Hatırlıyorum...
Salonda yalnız kaldığımda büyüsüne kapılmıştım. Yaklaşık otuz metre yüksekliğinde tavanı, elli metre genişliğiyle dev salon, mimarisi ve renkleriyle göz kamaştırıcıydı. Girdiğim kapı tarafı ve sağımda kalan taraf deniz mavisi ve çimen yeşilinin ahenkiyle cenneti tasvir ediyordu. Ay ışığının yansıma açısı öyle güzel ayarlanmış, çizimler öyle estetik yapılmıştı ki salona, konukları cennette hissettirebilecek derinlik katmıştı. Sanki uçsuz bucaksız cennet bahçesinde zaman yolculuğuna çıkmış gibi hissettiriyordu iliklerde. Önümdeki koca duvar ve solumda kalan taraf ise aynı teknikle yapılmış fakat şamdanların da ilizyonuyla daha da canlı gözüküyordu. Alevlerin esir aldığı diyarlar... Yarısı cennet yarısı cehennemi tasvir eden dev oda, kattığı derinlikle uçsuz bucaksız yolculuk yaptırıyor kurbanına iki zıtlık arasında. Tavandan sarkan uzunlu kısalı belki binlerce kandil salona egzoterik bir hava katmıştı. Tavanın tam ortası elips şeklinde boş bırakılmış ay ışığına yol açıyordu salona teşfik etmesi için. Dolunay elipsin kusursuz hatlarıyla göksel tahtı aydınlatıyordu, sanki nurdan yapılmış kadar parlak... Salonun en sonunda duran tahtlar altından merdivenlerin üstünde yerden yaklaşık 5 metre yükseklikte tüm endamıyla salona girenleri karşılıyordu. Biri diğerinden bir karış daha yükseklikte,üstte olanın üstünde bir dekor dikkat çekiyordu. Biraz daha yaklaştığımda altının içinde kendini belli eden parlaklıkta, fildişinden yapılmış bir figür, kendini yiyen çember şeklinde yılan gördüm. Alttaki tahtta ise yine fildişinden yapılma çift başlı kartal sembolü kazınmıştı. Tüm bunlara şaşkınlıkla bakıyordum, gerçekten de dünya çok garip bir yerdi.
Düşünürken bir tıkırtıyla gerçekliğe döndüm. Sol tarafta alevler üzerime doğru gelmeye başladı. Bir adım geri attım. Çizimler öylesine derinlik yaratmıştı ki açılanın kapı olduğunu Elrond'u gördüğümde anlamıştım. Gizli kapıdan mı giriyor?
-Seni tam olarak burada bulacağımı biliyorum. Dedi her zamanki gülümsemesiyle.
-Anlayamıyorum...
Hiç duraksamadan yanımdan geçiverdi cennet tarafına doğru.
-Sorularımı cevaplamayacak mısın? dedim endişe ve sinirle. İlk kez tattığım bir duygu daha.
-Soru mu sordunuz efendi Elijah? dedi yürümesinde en ufak bir değişiklik yapmadan.
-Madem gelecektin beni neden burada tek başıma bıraktın ve neden kapıdan değil de gizli geçitlerden yanıma gelme gereği duyuyorsun. Bilmediğim neler var Prens Elrond? Ayr...
Durdu. iki saniye öylece kaldı ve ardından yavaşça kendi etrafında yarım tur attı. Büyüleyiciğini perçinliyordu her hareketinde sanki... Ellerini arkaya attı, gözlerini gözlerime kilitledi. Gözlerini hafifçe gökte asılı yıldızlara ardından tekrardan bana doğrulttu.
-Dilimin ucundaki kelimeler bu kış donmazsa, bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler.
Bir zaman bekledim, cümlelerin devamının gelmesini. Öyle ya devamı olmalıydı. O ise çoktan arkasını dönmüş ağır adımlarla yürümeye koyulmuştu. Devam etti ardından "Ne bekliyorsun takip etsene."
Şaşırmıştım. Dalga mı geçiliyordum yoksa bir bir kukla gibi oynanıyor muydum... Adımlarımı sıklaştırdım aç bir yırtıcı gibi cevaplara aç bir edayla. Cennet bahçesinin tam ortasında ortadan ikiye ayrılmış dev kitap figürünün önünde bekliyordu suratı kitaba dönük. Bir kitap ayracı gibi gözüküyordu uzaktan önündeki kitabın içinde. Ağzımı açamadan benden önce davrandı.
-Kral sizi bekliyor. Daha cümlesini tamamlamadan eliyle şamdanı kendine doğru çekti. Hafif bir tıklamadan sonra kitap ortadan ikiye ayrılmaya başladı. İş gerçekten benim kontrolümün dışına çıkmıştı ve ben aklımdaki onlarca sorunun birine bile cevap alamamıştım. "Cev..." Sağ elinin baş parmağını dudağıma değdirdi. Kaşlarını kaldırdı ve bir kafasıyla kitabı ima eder gibi bir hareketin ardından: "Babamı daha fazla bekletmeyin."
Açılan dev kitabın içinden loş ışıklı gördüklerime kıyasla oldukça mütevazı küçük bir odaya adımımı attım arkamdan kapanırken kitap yavaş yavaş. İleride paket gibi tülle sarılmış bir yatak ve yatağın başında bekleyen üç şövalye gördüm. Biri sağ biri sol ve biri tam ortada. Ortada olan eliyle pelerinini düzeltti ve geri geri çekilirken diğer eliyle gelmemi işaret etti. Bu nezaket beni de işkillendirmişti zira şovalye bunu yaparken başını eğmiş ve kolunu da krallara yol verirmiş gibi uzatmıştı yere doğru. Özgür insanların ülkesinde boyun eğmez kimse sanıyordum. Hafifçe yaklaştım yatağa doğru. İçeride yatmakla oturmak arasında bir pozisyonda gölge görünüyordu yalnızca. Ardından o kalın ve boğuk sesi duydum.
