5-) Tatlı Amca

213 26 1
                                    

- Gülümsün Baysal!
Gülümsün aşina olduğu sesle beraber arkasını dönmesiyle dengesini kaybederek düşecek iken kendini bir anda Batur'un kucağında buldu.
-Batur Haznedaroğlu!
Şaşkın ve tedirgin bakışlarıyla bakmaya devam ederken, Batur "Boyunun yeteceği işleri yapmalısın." dedi .
- Hiçte bile benim boyum kısa değil.
Batur kucağında bile bu derece asileşen kızı izlemeye devam etti.
- Benim boyum 1.58,5.
Batur tek kaşını kaldırarak, ciddi görüntüsünü bozmamaya çalışarak "Buçuğu da var yani öyle mi?" dedi.
- Evet, sonuçta yarım santim yarım santimdir.
Batur, tuttuğu kahkasını ve çekici gülümsemesini serbest bırakınca Gülümsün "Sen az önce benimle dalga geçiyordun, öyle mi ?" diye hâlâ kucağında olduğu adamın göğsüne vurdu.
- Zaten kollarım koptu, bu nasıl bir kilo? Bir de üstüne üstlük vuruyorsun benim gibi yakışıklı bir adama.
- İndir beni, o kadar kası yapıp hava atması değil. Bir kere ben kilolu değilim senin kaslarda sıkıntı var.
Gülümsün sinirden ne dediğini duymuyordu ve bu yüzden Batur bir anda yaklaştı ve "Neyse ne, biz asıl konuya gelelim?"
- Ne ne konusu?
Gülümsün iyice heyecanlanmıştı ve bu yüzden değil düzgün konuşmak, nefes bile alamıyordu.
Ne diyecekti şimdi, nasıl izah edecekti burada çalıştığını?
- Sen biliyorsun o konuyu.
- Hangi konu ki o ?
Gülümsün stres ve heyecandan olsa gerek dudaklarını ısırmaya başlamıştı.
-  Yapma şunu!
Batur'un ani ve yüksek çıkan sesi Gülümsün'ün yerinden sıçramasına sebep olmuştu.
- Dikkatimi dağıtıyor, dudaklarını ısırma.
Gülümsün kızarmaya başlamıştı ki.
- Gülümsün, neler oluyor kızım?
Yaşlı adam, duyduğu seslere gelmişti. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Gülümsün aniden Batur'u yaşlı adamın yanına yaklaştırıp Tatlı amca, bak bu benim arkadaşım Batur. Batur Tatlı amca bu küçük ve şirin kütüphanenin sahibi.
Tatlı amca ve Batur kısa bir anlık şokun ardından ellerini uzatıp, tokalaştılar.
- Memnun oldum delikanlı.
- Ben de efendim.
- Kızım madem arkadaşın gelmiş bir çay ikram etsene bize.
- Tabi Tatlı amca, hemen getiriyorum.
- Hadi oğlum biz de şöyle masaya oturalım.  Ee oğlum, anlat bakalım, nerede çalışıyorsun? Okuduğunu zannetmiyorum çünkü üstünde ki takım elbise nedense çalışıyorum diye bağırıyor.
Batur yaşlı adamın bu dediğine kahkaha atarak gülmüştü. Yaşlı adam gerçekten çok samimi ve içtendi.
-  Ben bir şirkette çalışıyorum, efendim.
- Senin efendini yesinler, bana Tatlı amca de. Öyle resmiyet sevmem ben.
Yaşlı adamın dedikleri çok hoşuna gitmeye başlamıştı Batur'un.
Batur ve Tatlı amca, muhabbetlerini kısa sürede derinleştirip, kaynaşmışlardı.
Gülümsün çayları getirdiğinde hiç beklemediği bir manzarayla karşılaşmıştı.
Şu anda Batur o bizim bildiğimiz Batur, kasımpatı ve egokasar Batur çok içten kahkahalara boğulmuştu, Tatlı amca da ona eşlik ediyordu. Ne de güzel anlaşmışlardı. Allah'tan bugün tatil günüydü. Yoksa bu kadar gürültülü bir sohbet yapamazlardı. Bu sahne Gülümsün'ün çok hoşuna gitmişti. Çünkü Batur neredeyse hiç içten gülmüyordu. Sanki  yüzüne bir maske takmış ve o maskenin altında acılarını gizliyordu. Ama ilk defa bu kadar içten, samimi kahkahalar attığını görünce içi ısınmıştı. Gülümsün kütüphanede ki işlerini bitirdikten sonra dışarıya çıktılar hep beraber.
- Evlat bu sohbeti tekrar yapalım en kısa zamanda olur mu?
- Tabii ki Tatlı amca.
- Bakıyorum da birbirinizi çok sevdiniz ama beni sattın hemen Tatlı amcacığım.
- Gel buraya deli kız, senin yerin çok ayrı.
Tatlı amca ve Gülümsün sarıldıktan sonra Batur'la vedalaştılar.
- Tatlı amca, ben seni bıraksaydım evine kadar.
- Benim evim hemen şurası, ben yürümeyi severim.
- Pekâlâ, iyi akşamlar o halde Tatlı amca.
- İyi akşamlar, çocuklar.
Arabaya kadar yürürlerken, ikisi de sessizdi. Bu sessizliği bozan Batur oldu.
- Şu Tatlı amca, gerçekten çok iyi birisi.
- Öyledir ismi gibi tatlı bir adamdır.
- Nasıl tanıştınız?
- Ben kitap okumayı çok severim. Her gün Tatlı amcanın küçük ve şirin bu kütüphanesine gelirdim. Sonra zamanla muhabbet ederken Tatlı amcanın işleri tek başına yapmakta zorlandığını fark ettim. Ben de ona yardım edebileceğimi söyledim ve o da bunun karşılıksız kabul edemeyeceğini söyledi. Ben de cüzi bir ücret ücret çalışmaya başladım.
- Yani başka bir sebebi yok.
Batur'un son söylediği cümle bir soru niteliğinde idi.
- Hayır, ben kitapları çok seviyorum ve zaten çocukluğumdan beri böyle bir hayalim vardı ve Tatlı amca da sağ olsun kabul etti beni. Senin ne işin vardı peki?
- Ben kütüphaneye gelemez miyim? Seviyorum o ortamı. Sen beni boşver de, peki ya Halis Bey'in haberi var mı?
- İşte buraya kadar ki en büyük sorun zaten babam.
- Nasıl yani?
- Babama söyledim ama .
- Aması ne?
Gülümsün aniden durdu ve Batur'a döndü.
- Söz ver, kimseye söylemeyeceksin tamam mı?
- Söz!
- Bak aramızda kalacak ama.
Batur gözlerinin içine bakan kıza baktı. Güzeldi, çok güzeldi. Babasına benzemiyordu ama onun kızıydı sonuçta. Yine içi öfkeyle dolmuştu.
- Söz dedim ya söyle hadi Gülümsün!
- Babam aslında çok kızdı. Kavga bile ettik sabah. Ama sonunda kabul etti, tabii belli şartlar karşılığında.
- Neymiş o şartlar?
- Öncelikle kimse duymayacakmış bizim camiadan, sonra okulu aksatmayacakmışım.
- Ama ben öğrendim.
- Ama söz verdin Batur?
- İki kişinin arasında ki sır sır değildir.
- Ya ama neden böyle yapıyorsun, hâlbuki ben senin o verdiğin söze, güvenmiştim.
Gülümsün'ün bunları söylerken yüzünde ki sinirli ifade Batur'un çok hoşuna gidiyordu ve izlemeye devam ediyordu.
- Valla kusura bakma, ben böyleyim.
Gülümsün Batur'un bu umursamaz tavırları ve sözleri karşısında bir de üstüne sırıtan adama ellerini yumruk yapıp göğsüne indirmeye başladı ama mübarek taş gibiydi. Gülümsün'ün vurmasından en ufak bir yaprak hareketi kadar bile etkilenmemişti. Gülümsün Batur'un etkilenmediğini gördükçe daha çok sinirleniyordu. Batur aniden bir daha inecek olan o küçük ellerin yumruk darbesine elleriyle engel oldu ve Gülümsün o sırada çok yakınlaşmıştı öyle ki Batur'un nefesini yüzünde hissediyordu. Ve bu yüzden neredeyse heyecandan ölmek üzere idi.
Bu adamın kokusu burnuna dolunca kendini tarif edilemez bir güven duygusu içinde buluyordu. Bu çok yanlıştı evet. Ama elinde değildi ki. Nasıl başarıyordu bu adam bunu.
- O küçük ellerinle beni etkisiz hâle getirmenin ne kadar imkansız olduğunu uygulamalı olarak öğrenmiş oldun.
Gülümsün şu anda soyutlanmıştı. Cevap arıyordu zihninde ama şu anda hiç iyi değildi. Cümleler zihninde buhar olup, uçuyordu.
