|7|♣️TENDE GEZİNEN GÖZLER♣️

886 33 26
                                    

"Namus elbise gibidir; söz gelse kirlenir, çok giyilirse eskir."
(zynptmts)

Dinlemek istersiniz diye...

Medya|Fikret Kızılok - Farketmeden|

Medya|Fikret Kızılok - Farketmeden|

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

♣️

Belkide işim bitmişti. Bir kadının en değerli mücevheri ar, namusu değil miydi? O varsa, var o yoksa, yok değil miydi insanlar gözünde? Öyleydi. Bir kadının, hem mücevheri, hem de belasıydı namus. O varsa, yüceydi o yoksa, bir hiçti.

Köy yeriydi burası insanlar konuşur, aile iffetini haysiyetini düşünür kızsa; hiçbir söz veyahutta kişi umrunda olmaksızın yalnızca kaybettiği benliğine ağlardı. Bu ağlayış belki ilkine belkide sonunaydı ne farkeder? Kaybedilen; yine onun benliği, haysiyeti, şerefi, onun paha biçilmez manevi hissiyatlarıydı.

Teyzem, komşularıyla konuşurken birçok kez şu atasözünü dillendirdiği hatrımda can bulmuştu, "Namus elbise gibidir; söz gelse kirlenir, çok kullanılırsa eskir." Ben köylü milletinin gözünde hem adı kirlenmiş, hem de evde kalarak eskimiş bir kızdım. Yani teyzemin sözüne kalırsam, ben elbisemi çoktan yitirmiştim (!)

Lâkin, şuan içerisinde bulunduğum mevzuat bambaşkaydı! Atılan iftiralarla kirlenmeyen iffettim, üzerimde duran bu adam yüzünden gerçekten kirletilmek üzereydi.

Görmüyordum yüzünü, tanımıyordum sesini. Ama benim bedenim üzerinde, iznim olmadan, zoraki yoldan; hak kazanmaya çalışıyordu. Bu adam, kesinlikle benden namusumu çalmak isteyen bir ahlak hırsızdı. Elimden gelen bir şey yoktu çünkü ellerim, onun elleri arasında tutsaktı. Bir sesim vardı, duyan olur muydu? Bilmem. Ağlamak beni kurtarmaz bilakis âciz kılardı. Ağlayamazdım. Katiyen karşısında ağlamamalıydım.

"İmdat!.. Yardım edin!.." Bu, attığım çığlıklarımın duyulmayan kaçıncı feryadıydı, beni duymaları için daha kaç kez böyle bağırmam gerekti? Hiçbir fikrim yoktu.

İki bacağımda birden sırasıyla aceleci hâlde turlayan kaba, buz kadar soğuk, uzun tırnaklı eli tenimde yol aldıkça etime batıyor, yeri geliyor sıkıp gevşeterek canımın acısından dudaklarıma taşan acı inleyişlerimi zevle dinliyordu. Daha ileri gideceğini haber veren elinin bana sirayet ettirdiği korkuyla koca bir çığırtı daha koyverdim.

Defalarca kez, "Dokunma bana!" demek işe yaramıyordu. Ama sayısızca söylemekten başka bir şey de gelmiyordu elimden. Aklıma gelenle suratına tükürdüm. Duraksadı. Kolunun tersiyle anlına gelen tükürüğü öfkeyle sildi. Gözleri kısıldı sesine, vahşi bir hayvanın hırıltısı kaçtı. Burnundan derin derin soluyor ama bunu öfkesini dindirmek adına yaptığını hiç sanmıyordum.

BEYFENDİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin