three

324 42 10
                                    

jeonghan alışılmadık derecede güzeldi.
güldüğünde kısılan koyu badem gözleri ve her gördüğümde çimdiklemek istediğim uzun ve şekilli bir burna sahipti.
o, kore'nin michael jackson'ı gibi bir şeydi ama tabi bunu ona hiç söylemedim.

biz liseyi bitirene kadar jeonghan'ın saçları omzuna geliyordu.
son yılımızdı ve yakında üniversiteye gidecektim.
seul üniversitesi sahne sanatları beni bekliyordu.
heyecanlıydım, kampüsüm evime uzak olduğu için yatılı kalacaktım.
ve bu jeonghandan ayrılmak demekti.
bir gün bu günün geleceğini biliyordum ama kendimi hiç ona elveda demeye hazırlamamıştım.
ve o hala onu ne kadar sevdiğimi ve onu arkadaştan fazla gördüğümü bilmiyordu.

cumartesi günüydü eşyalarımı toplarken jeonghan güzel gözleri gözyaşıyla dolup taşmış bir şekilde odama geldi.
ona ne olduğunu sormadım çünkü o çok hassastı ve her şeye ağlayabilirdi.

"annemler kavga ediyor.." diye titrekçe fısıldadı. "sana ihtiyacım var.."
ilk defa benimle ailesi ya da evi hakkında konuşuyordu.
ailesi hakkında hiç bir zaman bir şey söylemezdi. en yakın arkadaş olmamıza rağmen evine hiç gitmemiştim.
hemen ona doğru koşup sıkıca sarıldım.
ikimiz de konuşmuyorduk.
kazağıma yapışıp omzumda ağlamaya başladı.

jeonghan'ı daha önce hiç böyle görmemiştim ebeveynleri çok kötü kavga etmiş olmalıydı.
şunu farketmiştim ki o dıştan mükemmel olabilirdi ama aslında içi herkese karşı çok kırılgandı.
kalkıp burnunu çekti ve yanaklarını kuruladı.
birkaç kez özür diledi ve hızlıca reddettim. ona biraz dinlenmesini söyleyip sıcak çikolata getirmeye giderken o da yatağımın pacmanli çarşafına sarılmış yatıyordu.
onun yanına oturdum ve sıcak çikolatasını bitirdi.

kupayı komodinime koyarken söylediği şeyi en çılgın rüyalarımda söylemesini bile beklemezdim.

"seni seviyorum seungcheol, ve her zaman seveceğimi bilmeni istiyorum."

kalbim göğüs kafesimde deli gibi atarken ve aklım jeonghan'ın söylediklerini algılayamazken ben de ona aynısını itiraf ettim.
dudaklarında küçük bir gülümseme belirdi ve başını yüzüme doğru çevirdi.
her şey çok hızlı gelişti ve küçük dudakları benimkiyle buluştu.
bu öpücükle kendimi kaybetmiştim, jeonghan'ın üstüme geçmesine izin verdim. belime çıkan elleri güvenle siyah kazağımın kumaşını bulmuştu.

öpüşmemizi derinleştirmek için başını eğerken parmaklarım belinin kenarını (kıyafetini) sıyırdı.

jeonghan o gece benimle kaldı ve ben bu sebeple sonraki gün gitmek zorunda kaldım ama en azından onun sayesinde mükemmel bir gece geçirmiştim.

he was perfect ➳ jeongcheol [tr]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin