Bölüm 2
'Aramızdaki sessizlikte kalbi durmuş kelimeler vardı..'
Benimle Ol- Sezen Aksu
5 yıl önce...
Antalya.. Ağustos ayı.. Üzerimde tam tamına 3.50 kiloluk taşlı bir elbise.. 10 cm topuklular.. Ha birde beni çileden çıkarmaya yeminli bir yönetmen..
Bu saydıklarım kulağa pek iç açıcı gelmediği doğru. Antalya'nın bu bunaltıcı öğle sıcağında bu halimle ne mi yapıyorum? Bir katalog çekimi.. Sabah 07:40'dan beri burada boş bir otobanda çekim yapıyoruz. Daha doğrusu yapmaya çalışıyoruz. Asaf Mirza bu zamana kadar çekilen tek ama tek bir fotoğrafı bile beğenmedi. Neden mi? Tek gayesi benim sinirlenmemi görmek, o sinirimle birilerini azarlamam veyahut burayı terk etmem...
Bu saydıklarıma inat yüzümde sahici bir gülümseme ile kameraya poz veriyorum. Sağ elimi saçlarıma atıp yüzümü güneşe çevirdim ve gözlerimi kapatıp poz verdim. İçimden dualar ediyordum Tanrı'ya.
'Lütfen beğensin! Lütfen bugünlük bu kadar desin. Lütfen kestik desin! Lütfen artık bir şey diyebilir mi!? '
Gözlerimi sabır dileyerek açtım ve artık sıcaktan akmış ve yorgunluktan kimsenin yenilemediği makyajlı çehremi Mirza'ya çevirdim.
Çok garip duruyordu. Yere odaklanmış ve kaşlarını olabildiğine çatmıştı. Derin derin nefesler alıyordu. Dikkatimi sol bileği çekti. Olabildiğince sıkıyordu parmaklarını. Birkaç çalışan etrafına toplanmış, iyi olup olmadığını sorguluyordu. Bir terslik olduğunu anlayıp adımlarımı o tarafa yöneltecektim fakat...
Bu saçma ve ağır elbise yüzünden yere düşmüştüm. Gardımı korumak için refleksle elimi yere attığım için de sağ bileğimin kanadığını görmem uzun sürmemişti. Doğum lekemin olduğu yer kanıyordu, derim soyulmuş olmalıydı. Asfalt cayır cayır yanıyordu öyle değil mi? Önemsemeyip kalkmaya yeltendim. Dizlerim sızlıyordu. Eda, Uzay ve birkaç kişi yanıma gelip kaldırmaya çalıştı zayıf bedenimi.
Eda: ' Efsun iyi misin? Niye önüne bakmıyorsun be kızım?! ' diye hiddetle söze atladı.
Uzay: ' Ohoo Efsun Hanım siz daha düz yolda yürüyemiyorsunuz, bizde burada bu sıcakta fotoğraf çekmeye çalışıyoruz. Olmaz ama biraz saygı lütfen..' diyip durumumla alay etmeye başladı. Ama şuan canım yanıyordu ve umursayacak gibi değildim.
Eda: 'Uzay kız burada düşmüş senin ettiğin lafa bak. Hastaneye mi gitsek acaba ya? Canın yanıyor mu güzelim? ' diye hemen lafa atladı Eda.
Uzay'da elini beline koymuş bize bakıyordu. İkisine de birer bakış atıp,
' Hayır önemli bir şey yok. Ayağım takıldı ve düştüm. Abartmayın lütfen. ' dedim, tebessüm ederek.
Eda elime pansuman yapmamızı önerirken, Uzay karavana gidip malzeme alabileceğini söyledi. Birileri sandalye getirince oturmaya yeltenmeden önce üzerimi silkelemeye kalmadan aklıma Asaf Mirza geldi ve hemen onun tarafına baktım. Hala olduğu gibiydi. Sanki sol elinde bir şey saklıyormuşçasına sımsıkı kapatmıştı. Birileri iyi olup olmadığını soruyordu. Su içmesi gerektiğini söyleyenler vs vs . Eda'ya dönüp ne olduğunu sordum. Yorgun bakışlarını oraya çevirip,
' Birdenbire kilitlendi adam, hiç tepki vermiyor. Belki de kötü bir haber aldı ve konuşmak istemiyordur diye de korkudan kimse bir şey yapamıyor. Bilirsin klasik Asaf Bey işte..' dedi.
Onaylarcasına hafifçe kafa sallamakla yetindim. Ama içimden bir ses işlerin iyiye gitmediğini söylüyordu. Ufukta Uzay göründü ve elinde minik bir ilk yardım çantasıyla önümde diz çöktü. Yapımcının buraya doğru yaklaştığını gördüm.
' Efsun iyi misin? Düştüğünü gördüm ama Asaf'la ilgileniyordum, gelemedim. Umarım iyisindir. ' dedi, yüzünde eksilmeyen sıcak gülümsemesiyle.
' Hayır hayır bir sorun yok, ayağım takıldı sadece. Malum sıcaktan başım döndü muhtemelen. Asaf Bey iyi görünmüyordu. Şuan iyi mi peki? ' deyip meraklı bakışlarımı Asaf ile yapımcı arasında götürüp getirdim. Asaf karavanına doğru ilerliyordu, kimseyi taktığı da söylenemezdi.
' İyi olduğunu söyledi. Rahatsızmış sadece, bi' sıkıntı yok yani. Rahat olsun. Neyse bugünlük bu kadar, yarın devam edeceğiz. İyi akşamlar herkese.' Son söylediğini herkesin duyması için sesli söylemişti. kafamla onaylayıp gülümsedim, etrafta sevinç sesleri geliyordu haklı olarak. Herkes çok yorulmuştu.
Uzay ne ara bitirdiğini anlamadığım pansuman malzemelerini topluyordu. Eda yanıma çoktan sandalye çekip kurulmuştu bile. Bileğimle ilgileniyordu o da Uzay gibi. İkisine de teşekkür edip, üzerimi değiştireceğimi söyledim ve karavanıma doğru son sürat adımladım. Eda'nın arkamdan yardımcı olabileceğini duydum ama aldırış etmedim. Bi' an önce evime gitmek istiyordum.
Kafamı ayaklarıma indirip seri adımlarla mavi karavanıma doğru adımladım. Kimseye açıklama yapmak dahi istemiyordum. Sadece hızlı bir duş alıp buradan uzaklaşmaktı tek derdim. Hızlıca içeri girip perdeleri çektim. Kapıyı da kilitlediğimden emin olduğum zaman sıra elbisemin fermuarını açmaktaydı. Bu saçma elbiseden kurtulmalıydım. Sanırım kaç yüz tane bu elbise çeşit elbise giyersem giyeyim hiç alışamayacaktım.
Arkamda birinin ayak ve nefes sesini fark ettim, aklıma burayı toplaması için iş verdiğim asistan geldiğinde, elbisenin eteklerinden dolayı ona bakmadan sırtımı işaret edip,
' Deniz şu fermuarı aç lütfen, boğulucam yoksa. Eminim içinde bi' kaç kilo vermişimdir.' Dedim bıkkınlığımı sesime yansıtarak.
Ayak seslerinden yanıma geldiğini fark ettim. Hareketsiz bir şekilde durmuş onu bekliyordum. Vakit kaybetmeyip elimdeki bilekliği zar zor elimden çıkarmaya koyuldum. Ellerini sırtımda hissettiğimde mutlu olmuştum, sonuçta kurtuluyordum bu elbiseden öyle değil mi? Çıkardığım bilekliği koltuğun üzerine fırlattım, aynı zamanda elbisemi üstümden düşmemesi adına göğüs kısmından tutmuştum. Fermuarın sesini duydum, fermuarı acele etmeksizin yavaşça açıyordu. Amacını anlamasam da üstünde durmadım pek. Elbise zarar görmemesi için yapıyordu muhtemelen. Soğuk parmaklarını sırtımda daha da hissettim. Bir ürperti geçmişti bedenimden, istemsizce irkildim. Geri çekildi, işini bitirince. Bu kıza sırf beni bu elbiseden kurtardığı için yemek ısmarlayabilirdim.
' Sağol Deniz. Duş alacakt...' ne, nasıl, hadi canım, yok artık..
Ben Efsun Karaman ağzım açık bir şekilde karşımda bel havlusuyla duran Asaf Mirza' ya dikmiştim şaşkın bakışlarımı..
836 kelime
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜ
Gizem / Gerilim•27/05/2020 Aklıma o gün birlikte gökyüzüne bakıp dile getirdiğimiz ilahi sözcükler geldi. Bu kez ve çokça dile getirdiğim gibi yüksek sesle gökyüzüne bakarak tekrar ettim, yine ve yine... 'Sonsuza dek seni seveceğime yemin ederim kalbim..'