"O zaman, şerefe!" dedi Aylin elindeki muzlu sütü kaldırarak.
Bira ve soju kadehlerini tutan iki adamı güldürmüştü bu manzara.
"O zaman ben başlayayım. Aylin Karaman. 23 yaşındayım, Kore yaşıyla 24" diye güldü.
"Neden burada yaşıyorsun?" dedi Jaesoon.
"Üniversiteyi burada okudum. Fotoğrafçılık üzerine. Sonra buradaki sunbaelerim* buradaki bir reklam ajansında mükemmel bir iş için benim adıma ön başvuru yaptı. Onu geçtikten sonra ana başvuru ve sonra yeniden burdayım işte."
"Korecen iyi. Demek ki bu yüzdenmiş" dedi Jaesoon. Sonra lafa başladı. Bir yandan da bardaklar dolup boşalıyordu.
"Lee Jae Soon. 25 yaşındayım. Yani senden 1 yaş büyüğüm.." dedi gülerek. Yaş mevzularının Kore'de ne kadar önemli olduğunu zaten iyi biliyordu Aylin.
"Sanırım oppa diyecek kadar samimi değiliz şimdilik" dedi.
"Ama o samimiyete ulaşmayı isterim" dedi JaeSoon.
"Tamaam, sıra bende. Arthit Teepakorn. Google'dan aratabilirsiniz. Tayland'da benden daha iyi yüze sahip başka bir model bulamazsınız. Alanımda bir numarayım."
Sarhoşluğun etkisiyle yavaşlayan konuşması ve hafif kızarık suratı sanat eseri gibiydi.
Sanat eseri.Aylin başını bir eline yaslamıs hayran hayran karşısındaki iki adama bakıyordu. Dayanamamış ve bir kadeh soju inmişti. Tadı hafifti ama alkol dayanıklığı az olan bu kızı hafiften çakırkeyif yapmıştı.
Gecenin ilerleyen saatlerine kadar konuştular, konuştular, konuştular.
Art şirketiyle yaşadığı saçma olaylar silsilesini açıkladı. Haksız yere başına gelen olayları. Yıllar sonunda köle haline gelmesini ve en nihayetinde şu anki kaçak hayatının sebebini anlattı. Ailesi olmadan büyümüştü. Babası o küçükken ölmüştü. Annesi de sonradan başka biriyle evlenince anneannesi ona bakmıştı. Yıllarca annesini sadece hafta sonları görebiliyordu. Sonrasında da içindeki sevgi ve ilgi eksikliğini model olarak, beğenilerek gidermek için ajansa kayıt olmuştu.
Jaesoon sarhoşluğun verdiği etkiyle dudaklarının kilidini çözüp, işte yaşadığı sıkıntıları. İşi bırakmak istediğini. Ama ailesine karşı varlık mücadelesi verdiğini anlattı. Aslında anne, baba ve iki kardeşinden oluşan ailesiyle birlikte Jeju adasında yaşıyorlardı. Dedesinden kalma bir balık restorantı işletiyordu ailesi. Babası her zaman aile mekanının en büyük oğlu olan Jaesoon'a kalacağını söylerdi. Ama Jaesoon'un hayali başkaydı. O pilot olmak istiyordu. Uçmak, uçaklar, helikopterler onun en büyük hayallerini süsleyen şeylerdi. Üniversite okumak için Seul'e geldi pilotluk eğitimini burslu olarak aldı. Son yılında babasının aksiliği yüzünden okulu dondurup evine geri dönmüştü. Bir süre Jeju'da çalıştıktan sonra yine babasıyla şiddetli kavgalardan bunalıp Seul'e geldi. Ancak okula ara verdiği için bursu iptal olmuştu ve hayali olan pilotluk bölümüne veda etmek zorunda kaldı. Onun yerine havacılık hizmetleri kursu alıp havalimanında çalışmaya başladı. Ama kalbi hala pilotluktaydı. Askere gitmeden önce okulu bitirmek için herşeyi yapıyordu ama okulu bitirmek bir yana daha doğru dürüst geçinemiyordu bile.
Aylin'in pek trajedik bir hikayesi yoktu bu iki adamın yanında.
Anne ve babasıyla beraber İstanbul'da güzel bir semtte sakin bir hayatı vardı. Annesi yıllarca konservatuarlarda çalışmış biri, babası emekli bir askerdi. Geç gelen tek çocuktu. Uzun süre sonra çocuk sahibi olduğu için ailesi, Ayline çok değer veriyorlardı. Neredeyse hiç sıkıntı yaşamadan büyümüştü. Ve bu rahat hayatı dinlediği iki hikayenin ardından biraz utanmasına sebep olmuştu.***
Güneşin yakıcı ışınları tenini yakınca Jaesoon uyanmıştı. Yanına döndüğünde yerde üç genç beraber uyuyorlardı. Gece o kadar içmişlerdi ki oldukları yerde uyuyakalmışlardı. Yavaşca hemen yanındaki Aylin'i dürttü.
