Ne mi yapıyoduk?
Boş boş oturup, dans edenleri izliyorum diyemezdim.
Geldikten on dakika sonra, Altay ayaklanınca kolunu tutup beni de yanına almasını istemiştim ve biz evden çıkıp aşağısın da kalan göl gibi bi yere gelmiştik.
Hiç değilse daha güzeldi burası ve havası bile ayrı güzeldi şüphesiz.
Derin bi nefes aldım ve telefonu elime alıp whatsapp'a giriş yaptım.
Kimseden bildirim gelmemişti, şaşırdık mı bence hayır.
Tuhaf'ın görülmesi de ben çıktıktan sonra bi daha girmemiş olmasıydı.
Yani benden sonra o'da çıkmış ve bi daha girmemişti.
"Gerçekten Tuhaf mı?"
Yanımda ki Altay'ın beni görebilecek olma ihtimali vardı ve ben salak gibi ilk girip Tuhaf'a bakmıştım diymi?!
Kafamı önümde ki dağlara ve göle odakladım.
"Benimle sırf o sıkıcı ortamdan kurtulmak için geldiğini biliyorum ama kibar olup cevaplıyabilirsin sorumu diymi?!"
Derin bi nefes alıp Altay'a çevirdim bakışlarımı.
Hayır yani sana ne?
Ne bu merak kardeşim ya."Sen niye buraya gelmek istedin madem? Belli ki orda ki herkes seni tanıyo ve konuşmak istiyolar seninle."
"Soruya soruyla cevap verilmez."
Gözlerimin ta içine bakarak kurduğu çümleyle kaşlarım çatılırken önüme döndüm, daha fazla bakışmak istemiyorum.Aklıma bu cümleyi bu gün Tuhaf'a kullandım gelince kafamı salladım olumsuz anlam da, tamamen rastlantı.
Gözlerim Altay'a kayarken tekrar kaşlarımı çatıp yutkundum.
"Sen o musun?" dudaklarımdan hayretle dökülen cümleye ben bile inanamazken yüzünde ki tepkileri izkedim.
Hayır hiç bi şekil de tepki vermemişti.
"Ben kim miyim?" dediğin de soğuk bi sesle önüme döndüm, fazla mı abartıyorum.
Sanırım her konuşmamızı sürekli Altay'da aramaya çalışıcaktım artık, Aslı sağ olsun!
Bana beklentiyle bakan kişiye döndürdüm kafamı, umrunda değilmiş gibi bakıyordu ama.
Kuruyan dudaklarımı yalayıp "Önemsiz" dedim ve önüme döndüm tekrardan.
Elimi kollarıma koydum ve derin nefes çektim ciğerime.
"Üşüyo musun?" bana bakmadan kurmuştu cümleyi.
Yani hem umrundaymış gibi ama umrunda değildim.
"Ceketini mi vericeksin? ", dedim dalga geçercesine gülümserken.
Dolunay'ın ışıkları su yüzüne vuruyordu ve hoş bi görüntü oluşuyordu bu.
Sesli bi şekil de nefes almasıyla gözlerimi üstüne çevirdim.
Ne yani her lafıma sinir olması gibi gereken bir kural mı vardı da, ben bilmiyodum.
"Espiriydi hani çeketin yok ya" dedim, kendimi saçma bi şekil de açıklamaya çalışıken.
Niye açıklama gereği duydum ki, hadi duydum niye hala salak gibi onu izliyorum.
Aramızda ki 2 adımlık mesafeyi koluyla yanına beni çekerek kapattığın da ağzım açık yüzüne baktım şokla.
"Napıyosun sen?" dedim sinirle , göğsünden çıkabilmek için kafamı kaldırırken.
Belimi daha da çok kendine çekmişti bu haraketime karşılık ve hala önüne bakıyordu.
Yani beni tınlamıyo anlıcanız.
