BENDEN ÖTE

9.4K 232 14
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Bir varmış, iki sonradan dâhil olmuş, üç doğmak üzere ile başladı her şey...

Hani masallar hep öyle başlar ya. Bir varmış bir yokmuş. Bir vardı. Hayatında her istediği şeyi elde etmeyi başarmış olan Rüya. İşte o bendim. Her şeyi elde etmiş olmam, hayatımın çokta kolay geçtiği anlamına gelmiyordu. Henüz beş yaşındayken kaybetmiştim babamı. Onunla ilgili hafızamda yer eden pek fazla bir şey olmadığı için baba kelimesi de sözlükteki anlamını yitirmişti benim için. Sonrasında annem hem anne hem de baba olmuştu bana. Babam kanserden ölmüştü. İşte sırf bunun için tıp okumuştum bende. Doktor olacak ve kansere çare bulacaktım. Kansere çare bulamamıştım belki ama doktor olmuştum. Tıp fakültesini iyi bir puanla kazanmış, ardından da yine iyi bir puanla bitirmiştim. İyi de bir doktor olacağımı düşünüyordum, ta ki diploma törenim olan o kara güne kadar... Hacettepe Tıp'tan mezun oluyordum sonuçta. Birçok öğrencinin hayallerini süsleyen hatta girmek için defalarca uğraştığı okula tek seferde girmiş ve takıntısız bir şekilde bitirmiştim ben. Annem diploma törenim için Antalya'dan arabasıyla yola çıkmış geliyordu. İçim kıpır kıpırdı. Ankara'da yaşanmaması gereken bunaltıcılıktaki sıcak hava üzerimizdeki cübbelerle bizi barbekü sosis kıvamında pişiriyordu. Gözüm sürekli saatte, annemi bekliyordum. Cep telefonuyla birkaç kez aramıştım ancak ulaşılamıyordu. Herhâlde çekmiyordur telefonu diyerek kendimi teselli etmeye çalışıyordum. Ne saçmalıktı ama?

Kalabalığın içindeki sessizliği, çalan telefonum bozmuştu. Arayan numarayı tanımıyordum. Hayırdır inşallah diye cevap vermiştim o aramaya.

"Alo!"

"Rüya Erkal?"

"Evet benim."

"Ben Afyon Emniyet Amirliğinden Polis memuru Ahmet İnce."

"Buyurun Ahmet Bey, konu nedir?"

"Fatma Erkal için rahatsız etmiştim sizi."

"Annem, annem o benim. Ne oldu anneme? O iyi mi?"

"Çok üzgünüm Rüya Hanım. Anneniz Özdilek kavşağında geçirdiği bir trafik kazası sonucu hastaneye kaldırıldı."

"Doğruyu söyleyin bana, o nasıl?"

Duraksamıştı telefondaki ses. Sadece kesik kesik alınan nefes sesi geliyordu. Beynim zonkluyor, burnumun ucu titriyordu.

"Alo! Memur Bey, söyleyin lütfen annem nasıl? Ne oldu? Yalvarırım söyleyin!"

Derin bir nefes sesinin ardından gelmişti o beni parçalara ayıran cümle...

"Başınız sağ olsun efendim, çok üzgünüm!"

Bu kadar basitti yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgi işte. Ben tıp fakültesinden annemin cenazesini almak için mi mezun olmuştum yani? Elimdeki telefondan gelen sese cevap veremiyordum. Çenem kitlenmiş âdeta o sıcağın içinde bir derin dondurucuya atılmışçasına buz kesmiştim. Onkolog olup babam gibi kanser hastalarına çare olacağım derken, mezuniyetime gelmek için acele eden annemin katili olmuştum. Evet, resmen annemin katili olmuştum ben. Sadece bir gece önce sesi, yüzü bilgisayarımın ekranındaydı oysa...

Vasiyetname ( Pandemi boyunca yeniden yayında)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin