Final/Bölüm 16: Her Zaman Ve Sonsuza Kadar

982 93 238
                                    

Ilık esintiye karşılık kollarını bedenine sarmış, derin bir nefes almıştı genç kız

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ilık esintiye karşılık kollarını bedenine sarmış, derin bir nefes almıştı genç kız. Dizlerinin üstüne çöktüğü nemli toprağa dikmişti gözlerini. Sadece bakıyordu. Öylece durmuş, ne düşünmesi gerektiğini bile bilmiyordu.

Gözleri bu sefer mezar taşını bulmuş, uzun uzun bakmıştı üstünde yazan isme, tarihe. Her baktığında, adını her andığında aynı şeyleri hissediyordu. Tüyleri diken diken oluyor, midesi bulanıyordu. Nefes almakta güçlük çekiyordu.

Burnu sızlamaya, gözleri yanmaya başlamış, başını gökyüzüne kaldırarak derin nefesler almıştı. Ağlamak istemiyordu, kendisini sıkıyordu.

Omzunda hissettiği el ile sağına dönmüş, kendisi gibi toprağın üzerine dizlerinin üstüne çöken genç çocuğa bakmıştı uzun uzun. Peter, kız için endişeleniyordu. Günlerdir durgundu. May zorlamasa hiçbir şey yiyip içmiyordu. Bir ruh gibiydi. Tek düze diyaloglar dışında konuşmayı dahi reddediyordu. Ağlamıyordu.

Omzundaki elini çekerek yanağına yerleştirmiş, Meredith titrek bir nefes alarak gözlerini yummuş, yanağını çocuğun avucuna biraz daha yaslamıştı.

"Ağlamak kötü bir şey değil, Meredith."

Genç kız gözlerini açarak çikolata rengindeki gözlere dikmişti yorgun bakışlarını.

"Ateş ancak suyla söner."

Meredith yeniden önüne, mezar taşına dönmüş, ellerini kucağında birleştirmişti.

"Ondan nefret ediyorum." Diyebilmişti gözleri dolarken. Ellerini toprağa bastırarak yüzünü buruşturmuştu. Ağlamak istemiyordu ama yaşlar artık akmak için çabalıyordu.

"Ondan bu kadar çok nefret ederken böyle hissetmem normal mi, Peter?"

Yanağına süzülen yaşı hissetmesi ile hızlıca elinin tersiyle silse de yerine çoktan yenileri akın etmeye başlamıştı. Dudaklarından ardı ardına hıçkırıklar dökülürken sıska bedeni sarsılıyor, yerdeki toprakları avuçlarının içerisinde sıkıyordu. Daha önce hiç tatmadığı bir acıydı bu. Kimseyi yitirmemişti. Kimse gözlerinin önünde can vermemişti. Ondan nefret ediyordu. Fakat nefret etse de ölmesini istememişti. Kendisini sevmemişti. Değer vermemişti. Belki de nefret etmişti. Her şeyin daha farklı olmasını diledi genç kız. Kelvin'in gerçekten kendisini sevmesini, gerçek bir aile gibi olabilmelerini isterdi. Ama artık iş işten geçmişti.

"Seni sevmiştim. Gerçekten çok sevmiştim, Kelvin." Gözyaşları ardı arkası kesilmeksizin akmaya devam ederken nefes almakta güçlük çekiyordu. Ağlamamak için o kadar çok sıkmıştı, o kadar çok tutmuştu ki kendini. Patlama noktasına gelmişti. Göz pınarları acıyordu artık.

"Çocukluğumu mahvetmiş olsan da... Y-Yaptığın onca şeye rağmen seni bağışlıyorum, Kelvin."

Peter genç kızı omuzlarından kavrayarak ayağa kaldırdığında gözleri hala mezar taşındaydı. Ona söylemek istediği çok şey vardı. Söylemek, anlatmak istediği çok şey, yapmak istedikleri vardı. Ama artık elinden gelen hiçbir şey yoktu.

Friends or Enemies/Peter ParkerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin