Ne hayat bağlıdır bize; ne gerçekler.
Meftun misali uçup gidecek gibi dururken karşımda,
Adını anmaya mecalim ne vardı, ne yoktu.Olduğum konumda ellerim bağlı dururken, yarım saat kala Jennie'nin abisinin gelip bana sunacağı teklifi, yaşacağım olayları kafamda bir dize sıralarken, aklımdan-kirli hafızamdan- çıkmayan birisi vardı.
Nayeon..
Üniversite hazırlık zamanımı mahveden, kampüsten kampüse geçmeme engel olan, final-vize sınavlarında hızını alamayan uçak misali yere çakılan notlarımın tek sebebiydi. kuşkusuz, kaidesiz tek sebep. Tatlı ve sahte gülümsemesi, kibarlığa kayan davranışları, yapmacık gözleri ile benim okul hayatımın ilk senesini mahvetmişti. Şimdi ise geçen haftalarda üzerime kusan ve ona aşık olan adam onun için benden yardım istiyordu. Tanrım, ne ironi ama.Kabul etmiştim, ki kabul etmem belki büyük bir eziklik sayılabilirdi diğerleri için. İnsanlar 'Nayeon'un dibinden ayrılmayan Jin'in' yeni sevgilisinin 'ben' olduğunu öğrenince güzel bir sohbet başlatacaklardı. Ancak bu benim umrumda değildi, ki Nayeon ile olan kavgamda yediğim linçler de pek zerremde değildi. Okulu tatile yaklaşmış sıkıcı bir mimar adayı olarak eğlence istemekten başka temennim yoktu. 'Avucum kaşınıyor' misali.
Sarı uzun saçlarımdaki minik dalgalarla, üzerime giydiğim oversize 'pink floyd' baskılı tişörtümle, siyah yırtık şortumla, siyah çoraplarım ve siyah tonlu makyaj yapan ben daha çok keşe benzerken uslu ve çalışkan bir mimar adayıydım ve bunun kimsenin inandığını düşünmüyordum.
Çünkü karşımda siyah saçla, asil ve ciddi kıyafetlerle zengin rolex saatiyle ve garipseyen bakışlarıyla Jin duruyordu.
Kim Seok-Jin.
Anında ifadesini düzelterek hızlı adımlarla yanıma yaklaştı ve bana gülümseyerek elini uzattı.
"Bu kadar tıp fakültesi öğrencisi olduğunu belli etme Jin-shi." Yüzünden akan özgüveni ve sırıtışı, giyim tarzı ile 'ben tıpçıyım yıllar sonra kapımı çalacaksınız' der gibi karşılıyordu insanları."Sen de birazcık mimarcı(?) -bu nasıl tabirse sizi anlayamıyorum- olduğunu belli eder misin? İnsanlar seni beni yanımda görünce senin beni kaçırdığını düşünüyorlardır zannımca. Hem bu saçlar ne? Araya ne renk kattın? hepsi var gibi." Belime kadar uzanan saçlarımın ense kısmımdaki renklere dikkatini vermesi hoşuma gitmemiş sayılmazdı. 'Birisine önem verdiğinde onu incelersin' derdi her zaman babam. Ancak Jin öyle değildi. Çünkü fark ederken bir andan da sivri diliyle de aşağılıyordu insanı.
"Değişik şeyler denemeyi seviyorum. Saçlarımı evet gökkuşağı renginde renkler kattım. Hoş değil mi?"
Çantasının kulbuyla oynarken kaşlarını çattı. Birkaç adım ilerleyince geldiğimiz kafenin kapısını açıp bana önden yol verdi."Hayır. 24 yaşındasın Lisa, bırak artık şunları. İnstagram ve tiktokçu kızlara döndün iyice. Jennie de seni görüp saçlarını yeşile boyatmak istedi. Siz ergen bir liseli ve k-pop idolü değilsiniz, dışarıdan biri sizi görünce uçak mühendisi ve mimar adayı yerine keş sanıyor."
Anlamıyordum, güzel değil miydi triplerine girmeyecektim asla. Ancak sevdiği kız saçlarını uçuk pembe yapıp ve bebek pembesi chanel takımlarını giyince üzerime heyecandan sıcak kahve döken oydu. Ters ters bakınca, tam tarifiyle gözlerini yerinden çıkarıp 'ne, ne yaptım' dercesine baktı. Ben de taklidini yapmaktan çekinmedim. En sonunda aşağılarcasına baktı ve ağzından küçümseme nidaları çıktı."Ben sana bir hafta nasıl dayanacağım söyler misin? Bu kadar çocukça davranma. En nefret ettiğim kız tipleridir. Bir haftalık süre başladığında asla çocuksu davranma, itici geliyor." Bu şekilci ve aşağılayarak konuşması beni oldukça rahatsız etmişti. Sinirimden vücudumu kontrol edemez, ayaklarımı zeminle sürekli çakıştırmaya başlanıştım. Konuştukları ve hisleri bambaşkaydı. İdeal tipi ve Nayeon bambaşkaydı. Neden.. anlamadığım bir sebeple sürekli beni aşağılar oldu, bunu çözemiyordum. Kafayı yiyecektim. Ben böyleydim, ben deli, asla büyümeyecek çocuksu ve özgür ruhlu lisa'ydım. 4 yıldır beni tanımasına rağmen beni şuan başka bir kalıba sokması.. bu oldukça can sıkyordu ve siktiğimin anlaşmasında da geri tepecektim artık.
Sinirle ayağa kalktım, üzerime oversize siyah ceketimi geçirdikten ve çantamı omzuma taktıktan sonra, Jin dehşet dolu ifadeyle beni izliyordu. Transa girmiş gibiydi. Asla haraket edemiyordu, ben bunları yaparken.
Sandalye'yi ittiğimde ve kapıya yönelmeye çalıştığımda birisi koluma demir çelik gibi yapışırken bunun Jin olduğunu tahmin etmem zor değildi.
Gözlerine sinirle baktığımda, kolumu o hırsla çektim.
"Lisa bak dur, özür dilerim." gözleri hem arkaya bakarken hem de bana bakarken affıma sığınmaya çalışıyordu. Hala aptalca tavır takınması sinirimi bozmuştu."Bak Jin. Nayeon saçlarını her renk yaptığında yanımda onu övmeyi bilirken, benim saçlarımı aşağılıyorsun. Çocuksu ve deli-dolu tavrımdan şikayetçiyken Nayeon'un yaptığı aegyolara uzaktan karşılık veriyorsun. Siktir git Jin, benim ne senle ne de o gerizekalı kızla işim olmaz. Şimdi rahat bırak beni."
Tükürürcesine konuştuğumda bir tek Jin'in ilgisini toplayamamıştım, çevremizdeki herkes bizi izliyordu. Gözleri tam arkamda, cam pencerede oyalanıp duruyordu. Sinirle güldüm ve tam arkaya dönecekken, omuzlarımdan tuttu ve yumuşak dudaklarını sert bir baskıyla dudaklarıma örttü. Kendimi geri çekmeye çalışacakken, boynumu tutması ve beni kendine kaptırması o dakika gerçekleşti.Şuan hırsla beni öpmesi, gözlerini kapattığında kipriklerinin belirginleşmesi, sarhoş dudaklarından oldukça güzeldi. Ve ben..
Ben kapılmıştım.
YOU ARE READING
destructions and gaps, jinlice.•
Hayran KurguKim SeokJin, kız kardeşinin yakın arkadaşı olan Lalisa Manoban ile sevdiği kızı kıskandırmak adına 1 hafta çıkacaktır.