"Arman, neden kalbin bu kadar hızlı atıyor?"
Arman
Bir anda afalladım. Ne denir ki şimdi kıza?
"M-merdivenden çıktım Atlas, ondandır."
"Hee.."
Atlas
Yalan söylediğinin farkındaydım, Arman kekelemezdi. Sadece yalan söylerken kekeler, ellerini sıkardı.
"Hadi kalkalım o zaman."
"Tamam."
Birlikte yataktan kalktık, o odamdan çıktı, bense zaten sandalyede olan üniformamı giyip hazırlandım.
Birlikte evden çıktık ve bizim kafeye geldik. Kahvaltımızı ve sohbetimizi ettikten sonra kalktık ve bizimkilerin yanına okula gittik.
Tayfam ve ben her seneninkiyle aynı olan oturma şeklimizle okula başlamıştık.
En arkada Buğra ve ben otururdum. Buğra okula önceden geldiği için cam kenarını kapardı, ama bugün ben oturmak istemiştim. Önümüzde Arman ve Emre, onun önünde ise Okyanus ve adını hala bilmediğim kız.
Dersi bile bilmezken okula adaptasyon sağlayamayacağımı anlayıp başımı cama çevirdim. Bizim tarafta basketbol ve futbol sahası vardı. Futbol sahasında kızlar voleybol oynuyordu, voleybolu da hiç beceremem.
Basketbol sahasına dönünce ise Sarp'ı gördüm.Gözlerimi hafifçe kısarak ona baktım.
Birkaç arkadaşı ile birlikte basket oynuyorlardı.Top ondaydı. Hızlandırken bir yandan da topu sektiriyordu. En son topu tuttu, 2 adım attı ve zıpladı. 3 kişi topu tutmaya çalıştı ama başaramadılar, top potadan geçmişti bir kere.
Takım arkadaşları onu kutlarken o kıfayetinin ucundan tuttu, kaldırıp yüzünü sildi ve sonra eliyle tekrar kıyafetini düzeltti.
Ardından sahanın kenarındaki kaldırımların orada birkaç çanta ile bir ağaca yaslanmış bir şekilde kitap okuyan kızın yanına gitti.
Bir şeyler konuştular sonra kız ona su şişesi uzattı.
Galiba su şişesi onundu çünkü aldığı çantanın yanına - şu hani kızların genelde kafası yerine bileklerine bağladıkları - bandanalardan biri bağlıydı.Sarp önce bir çantayı - galiba kendi çantasını- topladı, sonra omzuna attı. Ardından kıza elini uzattı. Ayağa kalktılar ve kız da kendi çantasını toplayınca kantine doğru yürümeye başladılar.
Dikkatle onları izlerken birinin beni dürtmesi ile gözlerimi dışarıdan çekip sınıfa döndürdüm. Bizim matematik öğretmeni Serbülent, bütün heybeti ile Buğra ve benim oturduğum sıranın yanında dikiliyordu. Bir eli cebinde, öbür elinde ise yanından asla eksik etmediği siyah, tahta kalemi ile yüzüme bakıyordu.
"Atlas, kızım dışarıyı izlediğin kadar tahtaya baksan yine bir şeyler öğrenirsin. Ders burada, burada!"
Göz ucuyla Buğra'ya baktım. Hayatında sadece gerinirken dik duran çocuk, bakışları tahtayla Serbülent arasında gidip gelirken, sırtını da dimdik tutmaya çalışırken dişlerini de sıkıyordu.
Sonra tahtaya baktım, bir şeyler yazıyordu ama, çözemedim.
" Hocam , ben böyle anlamayınca bir de yansımadan bakayım dedim."
Bana kalemi uzattı.
Yavaşça ayağa kalktım, Buğra da ayağa kalkarak bana yol verdi. Serbülent'in elinden kalemi alıp tahtanın önüne geçtim. Önce bir genel olarak soruya baktım, rakamlar birbirlerinden çok alakasız ve uzaktı. Sonra herşeyi bir cümle yapmaya çalıştım çünkü rakamlardan çok harfler vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5+2
ChickLitOğlan bir sigara daha yaktı, geceye karşı. Kaçıncı olduğunu saymadı bile. Aklında bir tek o varken, yıldızlara baktı. Bir yıldız kaymasını bekledi. Dileği hazırdı. Her zamanki gibi . "Mutlu ol Atlas." diye fısıldadı , kızın söylediğini bile bilmeye...