Bilgeliğe erişene, aklı bulana ne mutlu! (Süleyman'ın özdeyişleri 3)
Kralın soyluysa,
Önderlerin sarhoşluk için değil
Güçlenmek içim vaktinde yemek yiyorsa, ne mutlu sana, ey ülke! (Vaiz 10 - 17)
Hatırlıyorum...
İlkleri yaşıyordum o gün; ilk defa üşüyor, ilk defa susuyor ve ilk defa aradığım hiçbir cevabı bulamıyordum. İnsanoğlu hep bu kadar gizemli midir? Sonunda ağaçlardan sıyrılıp geniş, ay ışığının aydınlatmakta zorlandığı yemyeşil ovada bulduk kendimizi. Atlılar önce yavaşlayıp sonra durdular. Belki de yüzlerce kez gördükleri şehirleri onları büyülemiştiı tekrardan. Hak veriyordum onlara, amansız ve sivri kayaların yamacında adeta cennet bahçesini andıran bir kral şehri. (medya) Sadece meşaleler ve zayıf ay ışığının yansımasyla aydınlanıyordu şehir, kim bilir nasıldır gündüzün hüküm sürdüğü zamanlar diye iç geçirmiştim. "Kral Thomas'ın topraklarındasın, üzerine çeki düzen ver ve başını dik tut! Burası özgür insanların dünyası, belki de dünya üzerinde özgür insanların yaşadığı son toprak, son kale!"
Özgür insan? Neyi kastetmişti tam anlayamamıştım o zaman, düşünecek daha önemli sorunlarım vardı: Ne olduğum gibi. İlk surlara yaklaşmıştık, Tanrım yakından ne kadar da kudretli gözüküyorlardı. O an hissetmiştim burasının büyüsünü, olağandışılığını. Evet, tam bir melek değildim fakat tam bir insan da olmamıştım. Sevgiyi hissediyordum, iyiliği, merhameti... Bunlar benim özüm nasıl kaybedebilirdim ki. Aksine kötü enerjileri de hissedebiliyordum, tehlike çanları çalıyordu beynimde o zaman. Derinden bir ses duyuldu yaklaştıkça, üç kez arka arkaya beş saniye aralıklarla. Uzaktan bir eko gibi başlayan fakat dalga dalga yayılan, yayıldıkça artan bir şiddetle... Surların devasal kapıları açıklmaya başladı sanki ağır ağır açılışında bir büyü varmış gibi.
Adımımı attım içeri. Büyülü kapıdan geçmiştim bir kere, farklı bir dünyada, farklı bir krallıkta, farklı bir ben olarak. İşte benim büyülü dünyam da tam olarak orada başlamıştı, bu cennet bahçesinde... Uykusunda yakalamıştım şehri, güzelliklerini gizliyordu çoğu zaman, çok azına tanık olabiliyordum mucizelerinin. Altı kapı daha geçtik, tırmandıkça şehir gözümde daha da büyüyor, daha da güzelleşiyordu. Bir piramit gibi daralıyor ve özelleşiyordu zirvesine ilerledikçe. Son kapıya geldiğimizde tüm askerler atlarından indiler, silah takımlarını çıkardılar ve atlarınında onlar için ayrılmış bölmelere yerleştirdiler. Bizi karşılayan ve daha sonradan gelenlerin at ve silahlarını alma görevinde olduklarını öğrendiğim askerler selam durdular ve atlarla birlikte hafifçe uzaklaşıyorlardı ki: "Bekleyin!" herkes döndü bir anda. "Misafirimizin de verecekleri var" İşte bu beklemediğim bir şeydi. "O kılıç kutsal, hiçbir insanoğlunun eline geçemez. Bu çok tehlikeli!" Yine cümbüş koptu, kahkahalar gecenin sessizliğinde tüm şehre yayıldı. "O bu dünyadaki bana ait olan tek şey, lütfen" diyebildim sadece, elimden gelen tek şey oydu zira.
-Tarih boyunca hiç kimse, krallar dahil, bu sınırdan sonra silah taşıyamazlar.
-Nasıl? Krallar bile mi?
-Evet, burası ayrılıkların değil, ortaklıkların konuşulduğu; kibrin değil, alçakgönüllülüğün hakimiyet sürdüğü; gücün değil, kardeşliğin ön planda olduğu ve silahların değil, fikirlerin savaştığı yer oldu tarih boyunca. Burası özgür insanların dünyası... Burada herkes kendinin efendisidir yalnızca, kralıdır kendisinin. Çünkü biz biliriz ki Efendi E...
-Elijah.
-İnsan ağaca benzer Elijah. Ne kadar yükseğe ve aydınlığa çıkmak isterse, o kadar kök salar yere, aşağılara, karanlığa, derinlere, kötülüğe.*
-Bir kralınız var sanıyordum?
-Kral... Kral ne anlama gelir efendi Elijah? Himayesindeki insanları yönetme ve emretme yetkisine sahip insan mı yoksa onlara hizmet etmekle yükümlü bir hizmetçi mi? Sizin geldiğiniz yerde birinci tipte krallar vardı di mi Efendi Elijah, size kralın koyunları güden bir çoban olduğu anlatıldı. Lakin bizim ülkemizde krallar hizmetçisidir halkın. Eşitlerin birincisidir ama hiçbir zaman bir çocuktan üstün değildir yönetici. Şimdi ben diyorum ki kral çoban değil, koyunlara yol göstermek ve onları korumakla yükümlü köpektir. Kurtlara (Birinci tanımdaki krallar) karşı savaşmaktır halkının önünde tek başına onun görevi. Kılışla değil, fikirle... Şimdi sorunuza cevap vereyim Efendi Elijah, evet bir kralımız var. Buradan sonra benimle birliktesiniz. Beni izleyin lütfen...
-Kiminle konuşuyorum Efen...
-Elrond. Beni bulmak isterseniz Kralın oğlunu aradığınızı söylemeniz yeterli. Ya da sizin anlayacağınız dilde Prens Elrond'u.
Yüzündeki ifade öylesine sıcak ve büyüleyiciydi ki yalnızca gözlerinin içine bakabilmiştim, sadece baktım.
Kapıdan girerken kapının hemen üstündeki yazılar cennetin krallığını anlatıyordu aslında:
Adaletsizlik eden kişi adaletsizliğe uğrayan kişiden daha mutsuzdur.**
* :Nietzsche
** : Demokritos
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Melek Bir Kehanet
FantasíaÜst düzey ve hakkında kehanet bulunan bir meleğin geçmişini kendi ağzından dinleyeceğiz. Kehanetin gerçek anlamına ve doğaüstü bir varlığın hayatın amacını keşfedişine kendi ağzından tanık olacağız. Hikayede bolca alegori, metamorfoz, felsefi temel...