"Hani ceketim yok ya, ben de böyle bi çözüm buldum olmamış mı?" son sözlerine bana bakarak söylemişti.
Elimi göğsünden çektim ve mırıltı halinde mırıldandım "olmamış".
Yüzümün, domates olduğunun garantisini verebilirdim size şu an.
"üşümüyorum ben", dedim bırakması için konuşurken.
Beni bi sal ya!
Kafasını olumsuz anlamda sakladığın da kaşlarım çattım yüzünü incelerken.
Çok güzel, yani bu bize ayıp değil mi?!
Ağzını aralayıp bana bişi söyleyeceği sırada arkadan biri konuşmuştu.
"Ayıp değil mi Altay'cım, doğum günü olan benim ama sen buraya onla bunla yiyişmek için gelmişsin."
Üstünde dar kısa kırmızı elbiseli kıza baktım ve ayağa kalktım üstümü düzeltirken.
Doğum günüymüş, ulan napalım doğum gününse?!
Hayır sabahtan beri Altay'a koşuyodu bu kız, tabi yaptıkları hiç bişeye yaramıyodu.
Tam bir adım atmıştım ve Altay'ın kolumu tutmasıyla oldum yerde kaldım, daha doğrusu kalmak zorunda kaldım.
Elini belime koyup karşımda ki boya küpüne baktı ve ağzını araladı.
"Aynen, git şimdi içeri Şeyma."
Karşımda ki boya küpü ilk ağzını aralamış ve sonra geri kapatmış bi hışımla yanımızdan uzaklaşmıştı.
Sinirle Altay'a döndüm "Senin yiyiştiğin birisi miyim ben ya?" sinirle yüzüne bağırdığım da hiç tepki vermemişti ve hala inatla yüzümü inceliyodu.
Bian da üzerime eğilip "hayır, olmak ister misin?" dediğin de anın etkisiyle gözlerimi kapattım.
Fazla yakındık ve bu benim kalbimim hızlanmasına sebep oluyodu.
"Ama ben istemiyorum işte" elleri belimi bıraktığın da kendimi boşlukta hissetmiş olsam da gözlerimi açtım.
"Ne?" ağzımdan bi anda dökülen kelimeyle anlamaz şekilde baktım.
Ne istemesi be, ben istememiştim zaten beni öpmesini.
Hayır yani sen kimsin ki beni öpüceksin!
Bide istemiyomuşmuş bak sen.
Elimi yumruk yapıp göğsüne vurucaktım ki iki elimi de hava da tutmuştu.
"Bırak Allah'ın cezası! Ya sen beni ne sanıyosun he?! Niye öpmeni istim ben!"
Sinirle söylediklerime karşı sadece gülmüş ve elimi tuttuğu yerden beni kendine çekmiş üstüme eğilmişti.
Belli ki fazlasıyla eğlendiriyorum beyefendiyi!
"Neden gözlerini kapatıp beklediğin öyleyse?" gülerek söylediği şeyle daha da sinirlenmiştim.
"Sen bian da öyle üzerime eğilince şey oldu işte, ya hem ne beklicem ben senin öpmeni!"
Kafasını salladı bana "öyledir" dercesine.
"ben öperim diyosun yani?"
Kafamı göğsüne indirip gözlerimi kapadım, sinir krizi geçiricektim sayesinde.
"Bırak" dedim boş bi sesle.
Her zerreme kadar dolmuştum şu an, zaten benim burda işim neydi ki?
Ben niye Altay'la konuşuyorum ki veya Alya'yla?
Rahat mı battı bana acaba?!
"Şimdi de küstün çocuk gibi dimi? Bide gidip konuşmazsın artık benimle bu günden sonra ha?"
Gözlerimi Altay'ın gözlerine odakladım ve kafamı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bizden olmaz ¦ Texting
Ficção AdolescenteSalıncaktan düşen bir çocuk, hiç küser mi parka? :Siz 06:10