Bu sabah erkenden uyanıp güzelce kahvaltımı yaptım. Aynadaki muhteşem karizmaya gülümserken içten içe kendimle gurur duyuyordum. Eh bu dünyada biricik sanat eseri olarak yaratılmışız ve kendi kıymetimizi de bilmeyecek miyiz? Sevgili egom, keyfin gayet yerinde bakıyorum da. İçsel konuşmalarımı her zaman sevmişimdir nasılsa aklımdan geçen dâhiyane düşünceleri okuyan yoktu. Bunun vermiş olduğu rahatlıkla düşünmeye devam ettim. Ayakkabılarımı giyip bir an önce evden çıkıp otobüsün yolunu tutmam gerekirdi. Tabii şimdi siz diyeceksiniz neden okul servisin yok diye. Haklısınız ama gerek yok, minimum on dakikalık yol için vereceğimiz parayı ailem her ay ihtiyaç sahibi kişilere burs diye verme kararı almıştı. Bence gayet mantıklı ve harikaydı. Tam dış kapıyı kapatıp adım atacakken arkadan bir ses geldi. Yok yok kıyamet kopmadı, sakin olun.
"Niyaziiii annem, buraya gel küçük sıpa!"
Ya bana sıpa mı demişti. Ha, eşeğin minik tatlı yavrusu. Lafın gelişi dedi ayrıntıya kafa yormasana be salak! İçses de güzel laf sokmayı biliyordu kahretsin.
"Efendim annelerin birtanesi? Ne oldu Cennet Sultan?"
Annemin yüzünde resmen gülücükler dolusu emojiler mevcuttu. Onu mutlu görmek beni de sevindiriyordu doğrusu.
"Oğlum okula çantasız mı gideceksin? Kitap, defter, kalem olmadan ne yapacaksın çok merak ediyorum. "
Hay Allah, işe bak sen. Divâne gibi çantamı unuttum. Annem olmasa az daha ilk haftadan hocadan azar işitecektim, son anda direkten dönen gol gibiyim.
"Cennet Sultan sen bir meleksin ya çok teşekkür ederim. "
Annemin yanağına bir öpücük kondurup çantamı sırtlayıp doğru otobüs yoluna doğru ilerledim. Durakta bekleyen bir kız dikkatimi çekti. Geçen gün benimle aynı otobüse binen ve aynı okulda inen hatta beni tanıyan bir o kadar gizem kokan kız. Kimdi ki bu? Bilmiyorum. Yanına gidip konuşma fikri bir anda aklıma gelince kızın otobüse bindiğini görmemle bu şansın elimden gittiğine üzüldüm. Ya ne yapıyordum ben? Hiçbir şey yok gibi tanışıp bir de gönül bağı mı kuracaktım neyin nesi olduğunu dahi bilmediğim biriyle. Allah'ım bana en bolundan akıl ver, amin... Hatta bol vitaminli olsun.
Birkaç dakika sonra otobüse binmenin verdiği huzurla birlikte pencereden püfür püfür esen mis gibi havayı ciğerlerime doğru çekiyordum. Oh be, dünya varmış! O esnada vazifesini unuttuğum yüzyılın icadı muhteşem cep telefonum bildirim sesiyle öttü. Benim olan her şeyin ben gibi muhteşem olması benden nasiplenmesi ile alakalıydı sanırım.
"@yagmurunsesi : Niyazi, nasılsın? Evet biliyorum karşına çıkmamı istemezsin ama ben o eski Yağmur değilim. Hem sana anlatacak çok şeyim var. "
Yağmur. Uzun zamandır konuşmadığım mahalle arkadaşımdı. Mine'den sonra en iyi anlaştığım kişi sayılırdı. Fakat Mine Yağmur'un bana olan ilgisini fazlasıyla kıskandığı için görüşmemizi yasakladığı için dostluğumuza noktayı koymak zorunda kaldım. Sonrasında Yağmur'u tanıdıkça daha çok güvenip sevmeye başladığımı fark ettim. Bir gece akraba yemeğine gittiklerinde evlerinde çıkan yangın sonucu mahalleden taşınmak zorunda kaldılar. O da benim gibi hayatı alt üst olan biriydi. Daha sonra Mine Yağmur'un gidişini zafer bilip bu fırsatı değerlendirmeye başladı. Beni gerçekten her şeyden çok sevdiğini hissettiriyordu güya öyle gözüküyordu. Tâ ki her şey para bitene kadardı, sadece küçük bir iflas koca aşkı saman alevi gibi yakıp kül etmiş bitirmişti. O gün bugündür ikisi ile de irtibatım sıfırdı. İçimden her ne kadar cevap vermek geçse de Yağmur eskisi gibi mi nasıl ya da eski hatıralar beni üzer mi düşüncesi ile mesajı silme kararı aldım. Ve telefonuma gelen başka mesaj ile de istemsizce somurttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamane Gençleri 2 / Junior Niyazi #Texting
HumorZamane Gençleri kitabının devamıdır. ... 'Sen' dedi, kalbimin ortasında kocaman bir boşluk bırakarak yüzüme bakıp öfkesini haykırdı. Bu defa bileklerim değil, kanayan yüreğim. Ve sen harabenin ortasında beni yapayalnız bırakıp giderken şu kalbimdek...