-Hoşgeldin evladım. Sesinden anlaşıldığı kadarıyla oldukça yaşlı bir adam olmalıydı ve hasta! Zor konuşuyor, hatta zor nefes alıyor gibiydi yaşlı adam. Oldukça sakin bir ses tonuyla konuşmasına rağmen soluk soluğa ve kesik kesik gelen sesi ve oldukça da yavaş bir konuşması vardı.
-Majesteleri! Tam konuşmak için nefes almıştı ki önce davrandım. Oldukça nezaketsiz bir davranıştı yaptığım. Majesteleri, benim gibi sıradan birini huzurunuza çağırmanıza şaşırdım. Oldukça da rahatsız görünüyorsunuz. Benim kim olduğumu bile bilmeden bir yabancıyı böyle bir krallıkta yanınıza kadar almanızı anlayamıyorum yalnızca.
"Iııh" diye bir ses geldi önce ardından yavaşça devam etti. "Efendi Elrond, yıllar önce Narcissus diye bir oğlan çocuğu dünyaya gelmiş. O kadar güzel bir çocukmuş ki daha çocukken herkes bir sanat eserine bakarmışçasına onu izlemeye gelir, ona bakmaya doyamazlarmış." Öksürükler odanın büyüsünü dağıtmaya yetmiyordu. Devam etti. " Iııh, çocuk on altı yaşına geldiğinde ise şehirdeki tüm kadınlar ve erkekler ona aşık olmuş. Fakat bu ilgi Narcissus'u öylesine çemberine almış ki kibrinden göremez olmuş hiçbir şeyi." Ciğerleri çıkacakmış gibi öksürüyordu. " Öylesine kibirliymiş ki bırak sevgisini paylaşmayı kimseye bakmaya değecek kadar bile değer vermiyormuş. Zavallı Narcissus... Sevgiyi paylaşamayan insan mutlu olabilir mi efendi Elijah?" Onaylamama fırsat bile vermeden devam etti. "Narcissus da kendiyle paylaşıyordu güzelliğini. Tüm ağaçların uyuduğu, tüm kuşların diyarı terk ettiği, tüm böceklerin dinlendiği ve rüzgarın dünyayı terkettiği bir gün Narcissus göle gitmiş. Iııhh. Gölün pürüzsüz tenine dokunduğunda ise bir avuç su içebilmek için, kendini görmüş gölde. Gördüğü kişi öylesine güzel öylesine muhteşemmiş ki alamamış kendisini ondan bilmeden kendisi olduğunu. Ve aşık olmuş kendine Narcissus! Büyülenmiş gördüğü yansımanın güzelliğine. O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiş kendi görüntüsünü. Öyle ki yemek yiyemez su içemez olmuş kendini izlemekten. Ve tüm ömrünü kendini izleyerek tüketmiş oracıkta." (medya) Bu sefer ki ökrüsürk nöbeti diğerlerinden farklı olarak öylesine şiddetliydi ki gölgenin yüzükoyun yatağa yapıştığı anlaşılabiliyordu öksürüğünü dizginlemek için. "Iııhhk, ve zavallı Narcissus oracıkta Nergis çiçeğine dönüşmüş efendi Elijah." Derin bir nefes aldı, ciğerlerinden gelen hışırtıyı duymak zor değildi.
- Efendim, çok özür dileyer...
Bu sefer ses tonu daha ağlamaklı ve derinden geliyordu. "Çıkabilirsiniz efendi Elijah, daha fazla konuşacak durumda değilim. Sizde yorgunsunuzdur. Lütfen bu gece dinlenin. Yarın yine görüşeceğiz. " Tülün ardındaki el hareketi yanındaki şövalyelerden birine idi. "Bu cesur adam sana kalacağın yeri gösterecek."
Yeniden sözcükler adeta ağzıma tıkılmıştı. Aslında ısrarcı da olmamıştım, görünenler açıklama istemeyecek kadar açık ve netti. Kral belki de son günlerini yaşıyordu ve ondan daha fazlasını isteyip yoramazdım. Şövalye de buna müsaade etmemiş, elini belime koyarak diğer eliyle "bu taraftan" işaretini çoktan yapmıştı zaten. Bu sefer normal kapı açılmıştı önümde...
* Narcissus hikayesinin tamamı için Ovid'in "The Metamophoses" adlı eserini okuyabilirsiniz. Türkçe hangi isimle basıldı bilmiyorum, yanlış yönlendirme olmasın. Oldukça önemli ve kesinlikle okunması gereken hikayelerden biridir. Tavsiye ederim. (Hem kendiniz için hem de bu partı daha iyi anlayabilmek için ^^ Ayrıca ezoterizmde Narcissus'un sembollediği fikirleri araştırırsanız da yararlı olur.) Echo kısmı bilerek çıkarılmıştır.
Şarkıyı tavsiye eden nemo24601'e teşekkürler, bölümle de güzel uyuştular gerçekten...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Melek Bir Kehanet
FantasyÜst düzey ve hakkında kehanet bulunan bir meleğin geçmişini kendi ağzından dinleyeceğiz. Kehanetin gerçek anlamına ve doğaüstü bir varlığın hayatın amacını keşfedişine kendi ağzından tanık olacağız. Hikayede bolca alegori, metamorfoz, felsefi temel...