koklasaydım. Can bulduğum dudaklarını içseydim ya sonsuza değin.

  Tanrım neden erken aldın onu benden. Daha doyamamıştım oysaki. Her zerresini aklımda tutmama rağmen her geçen gün siliniyordu teker teker. Odamın duvarları onun resimleriyle dolu iken bile.

  Nasıl olabiliyordu bu? Daha dün gibiydi sanki. Mutfaktan bana seslenişi, kırıldığı zaman belli etmemeye çalışması, dudaklarımdan öpüp gözlerini kaçırışı.. Burnumun düzgünlüğüne sürekli laf söyleyip kendi burnundan şikayetçi oluşu. Fakat bilmiyordu ki burnunun benim gözümde fındık dan bile tatlı oluşunu. Isırdığımda tatlı kaçışları.. Ah bi' görseydi kendini benim gözümden. Bi' kere yaşasaydı o duyguyu, gider miydi yine? Beni bu dünyada yalnız bırakır mıydı?

  İnsanlar gelip geçiyordu sokaktan. Kimseye aldırmadan hala bana bakıyordu kadınımın hayali. Gülümsemesi küçülmüş, tatlı bir tebessümle bana bakıyordu. Öldürüyordu bu kadın beni. Ölüyordum. Keşke ölseydim de yanında olabilseydim. Söz vermiştim sana hatırlıyor musun? Tutmak zorundaydım anla işte sen de beni. Tanrı canımı alana dek sır gibi sevecektim seni. Her gün tanrıya dua ettiğimi bilmesen de olurdu ne de olsa... Beni alsın da senin koynuna gömsün diye sürekli dua ediyordum.

  Sıkı sıkıya tuttuğu çantasını bir an bile bırakmamıştı. Sanki içinde bir şey varmış gibi. Bu gördüğüm manzara her ne kadar beni büyülese de buna son vermeliydim. Delirmemek için. Tekrar onu çizip, aklıma kazımak için. İlaç içmezsem başa dönecektim biliyordum. Gece uyumayıp tüm gün ağlayacak, ertesi gün kimse görmesin diye o şişliği indirmeye çalışacaktım. Merak etme sevgilim belli etmiyorum kimseye. Ne üzüldüğümü ne özlediğimi. Sır gibisin ben de. Hazinemsin bunu da biliyorsun. 

  Tuttuğum trabzanları bırakıp içeriye geçmeye yöneldim. İlaç içmem gerekiyordu. Tamamen unutmuştum çünkü. Dönüp gidecektim içeri fakat bir hareketlilikle başımı sokağa çevirdim tekrar. Arkası dönük bir kadın kağıtta bir şeyleri göstererek sorular soruyordu. Kafa sallıyordu verdiği cevaplara. En sonunda omzunu sıvazlayıp yoluna devam etti ufak tefek olan kadın.

Buradan bakınca oldukça saçmaydı oysaki. Başka bit insanla muhabbet etmesi, konuşması...

Sahiden; hayaliyle yaşadığım, her gün bana ölümü sevdiren, melek olup vadilerde gezen  o kadın ne zamandan beri başkalarıyla konuşabiliyordu?


<3

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 17, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BÜYÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin