Önsöz- Kayıp Bir Hafıza

30 5 2
                                    

Onu ilk gördüğümde, bir yatakta yatıyordum. Kendimi oradan kaldıracak gücü bulamamıştım. Kafamı ona daha rahat bakabilmem için hafifçe sağa çevirdim. Kupkuru olmuş ağzımı birazcık da olsa konuşabilmek için kendi tükürüğümle nemlendirmeye çalıştım. Birkaç saniye böyle geçmişti ki, o da kitabından bir anlığına da olsa gözünü kaçırdı ve bana baktı. Omuzlarına dahi gelmeyen, kısa ve kahküllü kızıl, düz saçları, o saçlarından çıkan hafif içe doğru sivri kulakları, yuvarlak, sevimli yüzü ve yemyeşil gözleri ile şimdi tüm dikkati bana çevrilmişti. 

"Uyanmışsın! Bir anlığına da olsa öldüğünü düşünmüştük." dedi tatlı bir sesle, "Nasılsın şimdi?" Yanıt veremedim, ağzımı açtım ama hiçbir ses çıkmadı, sadece hafif, hırıldamaya benzer bir nefes verebildim. Birazcık daha doğrulmak için çabaladım, ancak o beni "Sakin ol, kıpırdama. Henüz yeni komadan uyandın, durumun iyi değil. Ben Doktor Sordibus'u bulayım, o sana benden daha iyi yardımcı olur." diyerek durdurdu. İtiraz etmedim. Gözlerimi kapıya çevirerek, olabildiğince meramımı anlatmaya çalıştım. Bir şey olursa ne yapacağımı sormaya çalıştım. Anlamış olacak ki, "Merak etme, herhangi bir sorun olursa geminin sistemi bizi haberdar eder, biz gelemezsek de en kötü bir yardım robotu sana yardımcı olur." dedi ve ekledi "Merak etme, onlarla konuşmana gerek yok." 

Rahatladım. Gözlerimi yatağın ayarlarına dikerek, ondan son bir şey istedim. O da anlayıp, beni biraz daha başımı rahatça kaldırabileceğim bir pozisyona getirdi. Sonra da "Tekrar görüşeceğiz." diyerek çıktı.

O çıktıktan sonra, neler olduğuna dair beynimde bir hafıza kırıntısı dahi olsa, bir şeyler bulmaya çalıştım, ancak başarılı olamadım. Gözlerimin önüne gelen birkaç kesik görüntü vardı sadece: Bir savaş gemisinin ben içindeyken patlaması, sonsuz bir çöle düşmem ve orada vaha bulmak için yürürken susuzluktan bayılmam. Ben bunlardan bir anlam çıkarmaya çalışırken odaya biri girdi. Uzun, altın sarısı saçları, muhteşem yüzü ve ışıltı saçan bir çehresi vardı. Ona bakarken hissettiklerim, tanıdık ve sıcaktı. Sanki daha önce, bir yerde uzun süredir birbirimizle sevgiliymişiz gibi, ancak o eski sevgiliyi görürmüş gibi bir hissiyat değil bu, daha çok hala sevgiliyiz de bunu bilmiyormuşum gibi. 

Ben bu dağınık kafayla bir şeyleri birleştirmeye çalışırken, o bana dönüp "Merhaba hayatım." dedi. Demek ki hislerim bu konuda beni yanıltmıyormuş. Hala konuşamamam ne kötü. Yanıma oturup, önce bana, sonra da yanımdaki makinelere baktı. "Uyanabilmiş olmana sevindim bebeğim." dedi ve bana bir sıvı uzattı. Su değildi uzattığı şey, ancak bu durumda fazla da farketmezdi benim için. Uzattığı şeyi içtim. Sıvı boğazımdan geçmeye başladığı andan itibaren boğazımdaki o kuruluk tamamen gitmişti. "Teşekkür ederim, bayan..." dedim zorlukla. "Sordibus. Gerçekten de hafızanı tamamen kaybetmişsin." dedi ve açıklamaya başladı "İçtiğin şeyi sen icat etmiştin, içerisinde   nanobotlar var. Onlar seni olabildiğince iyileştirecektir, ancak beynindeki hafıza blokajını gidermemiz için başka bir şey yapmak lazım. Şimdilik dinlen sevgilim, sonra tekrar geleceğim." Elindeki not defterine birkaç şey yazdı, sonra da oturduğu yerden kalkıp gitti. 

Sıvının bende yaptığı etkiyi hissediyordum gerçekten de, daha iyi hissetmeye başlamıştım, baygınlık hissim de gitmişti biraz. Etrafıma daha detaylıca baktım. Demek bir uzay gemisindeydik ha? Nasıl beni bulabilmişlerdi ki? Nasıl oldu da buraya gelebilmiştik? Ayrıca nasıl bu kadar sessiz ve sarsıntısız giden, kendi yapay zekası olan, bu kadar gelişmiş bir uzay gemisi var olabilirdi ki? Ben sadece iki günlüğüne ilerlediğimi düşünüyordum. Üzerinde gittiğim çölde günler uzundu tabii ama bu kadar da uzun olması imkansızdı herhalde. Ayrıca, bu kadar aranan bir insan mıydım ben? Hadi Sordibus benim sevgilim veya eşimdi, peki ya diğer kız? Ya bu geminin içindeki diğer mürettebat üyeleri? Kafam bu durumu hiç almıyordu. Şimdi ne yapacaktım peki? O kıza veya Sordibus'a sorsam bana bir şeyler anlatabilir miydiler ki? En iyisi, diye düşündüm, bu geminin bir veri tabanı varsa ondan kendimi araştırmaktı, yani bildiğin kendimi arama motorunda aratacaktım.

Yanımdaki makinelerden birine baktım ve tarih kısmında gördüklerimle şok oldum. Tarih kısmında "22 Mayıs 2271- Midgaard tarih sistemine göre" yazıyordu.

2271.

İki bin iki yüz yetmiş bir.

İki asır sonrası.

Yani iki asırdır orada mıydım ben?

Nasıl hayatta kalabilmiştim?

Kimdim ben?

İnsan mıydım?

Yoksa başka bir şey mi?

Yanımda bir tablet duruyordu. Direkt olarak geminin ana sistemine bağlıydı. Ön kamerasından kendime baktım. Kısacık, masmavi saçlarım, bembeyaz, zayıf bir yüzüm vardı. Gözlerim sanki yuvalarından az sonra fırlayacakmış gibilerdi. Kendimin bir fotoğrafını çektim ve arama motorunun görsel arama kısmına o fotoğrafı koyup aratmaya başladım. 

Karşıma The Writer isminde birisinin hayatını anlatan bir yazı çıktı. Buna göre, 1998 yılında, İstanbul denen bir şehirde dünyaya gelmiştim. Orada hayatımın bir kısmını geçirdikten sonra, önce aktif bir asker, ardından da bir siyasetçi olmuş, hatta ilk Bağımsız Sistemler Konfederasyonu başkanı olmuştum. Savaşın başlarında içerisinde olduğum gemi, bir karşı ateş sonucu tamamen patlamış ve orada resmen ölmüştüm. 

 İyi de, o zaman nasıl hala hayattaydım? Bunun akla veya mantığa sığar bir tarafı yoktu. Şu anda, bütün bu evrenin içerisindeki bilimsel yasaların hepsini çiğneyerek yaşamıma devam edebilmiştim yani, peki nasıl başarmıştım bunu? Peki bundan Sordibus'un haberi var mıydı? Metni okumaya devam ettiğimde onun da adını gördüm. Birlikte çekildiğimiz fotoğraflarda, az önce onu gördüğüm haliyle birebir aynı görünüyordu. 

Ben bunlara dalmışken, birinin içeri girmesiyle kafamı tabletten kaldırdım. Garip bir giysi giyen, siyah, uzun saçlı, beyaz tenli, yemyeşil gözlü, uzun boylu bir kadın bana doğru geldi. Üzerine sanki kiliselerdeki fresklerden fırlamışçasına bir ışık haresi vardı. Tam yanımda durdu ve bir süre öylece dikildi. Sonra, bir kadına göre biraz kalın olduğunu düşündüğüm o ağır sesiyle, "Uyandın demek, Kalinmann. Birazdan gideceğim, bu yüzden dediklerimi iyi dinle. Mira her şeyin anahtarı, onu iyice hazırlamalısın! Son savaş yakındır!" dedi ve bir anda gözlerimi kör eden bir ışıkla kayboldu.

Bayılmışım. Uyandığımda karşımda o kızıl saçlı kız duruyordu. "Ne oldu öyle, bir an senin odanda bir enerji patlaması gözlendi. Hiçbir şey olmamış ama. Bana ne olduğunu açıklayabilir misin?" dedi heyecanlı bir sesle. Ona bütün olayı anlattım ve en sonunda, "Bana 'Mira her şeyin anahtarı, onu iyice hazırlamalısın! Son savaş yakındır!' dedi." dedim. Bu son dediklerim, onun şaşırmasına neden olmuştu. Fakat, onun yanıtı beni daha çok şaşırtmıştı:

"Adımı nereden biliyordu o kadın?"

"Ne yani, Mira sen misin?" dedim, "Peki o zaman neden böyle bir şeyin olduğunu açıklayabilir misin?" Mira başını yana eğdi, o da en az benim kadar olaylara anlam veremiyordu. "Bilmiyorum." dedi, "Acaba Sordibus bununla ilgili bir şey biliyor mudur? Ona soralım bir de." Onu başımla onayladım ve "Artık bu odadan çıkabilir miyim? Bu kadar kapalı kalmaktan sıkıldım." dedim. Serumları çıkarmama yardım etti, koluma girdi ve beni yataktan kaldırdı. Zorlukla da olsa ayağa kalktım ve yavaş yavaş yürüyerek odadan çıktık. Bir koridordan geçerek, koridorun sonundaki araçlardan birine bindik ve geminin önüne, kaptan köşküne doğru yol aldık. 

Kaptan köşküne girdiğimizde bizi gören Sordibus şaşırdı. "Onu neden buraya getirdin?" diye Mira'ya kızdı, ancak ben onu "Buraya gelmeyi ben istedim, kızın suçu yok." diyerek sakinleştirdim. Orada bulunan boş sandalyelerden birine Mira'nın yardımıyla oturdum ve Sordibus'a dönüp "Şimdi, buraya nasıl geldik, bana bir baştan anlatın bakalım. Son iki asır bende yok, geri kalanı da arada gidip geliyor, bu yüzden hafızamı geri getirmek için olabildiğince bilgiye ihtiyacım var ki Mira'yı -artık ne için gerekiyorsa- eğitebileyim." dedim. 

Sordibus da karşımdaki sandalyeye oturdu, derin derin nefes alıp verdi ve kendini toparlayarak "Pekala, her şeyi en baştan anlatacağım. Droplet, yönünü Dünya'ya çevir! Yetiştirmemiz gereken birisi var." dedi ve her şeyi en baştan anlatmaya başladı...

Mira: Son ValkyrieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin