Gözünü karanlık bir geceye açtı. Sokak lambaları bile yanmıyor, güneşlik çekili olmamasına rağmen tek bir ışık huzmesi dahi odaya girmiyordu.
Doğruldu.
Gözlerini kısarak telefonunu nereye koyduğunu bulmaya çalıştı. Koltuğun diğer ucundaki telefonu gelen mesaj bildirimiyle fark etmişti. Ayaklarını koltuktan sarkıttığında sol ayağı ortadaki sehpaya çarpmış, ani çarpmayla sızlayan serçe parmağına bir küfür savurmuştu.
Telefonunu aldı. Mesajı okurken ışığı yakmak üzere kalktı. Lambayı açtığında yanmayan ışıkla mutfağa yöneldi. Telefonunun flaşını yakmıştı. Dolaplardan birine koyduğu mumu alıp masanın üzerindeki çakmakla mumu yaktı.
Çektiği siyah sandalyeye oturdu. Yine masanın üzerinde duran sigara paketine uzandı.
İçmezdi. Birkaç hafta öncesine kadar. İçse annesi kızar, alır atardı paketini. On dokuz yaşında, hala annesinin sözünü dinleyen bir çocuktu.
Bu paketi de Kerim unutmuştu burada. Haftasonu izinlerinde Çağrıların evine gelir, annesinin yaptığı yemekleri yerlerdi. Kerim içerdi sigara. Keyfine.
Haftasonu bir paket alır, o paketi de en az iki haftada içerdi. Yurda sokmaz, izin günlerinde içerdi.Şimdi elinde tuttuğu, içinde tek bir dal kalan sigara paketine baktı dikkatlice. Annesi uyuyordu odasında. Odanın kapalı kapısına doğru baktı.
Paketin içindeki dalı alıp elindeki çakmakla yaktı. Derin bir nefes çekti içine. Bahçeye açılan kapıyı açmak için kalktı, açtığı kapının dibine çömeldi.
Masanın üzerinde yanan tek bir mum aydınlatıyordu mutfağı. Dışarıda da tek bir ışık yoktu. Tim mahallede kesmişti elektrikler.
"Çağrı?"
"Ağabey?" Kendisine art arda seslenen gence baktı. Dakikalardır büfenin önünde dalıp gitmişti.
"Pardon." dedi kısaca.
"İyi misin ağabey sen?" Başıyla onayladı.
"Sigarayı iptal et. Bir maden suyu aç sen bana kardeşim." Büfede çalışan en fazla yirmilerinde olan çocuk sigara paketini kasanın arkasında duran vitrine koyarken yine arkadaki dolaptan bir tane maden suyu şişesi alıp önündeki çakmağın arkasıyla açtı.
"Buyur ağabey." Çağrı cebinden çıkardığı parayı tezgahın üzerine koyarken kendisine uzatılan maden suyunu alıp ilerlemeye başladı. Kendisine uzatılan para üstüne bakıp arkasına döndü.
"Kalsın kardeşim benim."
"Eyvallah ağabey."
Maden suyunu üç dikişte bitirdikten sonra ilerideki çöpe atıp park ettiği arabasına bindi. Arabayı Emir'in evine doğru sürdü.
Karargahtan yeni çıkmıştı. Tüm günü karargahta spor yaparak, poligonda stres atarak geçirmiş; yapmaktan nefret ettiği evrak işlerini bile yapmıştı. Kantinde diğer erlerle çay içmiş, bir vakit odasına kapanmış bir şekilde tamamlamıştı günü.
İbrahim Albay çıkarken çıkmıştı karargahtan. Emir'in aramasıyla da eve gitmekten vazgeçmiş, doğrudan oraya sürmüştü.
Arabasını park ettiğinde kolundaki saatten saati kontrol etti. 22:11
Emir kapıyı açtığında gülümsedi. "Nasılsın komutanım?"
"İyiyim, iyi. Demledim çayı." Koltuğa yerleştiğinde üzerindeki gömleği çıkarıp tişörtüyle kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dağ-ı Leyl
General FictionGözlerini derin bir karanlığa açtığında ilk başta nerede olduğunun farkına varamamıştı. Hızla etrafını taradı. Görebildiği hiçbir şey yoktu. Hızla doğruldu. İki kayalık arasındaydı. Rüzgar sertçe eserken üzerindeki siyah paltoya sıkıca sarıldı. U...