Yine Amelia'nın o cırtlak sesiyle uyandığım bir gündü ve yine güneş tam da gözümün içine vuruyordu. Koruyucu ailem beni 3 yaşımda sahiplendiğinden beri bu evde yaşıyorum. Küçük bir kasabanın kücük evlerinden biriydi bu ev. Annem ve babam beni çocukları olmadığı için küçük bir bakımevinden almışlardı. Ben 11 yaşındayken Amelia doğdu ve normal olarak bütün işler bana kaldı. Bahçe, ev, hayvanlar, çamaşır, bulaşık... Daha doğrusu Amelia şu an 8 yaşında ama hala bütün işler bana bakıyor. Amelia hep şımarık büyüdü bu yüzdende sabahları uyanınca yerinde olmayan herhangi bir kıyafeti için evde yaygara koparırdı. Ve ben yine o sabahlardan birine uyanmıştım.
Ben tam uyama nuraması yapmaya hazırlanırken odama dalan Amelia sayesinde korkup numarama son vermek zorunda kaldım. '' LENAA HADİ UYAN VE KIRMIZI ELBİSEMİN NEREDE OLDUĞUNU SÖYLE BANA.'' Eğer beni bu hızda sarsmaya devam ederse kusacaktım. Başımı hafifce ona doğru çevirip '' Uzun olan kırmızı mı yoksa kısa olan kırmızı mı?'' diye sordum. O kadar çok kıyafeti vardı ki bazen kendimi içide kaybediyordum. '' Kısa kırmızı olan hani. Özel günlerde giydiğim. Lena hadi artık kalk şu yataktan ve elbisemi bul!'' yataktan hafifçe doğrulup kalktım. '' Amelia sen beni bir kaç dakika aşağıda beklemeye ne dersin? Belki o zamana kadar bende elbiseni bulur getiririm tatlım. Hem sen de yorulmamaış olursun.'' Amelia sanki onu başımdan atmak isteiğimi değil de onu yormak istemediğimi düşündü ve yavaş adımlarla çıktı odamdan.
Odam annem ve babamın eski odasıydı. içinde bir yatak, küçük bir dolap ve bir de komodine benzer sehpa vardı. Yatağımın tam karşısında bahçeyi gören bir pencere vardı. Aslında manzara bakımından güzel bir odaydı ama biraz yıkık döküktü. Amelianın mırıldanan sesini duyunca pijamalarımı çıkarıp üzerime siyah bir tayt ve yine siyah bir tişört giydim. Kemer hizasına gelen siyah saçlarımı toplayıp at kuyruğu yaptım ve merdivenlere yöneldim. Merdivenlerden inince karşımda her zamanki yerinde duran ahşap bir yemek masası vardı ve masanın üstünde beni şaşırtacak bir şey vardı. Annem kahvaltı hazırlamıştı. İnanılması güç bir olaydı çünkü kahvaltıyı ben hazırlardım. Masaya doğru yaklaşırken herkesin yüzü gülüyordu. Neydi bu günün anlamı bayram falan mı? Masaya yaklaştım ve annemin karşısına oturduğum sırada babam anneme ''Olivia hadi Lena'ya çay koy'' dedi ve annem hemen çaydanlığa uzanıp çayımı doldurdu. Tuhaftı bir şeyler ama ilerleyen saatlerde mutlaka açık verirlerdi. Yemeğin sonlarına doğru annem babama dönüp ''Carlos, eğer sen bu gün evdeysen evin işlerini birlikte yapalım Lena da biraz dinlensin diyorum ne dersin'' dedi. Babam da gülümseyip başıyla onayladı. Bende olaya sevinip itiraz etmedim ve odama çıkmak için izin isteyip merdivenlere yöneldim.
Yıllardır bu evde yaşıyordum ve kasabanın merkezine bir kaç dakikalık mesafede otumamıza rağmen ben daha sadece bir kere gitmiştim ve o da yıllar önceydi. Bir kaç hafta içinde 19 yaşına girecektim hatta belki de geçmişti doğum günüm hatırlamıyordum. Neyseki hiç kutlanmadığı için pekde bir önemi yoktu. Odama girip kapıyı arkamdan kapattım ve yatağıma uzandım. Saat öğlene yaklaşmıştı. Sehpanın üzerindeki yıpranmış tarih kitabını alıp okumaya başladım aradan saatler geçti, üzerime bir uyku bastırdı ve en son kitabın elimden kaydığını ve uykuya daldığımı hissetmiştim.
Hava yeni kararmıştı ben gözlerimi açtığımda ve epeyde sıcaktı. Yataktan doprulup gözlerimi ovuşturdum ve ayağa kaltım. Hafif terlemiştim bu yüzden tişörtümü değiştirdim ve üzerime kalın askılı bir atlet geçirip odamdan çıktım ama evin içi kapkaranlıktı. Bütün ışılar kapalıydı ama normalde olası gerekenden daha karanlıktı. Yavaşca merdivenlerden inmeye çalıştım. Merdivenlerin sonuna geldiğimde ışığı açmaya çalıştım fakat ışık yanmadı. Bir kaç saniye gözümün karanlığa alışmasını bekledim ama olmadı. Kafamı sağa sola çevirip anneme babama seslendim. Sanki sesim dışarıya değilde içimden konuşuyormuşum gibi çıkıyordu. Ardından gelen bir nefes darlığı hissettim ve bahçeye açılan kapıya doğru gitmek için adım atmaya yeltendim ama yapamadım çünkü dizlerim kilitlenmişti. Bu da yetmezmiş gibi göğsümün üzerindeki ay lekesi yanmaya başladı. Onun acısıyla ve gelen baş dönmesiyle yavaşca dizlerimin üstüne çöktüm. Bilincmi kaybetmeye yakın o korkunç sesleri duydum;
'Gün gelip intikam ateşi düşünce kalbine,
Tutacak bütün kehanetler kara bela iziyle,
Aşk kurtarır ancak seni o savaştan,
Öğrenince yapabileceklerini içindeki güçle...'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LACRE
FantasyZamanında ejderhaların büyüyle birleşip savaştığı ama hiç bir zaman gerçek anlamda bir zafer elde edilemeyen, gri dumanların ve gecenin lordu, Monarch Adolfo... Yapabildiğinin sadece hayal etmekle sınırlı olduğunu sanan ve henüz içindeki güce dair...