*Bölüm Dört*

121 8 494
                                    

Öncelikle Merhabalar! 
Nasıl gidiyor hayatınız? Umarım bomba gibidir. 
Biz daha yolun başındayız. Ben daha başındayım. İlk bu hikayeye başladığımda 15 yaşında bir kız çocuğuydum. Zamanla bir çok versiyonunu yazdım. Çok zaman geçirdiğim için artık bu karakterler candan ve kandan. Uzansam dokunacak gibiyim. Sanrı'yı sarıp sarmalayacak gibiyim. 

Benim bu derece bağlandığım karakterlere en az ben kadar bağlanan Nesli ve Sevgi'ye teşekkür ederim. Her bölüm teşekkür edebilirim, inanın. ♥️

Benimle beraber saatlerce konuşan, anlattığımda benimle beraber gözlerinin içi gülen Su'ya da teşekkür ederim. Ona ve bana armağan ettiği Satürn'ün Halkasında Gezen Sanrı temalı fincan için teşekkür ederim. 💕🌼

Ve bu fincanı Nesli'ye attığımda Satürnün Halkalarının 'sabır etmek, cefa çektikten sonra refaha ermek' anlamına geldiğini söylediği içinde teşekkür ederim. Onun bir sözü bize eşlik edecek bu bölümde☘️.

Yeni gelenler elbette vardır. Hoş geldiniz diyorum. Umarım yürekten inanacağınız bir hikaye olur. Ama hiç okunmasa bile benim hayalinden uyuyamadığım dünyanın varlığına benden çok inanan insanlar için devam edeceğim.

Tam da bu sebepten ötürü bir ay önce tekrar hikayeye dönmem için deliler gibi çabalayan Sırma, seni çok seviyorum. Bu bölüm senin bölümün.

Geceler ışığınız olsun, gündüzler yolunuzu aydınlatsın.

Bölüm Şarkısı:  Alcest - Sur L'Océan Couleur De Fer

🍁

"Her geçmişten gelen şey, hayat damarlarından birini kopartır."

🍁

Nefesinin kesildiği son anı hatırlıyor musun? Koşarsın ya hani, bilinmezliğin içerisinde. Başladığın yere dönmemek için, oradan kurtulmak için koşarsın. Ciğerlerine bir ağrı gelir de yerleşir. Orayı vatanı beller ama sen durmayı aklından bile geçirmiyorsundur. İstediğin şey yeni dünyalar aramaktır kendine.

Nefesinin kesildiği son anı hatırlıyor musun? İki büklüm eğilmeden önce ki son anı. Devam edemeyeceğini anladığın o an. Gücünün, bitirmeye yetmeyeceğini idrak ettiğinde, durup ellerinle karnını tutarsın. Bu bir yandan seni mutlu eder ama bir yandan da hüzne boğar. Gücünün iki adımlık olması; hayata yeni göz açmış kayısı ağacının dalı gibi hissetmene yol açar. İnce ve narin. Ama asla güçlü değil. Güçlü olmak isteyen küçük bir dalsındır. Koşmak isteyen. Bitirmek isteyen. Arkanda bıraktığın günlere tekrar bulaşmak istemeyen...

Güçlü olmak isteyen o kayısı dalı, yeni patronunun kendisine hissettirdiklerinden hoşlanmamıştı. Güçlü olmak isteyen kayısı dalı kaşlarını çatarak Devrim'in gözlerinin içerisine baktı. Elleri hala ayrılmamıştı. Hipnoz olmuşçasına birbirlerine bakıyorlardı. Sanrı ilk kim gözlerini çekecek oyunu oynamadı. Gri, yağmur yüklü bulutların içerisindeki kaosa odaklamıştı kendini. Gri bulutlar Sanrı'ya hiç hoşuna gitmeyecek şeyler söylüyorlardı. Gri bulutlar Sanrı'ya 'arkanı dön ve koşarak uzaklaş buradan' diyordu.

Kaşlarını daha çok çattı ve elini çekerek sağ dizinin üzerine koydu. Devrim havada kalan eline bakarak ufak bir gülme sesi çıkarttı. Sağa kaymış gülüşüyle kafasını yere eğdi. Kafasını kaldırdığında sol kaşı da kalkmıştı. Meydan okuyordu. Alaycı bir şekilde 'gel ve yağdır yağmurları' der gibiydi. Bekledi Devrim, yüzyıllarca beklediği gibi. Bekledi. Beklemenin en ağır ceza olduğunu bildiği halde.

O da afallamıştı. Karşısında ki uzun, siyah saçlı kızın gözleri sanki yutuvermiş gibiydi gözlerini. Büyük, derim bir çukur gibiydi o kahverengilikler. Bazı topraklar vardır. En verimli toprak diye geçer. Yoğundur. Kiremit rengine çalar, rengi. Sanrı'nın gözleri verimli bir toprak gibiydi fakat bir kez baktın mı bulaşıyordu her yerine. Bulaşmıştı şimdiden Devrim'in gri bulutlu gözlerine...

LabirentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin