"Daha iyi misin?" denizin bana yönelttiği bu soruyla bașımı olumlu anlamda salladım.
Arkamda duran ayaz ve boraya baktım.
"Ezgi nerede?""O eșyaların Kalanını almak için gitti."diye sorumu yanıtladı bora
.
" ve sizde onu tek gönderdiniz. " diye ses tonumu yükselterek konuștum.
Ardından denizin yanından kalkarak koșar adımlarla binaya yöneldim.Arkamdan bora ile deniz ne kadar seslenirse seslensin takmadım. Ayaz ne yaptığımı anlamıș gibi hiç sesini çıkarmadı.
Ezgiyi aralarında en iyi ben tanırdım.
O herkesin içinde asla - kötü bir durum olmadıkça - ağlamaz.
Kendini hep zayıf göstereceğine inanır.
Ama güçlülerde ağlar değil mi?
Sırf bazı insanlar güçlü diye ağlayamaz düșüncelerini sanırım asla anlayamıyacağım.Adımlarımı zorla binaya girmeye zorladım. Ezgi gilin katına çıkmak için asansörü kullandım. İçeriden hıçkırık sesi geldiği zaman yanılmadığımı anladım. Kapı hafif aralıktı. Ezgiye çaktırmadan baktığımda sevgili ayıcığı - Muhittin'e - sarılmış ağlıyordu.
Bizim bu yaşadıklarımız ona ailesini hatırlatmış olmalıydı.
Ezgi dört yaşındayken, annesi ve babası nihal teyzesine bırakıp 'Bir baloya katılacağız.' diyip bir daha gelmemişler. O günden itibaren bir daha ailesini göremedi. Hep kötü günlerinde yanında oldum. Ben onun o benim omzumda ağladı. Şimdi ise bensiz ağlayamazdı.
"Sanırım ben sana bensiz ağlamanı yasaklamıştım." diyip dolu gözlerimle gülümsemeye çalıştım.
Ellerinin tersiyle göz yaşlarını silip,
"Ne ağlaması kızım ya muhittin bir şey anlattı ona ağladım . Ayrıca biz güçlüyüz lan valla seni yolarım."
"Suçsuzken suçlu tarafa geçmek bu olsa gerek ." dedim ve ardından ezginin kahkahasına güldüm.
"Hazır mı eşyalar ?" diye sorduğumda başıyla onayladı.
Bir kaç valizi alıp aşağıya indik.
Deniz ve ayaz elimizde ki valizleri alıp bagaja koydular sonrasında ben,deniz ve ayaz arkaya bindik. Ezgi ile bora da öne. Bora site içinde dönüşünü alıp son kez binamızın önünden geçerken,
"Söz veriyorum sana yenmiş bir şekilde geleceğim." diye mırıldandım ve gözlerimi uykuya dalmak için yumdum.
Kalktığımda kendimi tanımadığım bir odada buldum.Gözlerimle odayı taradım. O an çığlık attım. Hemen odaya deniz ve ayaz girdi.
"Ne oldu?" ayazın bu sorusuyla onlara döndüm.
"Kabus gördüm." diye bir yalan attım.
"Kaçırıldığını sandı." denizin bu cümlesiyle anlamamış bir şekilde ona baktım.
"Tahmin etmek zor değil." diyerek gülümseyen ayaz denize destek çıktı.
Gerçekten bu çocuk beni iyi tanıyor. Ya da ben yalan atmayı beceremedim. Ama büyük ihtimalle birinci seçenek.
Yataktan doğrulduğumda ayaz boynuma sarıldı.
"Bir daha böyle düşünme seni almak için önce beni sonra seni geçmeleri gerekir." diyip kahkaha atmama sebep oldu.
Kolunu boynumdan çekip omzuma atarak salona götürdü beni. Tabii ki bende o anı değerlendirip etrafa bir göz gezdirdim. İki katlı bir villaya daha çok benzese de değildi.
Salonda, mavi köşeli koltuklarla döşenmiş bir taraf ve ikinci tarafı yemek masası ile kaplıydı. Yemek masasının beyaz rengi ve sandalye şekli koltukların siyah renginin mükemmeliği ortadaydı. Mutfağın sadece girişini görsem de orada da beyaz ve sarının mükemmeliği kendini girişte de ele veriyordu. Ben gözlerimle evi incelerken, mutfaktan ezgi ve boranın didişme sesleri gelmeye başlayınca incelemeyi kesip onların yanına yöneldik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanus...
Teen FictionÜç arkadaș... Birbirinin ailesi sayılacak yakınlıkta, Aralarına gelen iki kiși... Hayatlarını batırmıșmıydılar? Yoksa birbirlerine mi tutundular? Bütün bu olaylarla nasıl bașa çıkabilirler ki? Ailesiz, duygusuz, vicdansız... Bunları onlar istememiș...