İlk gördüğü andan beri bu kıza fena halde tutulmuştu. Burnu, gözleri, yanakları, elleri...
Herşeyi çok hoştu. Yanındaki adamla sevgili olmamaları onun şükretmesine sebep oldu."Aylin. Aylin uyan"
Aylin yavaşca gözlerini açtı. Gördüğü manzara bir an tebessüm etmesini sağladı. Dağınık saçlarıyla yeni uyanmış bir Jaesoon. Mükemmeldi. Sadece mükemmel. Sonra kendini toparladı.
"Burada mı uyumuşuz?"
"Evet. Kalkmalısın. Belin tutulmuştur şimdiye kadar."
"Sen kendi haline bak önce." dedi gülerek. Belini tutarak ayağa kalkmaya çalışan Jaesoon'a eliyle işaret ederek.
"Arthit'i de kaldıralım ve aşağı inelim. Dua edelim de apartman yöneticisi bizim burada sabahladığımızı fark etmesin."
Aylin diğer yanına döndü. Sanat eseri gibi duran Art'a baktı. Kafası hepten karışmıştı. Etrafında iki tane mükemmel adam vardı. İkisi de elle çizilmiş kadar harika yüzlere sahiplerdi.
Art tıpkı bir önceki sabah olduğu gibi bir video klipteymiş gibi uyandı. Tıpkı Aylin ve Jaesoon gibi o da dün gece ve çatı katında uyumalarını sorguladıktan sonra her şeyi toparlayıp aşağı indiler.Aylin'in evinde orta sehpanın etrafına toplanmış keyifli bir şekilde kahvaltı etmeye başladılar.
"Bence iyi bir üçlü olacağız" dedi Aylin.
"Evet ben de öyle düşünüyorum. Uzun zamandır bu kadar iyi anlaştığım kimse olmamıştı. Uzun süre görüşelim lütfen" dedi Art.
Jaesoon;
"Bence iyi bir üçlü olabiliriz. Bunu hissetmek zor değil. Gülüşünü karşısında duran iki yeni arkadaşına sergiledi.Muhabbetleri bitmek bilmiyordu. Sürekli konuşacak şeyler buluyorlardı. Öyle ki kahvaltı masasından 1 buçuk saatte kalkamamışlardı.
Jaesoon ve Arthit Aylin'e har saniye daha da bağlanıyordu. Aylin'in çok duru bir güzelliği vardı. Koyu kahverengi uzun saçları, ufak burnu, badem gözleri ve şekilli dudakları her bakanı kendine hayran bırakıyordu. Bu hayranların başında bu iki adam geliyordu.
Aylin ikisine de son derece hayran olmuştu şu son iki günde. Ama iş hoşlantıya geldiğinde kendinden emin değildi. Sanki ikisine de son derece yakındı. İkisi arasında seçim yapmak falan istemiyordu. İkisi de yanında olsun istiyordu.
Bir yandan Arthit'in onun yanında sadece son bir günü kalmıştı. Kalbi gitmemesinden yanaydı. Ona bu kısa sürede alınmıştı. Ama işleri bir şekilde yoluna da sokması gerekiyordu. Koyu bir muhabbetin içinde Aylin de derin duygular içindeydi. Aslında masadaki herkes kalbiyle beyni arasında bir karar verme eşiğindeydi.
Çalan telefon konuşmayı yarıda kesmelerine sebep oldu. Aylin masadan kalkıp odasına geçti.
Birkaç dakikalık konuşmadan sonra içeri geldi. Suratında soğuk bir ifade vardı.
"Ne oldu?" dedi bu ifadeyi fark eden Art.
"Bir sorun yok umarım?"
Aylin ne yapmasını bilemez halde gibiydi.
"Çalıştığım ajans. İşler karışmış. Sanırım işsiz kalmak üzereyim"
*Sunbae - Korecede ve Kore kültüründe bir işte veya herhangi bir konuda sizden daha deneyimli, kıdemli olan insanlara denir.♡
♡
♡
♡
♡
♡
♡
♡
Merhaba herkese, yeni bir bölümle sizlerleyim sevgili okurlarım. Umarım beğenirsiniz. Bölüm hakkındaki yorumlarınızı merakla bekliyorum. Sizleri seviyorum. 💕💕💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇ KALP
RomanceBir kişi aynı anda pek çok kişiye aşık olabilir, her biri nedeniyle aynı şekilde acı çekebilir ve hiçbirini aldatamaz." - Gabriel García Márquez