Lupus'dan Chae'ye mektup.
—
Görmezden gelinmesi mümkün olmayan bir tik gibisin, Rosie. Senden nefret edemiyorum. Henüz.Doğuştan bir öykücüsün, Rosie. Sana bu yüzden güvenmiyor olabilirim: Samimiyetin mantıksız. Seninle çok farklıyız. Yine de sen olmanın nasıl olduğunu biraz anlamamı sağladın. Çoğu insan bana bırak empati, hiçbir şey hissettirmeyi başaramıyor.
Seninle açık açık alay ettim. Ama bana tam olarak kim olduğunu anlatarak cevap verdin. Bana, sana karşı kullanabileceğim yeni hakaretler sundun. Sen kendi öykünü gizleyemezken kendi öykümü saklamak zalimce geliyor. Sanki üzerime salya akıtmasından korktuğum için bir köpek yavrusundan kaçınıyormuşum gibi.
Bu konuda senin kadar sevimli olabileceğime şüpheliyim. Ama sana kim olduğumu anlatayım.
Doğuştan iyi göremiyorum hatta mektuplar için annemden yardım alıyorum. Bana kör olup olmadığımı sorma. Asla kör olmadım. Hayatımın ilk yıllarını test kurumunda geçirdim. Bundan bahsetmeye niyetim yok. İstediğin kadar dürt veya sıkıştır. Daha kötüsünü hissetmişliğim var. Gerçek iğnelerle dürtüldüm.
Ekolokasyon hakkında mutlaka bir şeyler okumuşsundur. Başka her şey hakkında okumuş gibisin. Balinaların denizin karanlık derinliklerinde birbirlerini bulmak için ekolokasyon kullandıklarını da okumuşsundur. Yunusların çok uzak mesafeler için ses dalgaları kullandıklarını biliyorsundur.
Ben kulaklarımla görüyorum. Beynim, objelerin şekillerini ve yakınımdaki engelleri belirlemek için ses dalgalarını kullanıyor. Bir yarasanın sonar kullanması gibi. Eşyaların ne kadar uzakda olduğunu " görebiliyorum ". Kulaklarımın eşyaların etrafda dönen sesi yorumlamasıyla bu eşyaların neye benzediğini görebiliyorum. Bunu başaran ilk insan ben değilim. Fakat bildiğim kadarıyla bunu doğduğundan beri yapabilen ve kusursuz gözlere sahip birinden daha net görebilen tek kişi benim.
Kulaklarım o kadar hassas ki, biri göz kırptığında kirpikleri teker teker ayırt edebiliyorum. Çünkü gözkapaklarının kapanış sesini duyabiliyorum.
Rock konserlerinde ne gördüğümü bir düşünsene, Rosie. Her türlü mekanda en iyi manzara benimki oluyor. Parkdaki yaz festivallerinde bas hoparlörlerden, alçak frekans hoparlörlerinden ve amplifikatörlerden çok yüksek sesle yankılandığında, aynı anda otuz bin insanın ter damlacıklarını görebiliyorum. Doğrudan müzisyenlerin dişlerini görebiliyorum. Çenelerindeki kıl köklerini ve mikrofonlarını kavradıkları parmaklarında beliren çizgileri. Karanlık ve ışık, benim görüşümü etkilemiyor. Karanlığın sesi yok.
Ama renkler de sessiz. Gördüğün renkleri kıskanmıyorum. Renkler benim için yabancı bir kavram. Muhtemelen özgürlüğün'ün senin için olduğu gibi.
Kurumdaki bilim insanlarının çoğu, yüksek hassasiyetimin beynimi mahvediyor olması gerektiğini düşünüyordu. Eğer gözlerin kapanışını, kemiklerin kütürdemesini ve saçların birbirlerine sürünüşünü duyabiliyorsam, durmak bilmeyen verileri algılayamayacsğımı tahmin ediyorlardı. Kendi kanımın damarlarımda akışının sesiyle nasıl uyuyabilirdim?
Bir yıl önce Gimpo Foreign lisesine kaydoldum, hayatımda ilk defa devlet okuluna gidiyorum. Hiçbir okula gitmek istemiyordum. Benim gibiler için birkaç okul vardı. Daha iyisini hak etmediğim için bu okula seçtim. Kıvranmak ve kendimden nefret etmek için sebeplerim olduğundan bu okulu seçtim.
Ailem, Öğretmenlerime kalp hastalığımın, ışığa duyarlılığımın ve ciddi bir okuma engelimin olduğunu bildirdi. Tam olarak anlamıyorlar. Bazen benimle yüksek sesle konuşuyorlar. Önüme çıkacak eşyalara takılacakmışım gibi, yolumdaki sıraları ve sandalyeleri çekiyorlar. Kör olduğumu düşünüyorlar.
Ben kör değilim. Asla kör olmadım.Okuma engelimin olduğunu söylemek doğru olur. Ekolokasyon, ekranları ve çoğu kitabın içeriğini görmemi sağlamıyor. Düz yüzeyler benim için anlaşılmaz.
Babam okulda kör taklidi yapmamı önerdi. Kafalarda daha az soru uyandırmak için. Bir grubun parçası olmayı kolaylaştırmak için. Ana ihtiyacım yokken bir baston kullanma fikrinden nefret ediyorum. Zaten benimle hiç ilgilenmeyen insanların bir parçası olmak adına kör taklidi yapmak... Ne kadar itici bir fikir. Ben kesinlikle onlar gibi değilim.
Diğerlerinin çoğu şeyini görebiliyorum. Ama kimse benim içimi göremiyor. İlkel bir seviyede bu benim ruhum yokmuş gibi gösteriyor. Belki de ruhum yoktur. Eğer bir şekilde daha az insan isem, insanlardan insanlık beklemiyorum. Benim daha az insan olduğumdan şüphe etme. Doğduğum kadar aynı zamanda yaratıldığımı da biliyorum. Bu konuda rahatlatıcı hiçbir şey yok, Rosie.
Bunu çok fazla düşündüm. Bu beş para etmez okuldaki yaşıtlarım, ruhlarının durumlarını düşünmüyorlar bile; fazlaca pop müzikle meşguller. Göz kalemleriyle ve sporla bir de.
Annen konusunda hassas olma. İyi bir anne-kız ilişkiniz yok gibi gözüküyor.
İhtiyatımı maruz gör. Bu kadar atılgan bir dürüstlüğe alışık değilim.Şimdilik kendimi yeterince ortaya koydum. Ve aklıma gelmişken mektubunda hayvanat bahçesi benzetmende ne demek istedin? Lütfen mektubunda yaz.
Jungkook.
Not; Neredeyse hayatın boyunca toplum içinde opak koruyucu gözlük taktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lupus || Rosékook
Fanfiction[Tamamlandı] Duvarların da suçu var Lupus onlar tüm kötü enerjiyi emerler, acını emerler, nefretini emerler sonrasında yavaş yavaş kendi acınla bedenini zehirlerler. - Azizlerim Jeon ve Park için.