-2- Düşüş

109 6 0
                                    

Tanrı , günah işlemiş olan melekleri esirgemedi; onları cehenneme atıp karanlıkta zincire vurdu. Yargılanacakları zamana dek orada tutulacaklar. (2.Petrus 2:4-5)

Hatırlıyorum... 

Gözlerimi açar açmaz çırpındım, savaş alanında kısa bir süre bilincim kapanmıştı ve derhal müdahil olmalıydım. Oh tanrım hayatta olduğum için hala şanslıyım, bu savaşı henüz kaybetmediğimizi gösterir. Hafifçe neler olup bittiğini anlamlandırmaya çalıştım, "nerdeyim ben?". Uçsuz bucaksız boşlukta tek başıma ne işim vardı? Olup bitenler hakkında hiçbir fikrim yoktu, yavaş yavaş anlamlandırmaya çalışıyordum ne olmuş olabileceğini ki bir anda içimde bir acı hissettim. Şu ana kadar binlerce yıllık ömrümde olmayan bir his idi. İrkildim, bacaklarım yerden kesildi ve dizlerimin üstüne çöktüm. Yüzümde ıslaklık hissettim ve yere  doğru başımı eğdim, ellerimi vücuduma götürdüm. Vücudum amansızca titremeye, istemsizce sallanmaya devam etti. Neden kontrol edemiyorum? Bir an ağzımdan saf beyaz, parlak, koyu kıvamda bir ışık süzmesini andıran bir sıvının aktığını gördüm yere damlayan. Özüm mü bu benim? Yaralı mıyım? İyi ama melekler yaralanmaz ki! Hafifçe ayağa kalkmaya çalıştım, bir an önce Michael'ı bulmalıydım. Bir sorun olmalıydı, beni birilerinin mutlaka duyması gerekiyordu. Melekler telepatik olarakta konuşabilir ve bana kimse cevap vermiyor. O an aklımasavaşı kaybetmiş olabileceğimiz ve kardeşlerimin ışık olmuş olabilme ihtimali geldi. Doğruldum. Pelerinimi kıvrak bir el hareketiyle arkaya attım ve kanatlarımı açmayı denedim. Kontrol edemiyordum. Arkama baktığım an yere çömeldim, ihtişamımın ve melekler arası hiyerarşinin göstergesi kanatlarım yanmış ve çürümüştü. Yüzükoyun uzandım, yok olmalıydım...

O anda gökte kayan ışık süzmeleri gördüm ve bir kaç tanesi yön değiştirip düşmeye başladılar. Yere kapandım, korkmuştum. Beş ışık beni tam ortalarına alacak şekilde çembere aldılar  ve o an bana gözüktüler.

-Seni tanıyorum.

-Raphael, kardeşim. RAB sana şükürler olsun.

Fırladım ona doğru adım attım fakat bir adım geri attı, yüzünde beni gördüğüne hiç sevinmemiş aksine sinirli bir ifadeyle. 

-Michael seni bekliyor!

O an diğer dördü beni kavradı,  ilk başta çırpınmaya çalıştım fakat hiçbir gücüm kalmamıştı. Özüm tükeniyor. Bir anda kendimi onun önünde buldum. Göksel tahtta, cennetin krallığında oturan Prens. Diğerleri beni bırakır bırakmaz diz çöktüm. " Kalk" dedi ruhsuz bir ifadeyle "Binlerce yıldır neler karıştırdığını anlat seni hain!" 

Afallamıştım, "Binlerce yıldır mı?" diyebildim sadece. 

-5000 yıl oldu küçük kardeşim!

- Hatırlamıyorum! 5000 yıldır yoksam peki neden beni aramadınız?

İnanılmaz bir soğukluk vardı, çevremi saran kardeşlerim sanki her an bir kötülük yapabilirmişim gibi savaş pozisyonunda hazır bekliyorlar, Michael'ın önünde iki koruma meleği oklarını bana doğrultmuş bekliyorlardı. Michael ayağa kalktı ve bütün ihtişamıyla altı kanadını açarak (medya):

-Sen; iblis'in hizmetkarı, cehennemin çocuğu ! Buraya gelmeye nasıl cüret edersin?

Sesi olağanın dışında kudretli ve o kadar yüksekti ki diğer melekler kulaklarını kapatarak yere kapanmışlardı. Ben ise çektiğim acının yüzlercesini duyduklarım karşısında çekiyordum. Tek eli havada bana yaklaşmaya başladı, elinden çıkan saf ışık beynimi kontrol ediyor gibiydi. O zorladıkça ben acı içinde karşı koymaya çalışıyordum. Bu nasıl bir acı! Melekler acı hissetmez! En son eli o kadar yaklaştı ki alnıma dokundu. O an bilincimi kaybettim ve gözlerimi tekrardan açtığımda cennetin uçsuz bucaksız okyanuslarının birinin ortasında kafama kadar suyun içinde hareket edemez buldum. Dört tarafımda dört muhafız melek suyun beş metre üstünde nöbet tutuyor olmalıydılar. İnanamıyordum burası itaatsizlik eden meleklerin haklarında karar verilene kadar tutulduğu karanlık okyanus. Bir zamanlar benim yargıladığım meleklerin...

Michael bir anda önümde beliriverdi ve diğerlerine gitmelerine emretti. 

-Özün tamamen tükenmek üzere, ölümlü olmana az kalmış küçük kardeşim. Değdi mi ? İhanetin bedeli bu muydu? Bunu mu söz vermişti sana?

-Anlamıyorum. 

-O zaman burada çürüyeceksin. Gerçi cehennemi yaşamış senin için biraz lüks olsa da burası da en az orası kadar içini kemirecektir, emin ol. 

- Cehennem mi? 

-Evet kardeşim, tam 5000 yıldır efendine hizmet ettiğin çukurun adı. Babamız tüm ihanet içerinde olan meleklerin ve kötülük yapan insanların gideceğine söz verdiği çukur. Bizzat kendi ellerimle kapattım Lucifer'i oraya ve sağ kalan hain yandaşlarını!

-Ben hain değilim, savaş meydanında beni gördün. Savaşıyordum ve bir anda anlamıyorum, bilincim kapandı. 

-Bilincin kapanmadı kardeşim, sen öldün!

-Nasıl olur? O zaman şimdi...

-O ışık babadan geldi, tek bir amaçla: Bütün ihanet içerisindekileri, emre itaatsizlik edenleri temizlemek.

-Ama ben ihanet etmedim!

-Ya itaatsizlik?

Hatırlıyordum, o anı... Kendimi iyiliğe feda ettiğim ama itaatsizliği seçtiğim anı...

-Sen bana ihanet ettin . Gabriel beni defalarca uyarmıştı fakat sen benim en güvendiğimdin. O yüzden seni o göreve vermiştim. Gabriel bana defalarca senin orayı terkedeceğini, beni yarıyolda bırakacağını söylemişti. Ben ise her defasında "asla" demiştim. Seni sınamak için de ideal bir görevdi. Zira o kapıyı Lucifer'in ele geçirmesi halinde savaş o an bitecekti. Lütfen söyle kardeşim, babamın müdahalesi zamanlama bakımından tam senin itaatsizlik ettiğin ana gelmesi tesadüf mü? O an Ezakiel'in kapıdan girdiği an olması? Sen kapıyı ona bıraktın ve yardım süsü vererek yanımıza geldin. 5000 yıl aşağıda efendinle vakit geçirdin. ve şimdi de bana bunlardan haberin olmadığını ve bir şey bilmediğini söylüyorsun. Nasıl güvenebilirim sana? 

-Tüm kutsalların üzerine yemin ederim bilmiyorum, hiçbir şey hatırlamıyorum. Ne oraya nasıl girdiğimi ne de nasıl çıktığımı.

-Girdiğini hatırlayamazsın çünkü ölmüştün. Ateşe gönderilmek üzere yeniden diriltindin. Ama benim tek öğrenmek istediğim oradan nasıl çıktığın!

-Beni tekrardan oraya gönder, bu yükle burada yaşayamam. Cezam neyse çekmeye hazırım.

-Yapamam. Orasının kapıları kapalalı bin yıllar oldu ve son savaşa kadar da açılmayacak. 

-Son savaş?

-Armegeddon!

-O zaman beni babamın yanına gönder!

-Onu da yapamam. Artık bir meleğin daha ölümünü kaldıramam. Sen hala benim kardeşimsin ve ben kardeş katili olamam, daha fazla olamam. Geriye tek bir seçenek kalıyor, seni insanoğlunun dünyasına, cehennemin başladığı yere göndermek. 

-Babamın şaheseri onlar, buna nasıl cüret edersin?

- O çok uzun zaman önceydi kardeşim, şimdi hepsi terkedildiler! Seni bu diyardan azad ediyorum Elijah. Burada kalmaya daha fazla hakkın yok!

Son duyduğum sözler bunlardı. Suların derinliklerinde mücadele verdim. Belki aylarca belki yıllarca. Zaman kavramının olmadığı diyarlardan geçtim. Ve uyandığımda karanlık bir gökyüzünde deliklere bakarken buldum kendimi, sırılsıklam ve üşüyorken bir deniz kenarında...

Bir Melek Bir KehanetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin