"Robin. Bu sana ikinci mektubum. İlk mektubuma karşılık alamadım. Sanırım seni üzdüm. Ben üzgünüm. Bu yüzden bu mektupta seninle olan hoş anılarımızı ve sende sevdiğim şeyleri yazıyorum. Sen yeterki üzülme...
Robin sağ gözünün altında bir ben vardı. Sadece orda da değil ; kulağının etrafında, yanaklarında ve çenende oldukça ben bulunuyordu. Sana benli canavar derlerdi. Vücudunun her yeri ben doluydu ama buna rağmen tek ilgimi çeken yerler sırtındaki ikiz benler ve gözünün altındakiydi.
Sen benlerine dokunmamdan nefret ederdin. Benli canavar lakabından da nefret ederdin. Benlerinden çok utanırdın bu yüzden yaz olsa bile uzun kollu giyerdin. Amma çılgındın. Neyse konuya devam edeyim.
Benlerden genelde hoşlanmam çünkü itici gelir. Yüzde olan çirkin yaralar gibi, kirli gelir. Ama seninkiler farklıydı. Belli belirsiz silik noktalar olurdu. Elimle okşadığımda, benlerin elimde kalacağını ve ya yok olacağını düşünürdüm. O yüzden yüzündekine bir sefer dışında hiçbir zaman dokunamadım. Ama onlar sana zarafet katardı. Nazik, asil ve ulaşılmaz dururdun. Başkalarına ördüğün o sık kapı benim, gönlüne ulaşma köprüm oldu. Ben o zaman öğrendim. O kazayla dokunduğum zaman. Hiç tepki vermedin. Domates gibi kızarmış yüzünü sakladın ama daha yaklaştın. Bir adım daha.. dokunmama izin verdin. Elini saçına götürdün ve olacakları kabullendin. Bana kapıları ardına kadar açtın.
Ama dediğim gibi o zaman yalnızca kazaydı. İstediysem bile yapamadım. Çünkü bu tuhaf olurdu. Keşke yalnız ikimiz olduğu bir zaman teklif etseydin. Düşünmeden kabul ederdim. Düşünürsem zaman kaybederdim...
Okulda çocuklar sana zorbalık yaparlardı. Her gün dudağını yardıkları için geçmeyen bir iz oluşmuştu. Onlar sayesinde kanının rengini öğrenmiştim. Açık ve pembemsiydi. Kansızlık çeken bir kız gibi. Sonra o rengi daha çok görmek istedim.
Seni asyalısın diye dövdüklerini söylerlerdi. Benim ve onlar gibi has amerikan olanlar yaşayabilirmiş bu coğrafyada. Kıçım! Onlara hiç inanamadım! Ama karşı da çıkmadım. Seni pataklamalarına, hırpalamalarına, o çok sevdiğin Olivia'nın sana ördüğü kazaklarının parçalanmasına izin verdim. Çok üzgünüm.
Bir gün seni rezil etmek istedikleri için benden malzeme istemişlerdi. Hatta para bile teklif ettiler. Affet kabul ettim. Onlara en büyük sırrını söyledim. Ama affet çünkü paraya ihtiyacım vardı. Sana olan borcum için. Ne yapabilirler diye düşünüyordum. Bu itirafdan neler çıkarabileceklerini merak ediyordum. Diğersi gün sizin sınıfın önündeki koridorda 'İBNE' sözü yankılanıyordu...
Senin adın Robin değildi. Hatırlamadığım birkaç asyalı karakterdi, içinde illaki 'sh' ve ya 'ch' geçenlerden..
Robin adını ilk tanıştığımızda vermiştim. Gözüme; gözü pek gelmiştin. Sanki tek başına adaya düşüp orda yaşarsın gibi. Zamanında etkilendiğim, hocanın zorla okuttuğu edebiyat klasiği gibi. Sana Robinson Crusoe'dan esinlendiğimi söylediğimde gözlerin parlamıştı. Muhtemelen hayatında ilk defa bir Amerikanlı seni övmüştü.
Ama sonra hazırlıksız bir soruya yakalandım. 'O zaman niye adım Robinson değil'. Kıytırık cevabımla aniden yüzün düşmüştü. 'Sen o kadar asil değilsin"
Epey popüler olduğum için mahallede herkes sana Robin demeye başladı.
Mektubum bu kadardı umarım okurken suratına o çarpık, gamzeli gülüş yapışır. Bende o şekildeyken bir kez görebilirim.
Eden'dan Sevgilerle..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eden's Letter [BİTTİ]
Romance"Ben hata ettim. Yaptığım her haltı hatırlıyorum. Sarı-buğday tenini okşadığımı da, o güzel tenini kırmızılaşana kadar dövdüğümü de. Biliyorsun Robin ben aptalım. Sana aşık olmamış, sevmemiş gibi davranıp her gece arkandan ağlayanım. Beni affet. Hat...