- Tamam, söz verdim. Söylemeyeceğim kimseye dedim. Benim şu ana kadar verdiğim tek bir sözü bile tutmadığım görülmemiştir. Ayrıca seni sinir etmek çok güzel bir şey. Senin sinirlenmen çok Oscarlı bir film gibi izlenilesi.
Anladın mı?
Batur aniden uzaklaştı ve Gülümsün'ün diyeceği cevabı bekledi.
Gülümsün her şeyin bir şaka olduğunu anlaması ne kadar rahatlatsa da hâlâ keşke söylemeseydim, ya babam duyarsa derdinde idi.
- Anladım, ne kadar gıcık, uyuz, hödük biri olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldun.
- Hadi geç oldu yeter artık, gidelim.
-  Bir de benim sinirlenmemden haz duyuyorsun. Ben seninle aynı arabaya binmem.
- Çocukça davranma, bin şu arabaya!
- Çocukça davranmak mı oluyor bu? Hem dalga geç hem de senin her dediğini yapayım. Pardon ama bu hakkı nerden elden ediyorsun sen?
- Ne yapacaksın bu saatte tramvaya falan mı bineceksin veya buraya taksi çağırıp burada bu soğukta ve karanlıkta onun gelmesini mi bekleyeceksin?
- Gerekirse evet, sanane ben bakarım başımın çaresine. Hadi git sen!
- Gülümsün saçmalama bin şu arabaya!
- Sen bana karışamazsın!
Batur'un sinirden gözleri kararmıştı. Sesinde ki yüksek ton bunu gösteriyordu.
Aniden Gülümsün'ü kucaklayarak arabanın ön koltuğuna yerleştirdi emniyet kemerini taktı ve kendisi şoför koltuğuna  bindi.
Gülümsün bu anlık hareket karşısında kısa bir şok geçirmişti.
- Ne yapıyorsun sen?
- Güzellikle olmazsa zorla yaparım.
- Hah, güleyim bari senin güzellik dediğin de zorbalık.
Batur daha fazla durmayarak arabayı çalıştırdı. Gülümsün bu aldırmazlığa sinirlense de yorulmuştu.
Batur arabanın hızını arttırdıkça sanki sinirini çıkarıyordu. Gülümsün hiç konuşmuyordu.
Eve geldiklerinde Gülümsün hiçbir şey demeden indi.
- İnsan bir teşekkür eder, iyi akşamlar diler.
- Hödüklere söylenmez, öyle insani şeyler.
Batur Gülümsün'ün dediği şeyi takmadı çünkü kız haklıydı fazla sinir etmişti. Ama içinde ki öfkeyi bir tek bu kızla uğraşarak bastırabiliyordu.
Batur eve geldiğinde Rüzgar'ı bilgisayarın başında Baysal Holding ile ilgili araştırma yaparken buldu.
- Abi var mı bir gelişme, kız neden çalışıyormuş.
- Öyle kayda değer bir şey değilmiş, kız kendi istediği için çalışıyormuş. Ama Halis pisliği, kıza bizim camiadan kimse bilmesin demiş sabah ki duyduğum kavganın asıl sebebi o imiş.
Gülümsün de bana söz verdirtti kimseye söyleme diye.
- Kız ile aranız nasıl peki ?
- Neden soruyorsun bunu Rüzgar?
- Abi işine karışmak istemem ama o kızın bir suçu yok biliyorsun değil mi?
Hani diğer kızlara yaptığın gibi ileriye de gitmezsin sırf intikam almak için.
- Deli etme beni Rüzgar! Suçu yok ama o şerefsiz pisliğin kızı olduğunu değiştirmiyor bu!
- Abi yapma böyle.
- Sus Rüzgar, ben ne yapıp yapmayacağımı kendim bilirim!
Rüzgar sustu. Çünkü faydasızdı. Batur kafasına koyduğu şey her ne olursa olsun yapardı.
Gülümsün başını yastığa koyduğunda, aklına Batur gelmişti daha doğrusu hep aklını kurcalayan adamdı ya. Konuştukları sözleri tekrar bir film şeridi gibi geçirdi aklından. Ne kadar sinir etse de garip bir şekilde aklında söylediği bir cümle yankılanıyordu.
"Senin sinirli hallerin çok Oscarlı bir film gibi izlenilesi", demişti.
Kalbinin ritmini değiştiren bu cümle de ne demek istemişti ki. Ne kadar sinir oluyorum dese de yaptığı şeyler, söylediği sözler onu gülümsetiyordu. Gülümsün bu hissettiği tatlı duygular içinde kendisini uykuya teslim etti.

Maviye Tutulan SiyahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin