"Sana söylemiştim Emily ile ben... Evlenmiştik. Emily'nin ailesi bir torun bekliyor. Tabi bu doğal bir şey. Fakat... Öyleki biz pek iyi geçinemiyoruz özellikle şu sıralar. Senden yardım diliyorum, rica ediyorum. Ne yapabilirim? Gerçekten küçükken her şey daha kolaydı. Sence ben baba olabilir miyim? Açıkçası bu lüksü kendimde göremiyorum. Ben berbat biriyim. Eminim çocuğumuz olsa o da böyle düşünürdü, berbat bir baba.
Böyle düşünmemin sebebi geçen gün Emily'e farketmeden bağırdım. Ben çok üzgünüm. Ama özür bile dilemedim. O olaydan sonra biraz aramız açıldı ve ayrı uyumaya başladık. Dediğim gibi ne yapıvağımı bilmiyorum. Saat gece 2 ve ben gizlice çalışma odamda tıkınarak sana mektup yazıyorum. Kulağa deli gibi geliyor; ulaşmayacak birine mektup yazmak. Ama rahatlatıyorda.
Kaçış noktamın bu olduğunu bilmek iyi hissettiyor. Örneğin çok kızgın olursun ama biranda bir şey yaptığında, bir iş, ve ya bir hareket. Seni rahatlatır. Robin sanırım hala senden kafamı alamıyorum. Seni duymak, görmek, hissetmek bile değil. Senin adresine mektup postaladığımda...
Emily yüzünden Chet ile bir samimiyetim olmuştu. Ama o şu sıralar sanırım Emily ile aramızda olanları biliyor, ona anlatmış olmalı. Beni azarladı. Hemde çocuk gibi. Tanrı aşkına, biz yetişkiniz!
Ama Chet artık bir akrabam olduğu için onun gönlünü almam gerekiyordu. Bu yüzden Emily'nin isteği üzerine onlarla, ailecek sinemaya gittik. Onlar nostalji olsun diye eski bir filme gitmek istediler. Bir dedektiflik filmiydi. Film filtresi; siyah , beyaz, gri ve kırmızı-bordo ağırlıklıydı. Bu bana orta okulda henüz daha tanışalı 2 yıl olmadan önce gittiğimiz açık hava sinemalarını anımsatıyordu. Sonra açık hava sinemaları kapanmış salonlara geçilmişti.
O gün sabah hava durumu kötü görünüyordu. Bizim çete sinemaya birlikte gidemeyeceğiz diye endişeleniyordu. Çok endişeliydik çünkü gidiceğimiz film ailelerimizle gidemeyeceğimiz türdendi. Şaraplar, güzel kadınlar ve uygunsuz sahneler içeren. O da bir dedektiflik filmiydi.
Öğlene doğru yağmur durmuş, güneşli olmasa bile dışarı çıkmayı kabul gören bir havaydı. Hala yağmurun serinliği üzerimizdeydi. Çeteden ailesi en rahat olan ikimizdik. Benim annemden kaçtığım sürece sorunum yoktu, senin amcanda dünyalar kadar iyiydi.
Akşama kadar hava nizamını korumuştu. İkimizde buluşma yerinde; en yakın marketin köşesinde beklemiştik. Kimse film saatine kadar gelmemişti. 10 dakika kalınca filme şüpheye düşmüştük. O ana kadar hiç yalnız ikimiz takılmamıştık. Birbirimize yabancı idik. Gerginliğimiz birbirimizle konuşmadığımız her saniye artıyordu. Sen benden daha çekingendin. Yüzüne baktığımda başını yere sabitlemiştin, yüzün ise yaz güneşinde dalımda yumuşamış bir dometesten farksızdı. Ellerin zaten
Eşofman üstüne kilitlenmiş benim konuşmamı bekler bi haldeydi. Yada sende benimle konuşmak istiyordun ama fazla baskı seni kilitlemişti.Sana baktığımı bile farketmemiştin. Yüzümü saatime çevirdiğimde sadece 5 dakika kalmıştı filme. Bende dayanamayıp cevabı şiddette bulmuştum. Sırtına geçirmiştim. Ellerinin üzerine, yere düşünce sırtına uzanarak "bunu neden yaptın" gibi bakmıştın. Bakışların o kadar anlamdız ve komikti ki gülmekten kendimi alamamıştım. "Off aptal gibi davranıyorum, sende öyle!" Bunu kahkaha atarak söylediğimde birlikte gülüyorduk. Aramızdaki gerginlik nihayet kırılmıştı.
Bütün para, atıştırmalık işini çetenin zengin bebesi Greg'e bıraktığımız için beş parasızdık. Sendeki ve bendeki kuruşlar basit bir şeye bile yetmiyordu. Sonunda pazarlıkla marketteki ihtiyardan bir gazoz koparabilmiştik. Filme yetişmek için arsaya topuklamıştık.
Sonunda yetişkinlerin ve görevlilerin bizi göremeyeceği bir kör noktaya yerleşmiştik. Böyle bir filmi ilk kez izleyeceğimiz için çok heyecanlıydık. Ama bu heyecan zamanla katlanarak artmıştı sorun olacak kadar. Çetedekilere o kadar çok güvenmiştik ki iki kişi bu filmle nasıl başa çıkıcak diye aklımıdan geçmemişti. Düşündüğümüzden fazla açık sahneler ve kaldıramayacağımız kadar yakınlaşma vardı. Ortamızda duran, koşarken gazı kaçmış, tek sodaya bile elimiz uzanmıyordu, boğazımız kurumasına rağmen.
Sahnenin ağılığı üzerimize çökerken, kalbimiz teklerken, koca ağaçların arasında, bizden başka kimse yoktu. Üstelik tek bir gazoz vardı. Hangimiz içecekti? İkimizde içemezdik. Tek bir soda vardı. Adamdan zorla koparcaz diye pipetde unutmuştuk.
Senin yüzün tıpkı gelmeden önceki gibi kıpkırmızı olmuştu.
Benim de.
Günün sonunda o sodayı kimse içememişti.
İlk sana o zaman aşık olmuştum sanırım sonra zaten ben senin, sen benim peşimden ayrılmadın.
İşte ailecek gittiğimiz sinema bile bana bunu hatırlattı. Ben de bir sorun mu var?
Hey, söylesene Robin? "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eden's Letter [BİTTİ]
Romance"Ben hata ettim. Yaptığım her haltı hatırlıyorum. Sarı-buğday tenini okşadığımı da, o güzel tenini kırmızılaşana kadar dövdüğümü de. Biliyorsun Robin ben aptalım. Sana aşık olmamış, sevmemiş gibi davranıp her gece arkandan ağlayanım. Beni affet. Hat...