Annem ve babamın ölümünden tam 3 ay geçmişti. ve ben 3 aydır barışların evinde kalıyorum. Barış olmasa belki çoktan vazgeçmiştim herşeyden ve herkesten. olayı öğrendiğinde benimle birlikte oturup ağlamıştı en az benim kadar yıkılmıştı . bu odadan hiç çıkmadım,çıkamadım.
çiçeğin yaprağını yolduktan sonra ona çiçek diyebilirmisiniz?
peki ruhu çalınmış bir insana yaşıyor diyebilirmisiniz?
Diyemzsiniz, çünkü kimse terkedililişimin bıraktığı acıyı bilemez. ben yanıyorum yandıkça söndürüyorlar ateşimi tekrar yakmak için, ben artık mutlu olmak istiyorum, ben artık ağlamak istemiyorum. hayalimde mutlu olmayı düşlüyorum ve hep hayalde kalıyor. Sonra hüngür hüngür ağlıyorum. küçük bir mutluluğun bedeli bu kadar ağır olmamalı diyorum...
ve yine ağlıyorum tükenmek bilmiyor gözyaşlarım. Kim neden böyle bişey yapar, benden bu kadar nefret eden kim? ve yine sorularım cevapsız kalıyor, belki sorularıma yanıt bulamamamın sebebi kimsesizliğimin kanıtıdır diyorum, belki bu kadar çok ağlamamın sebebi akan damlaların içimdeki ateşi söndürebilecek tek kalkan olduğu düşüncesiydi. bilmiyordum.
"Sevgilim,hadi yemek için aşağı inelim."
Kafamı kaldırıp seslenen kişiye baktım. Barış mahvolmuş bir şekilde karşımda duruyordu. peki ben ne haldeydim biliyor musunuz, yıkık bir evin yanmış külleriydim, ve ben şimdi hayata dönemeyecek kadar ölüydüm. Hissizleştiriyordu her gün beni.
Bir kaç saniye gözlerine baktıktan sonra elinden tutup ayağa kalktım. Birlikte aşağı inip salona geçtik. Masaya yerleşmiştik ve herkes bana gereğinden fazla ilgili davranıyordu, bu beni her geçen saniye de daha çok rahatsız ediyordu.
Belki kimsesiz olmadığımı anlatmaya çalışıyorlardı, fakat ölüler zaten kimsesizdir.
Ben ne kadar çok sevdiysem o kadar aldılar benden, tek hedefleri benim acı çekmemdi ve çektim... artık acı çekebilecek birşeyim kalmamıştı elimde avucumda. Bu yüzden artık hayat ne verdiyse misliyle geri verecektim karşılığında , ve hayat bana sadece acı vermişti, bende bütün acılarımın faturasını sahiplerine kesecektim... Belki de sevmemeliydim artık, ah bu da imkansız, severek yaşamam da...
" Kızım bir tatile çık istersen barışla, hem... kafan dağılır. Çok kötüye gidiyorsun. Anneni de babanı da tanıyoruz. Seni böyle görmek onları ne kadar üzüyordur bir düşün." dedi Kerem amca.
" Ben babam ve annemle çıkacaktım. Bu saatten sonra da çıkmam tatile falan. "
"Ama kızım se-"
"Evet annem ve babam öldü, ama bende öldüm... yaşayanın halinden anlamaz ölü bu yüzden zorlamaya gerek yok" dedim tabağımdaki yemekle oynarken.
"Babacım bırak, deliydi tam delirmiş. Burada senin iyiliğin için konuşuluyor." dedi Koray. Kafamı kaldırıp dolu gözlerimle bakışlarına odaklandım. kaşlarını kaldırmış çarpık gülümsemeyle bana bakıyordu. Bu bardağı taşıran son damla oldu.
" Sen anlar mısın, hiç acıdan. peki sen biliyor musun ben her nefes almaya çalıştığımda daha çok boğuluyorum. Bu masadaki kimse bilemez bu çaresizliği, siz benim ne yaşadığımı bi-le-mez-si-niz." dedim ağlayarak ve bağırarak. Ve ekledim ağlamktan kısılmış olan sesimle.
" Eğer yaşamamı istiyorsanız bırakın ölü kalayım" masadan kalktım.
" Sesinin sınırını bir daha aşarsan gösteririm sana acıyı." dedi Koray tam odadan çıkacakken. Arkamı dönüp ona baktım, o sırada bir sandalye devrildi Barış Koray'ın üstüne yürüyordu. Koray'a sınırlarını aştığına dair bir şeyler geveliyordu ama koray onu takmıyordu bile , direkt gözlerimin içine bakıyordu. Ne kadar sinirli olduğu nefes alışverişlerinden belli oluyordu. Yüzüme buruk bir tebessüm yerleştirip, konuşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE'NİN RUHU
Teen FictionHepimiz gözyaşımızı silecek ,yüreğimize hatta ruhumuza dokunacak bir el istiyorduk... bizi seven birini arıyorduk,ışığı olmayan karanlık bir yolda. Kimisi gülerdi kaderine kimisi ağlardı... Bu hikayede yıldız ağlıyordu kendine, ruhunun kötülüklerine...