-5- Sanat

64 3 0
                                    

Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri de öyle yapmıyor mu? Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz? (matta, 5:46-47)

Hatırlıyorum...

On metre aralıklarla sağlı sollu yedi kat halinde dizilmiş meşalelerle aydınlanan devasa koridorda yürüyordum. Bu on metrelik aralıkları yerden tavana kadar, duvarlara ruhlarını katan tablolar süslüyorlardı. Bu büyüleyici manzara karşısında adımlarımı seyrekleştirmiş, biraz daha uzun süre onlara bakabilmek için ayaklarım karşı koymuştu hızlanmaya adeta. Bir tanesinin önüne geldiğimde bu sefer ayaklarım yürümeyi tamamen reddetti. Olduğum yerde dona kalmıştım. Hafif esen rüzgarın da etkisiyle dans eden meşale ateşleri önünde durduğum tablonun önünde gölge dansı yapıyordu; adeta resimdeki ejderhaya kur yapıyordu alevler. Bu gölge oyunu ejderhayı canlandırmış, yaşatıyordu resmin içinde.  Lucifer... Karşısında parlayan kılıcıyla Michael'i ağırlıyor. Bu manzarayı daha önce gördüğüme emindim, öldüğüm gün. Beş bin yıl önce, Cehenneme düşmeden önce tanık olduğum son görüntü. Nasıl bu kadar ayrıntılı bilebilirler? Aklım karışmıştı, bizle ilgili her şeyi biliyorlar mıydı acaba. 

Sanat... Ne kadar kutsal bir kelime. Hiçbir sözcüğün bu kadar derin anlamları olmamıştı, hiçbir kelime onun kadar kutsal değildi. Binlerce yıllık bir hayatın bile olsa bir resim hayatını değiştirebilirdi, farklı biri yapabilirdi seni tek bir ezgi. İşte, önünde duruyorum... Tek bir görüntüyle tüm hayatımı bana tekrardan yaşatan sanatın. Binlerce yıllık yaşamım, ailem, babam, cennet ve hatalarım... Hepsini yaşıyorum tekrardan. Hepimiz birer sanat eseri olduğumuzdan belki de sanata olan aşkımız. Belki de bu yüzden çekiyor girdabına.  Belki de sanatçıya olan aşkımızdan sanata olan aşkımız. Bir sözüyle tüm sanatları barındıran bir sanatı yaratan ilk sanatçıya, babama. O kadar geçmişim ki kendimden, bulunduğum dünyada olduğumu bile unutmuştum. Elrond'un sesiyle döndüm gerçekliğe, gerçek, diye de kendimle dalga da geçtim.

"Senin için özel şeyler ifade etmeli." Elleri arkada, kafası yukarıda, sanki tablo ile konuşuyormuş gibi. Daha sonra hafif gülümsedi ve  kafasını çok hafif bana döndürerek devam etti. "Yarım saattir gözünü kırpmadın da. Senin için özel bir anlamı olmalı." Ses tonu arpten çıkan ezgi kadar huzur vericiydi.

Tahmin edemezsin... "Çok etkiyici" diyebildim yalnızca yine birilerinin alaycı kahkahasını işitmek istemiyordum. "Tanrı'ya inanıyor olmalısın Efendi Elijah, hem de oldukça sıkı bir şekilde. Yoksa tüm bunların arasında seni kendine bu kadar çekenin bu tablo olması imkansız." yürümeye devam ediyorduk ağır adımlarla. Sağa sola bakmaktan kendimi veremiyordum sorulara, cevaplara... Şaşırmıştım da oldukça.

-İnanmayanlar da mı var?

-Sizin geldiğiniz yer oldukça kutsal olmalı. Dedi hafif gülerek ve biraz da iğneleyici bir ses tonuyla. Ben de sessiz kalmayı tercih ettim. Ortamın büyüsünden mi yoksa anlatacaklarımın insanlar için bir hiçbir şey ifade etmeyeceğinden miydi suskunluğum hala emin değilim. Bir kez daha ikiye ayrılan koridorda sağa döndüğümüzde ise yüz metre kadar ilerimizde devasal büyüklükte bir kapı gördüm sağında ve solunda iki ihtişamlı heykeli barındıran. Aynı stilde dekore edilmiş bu koridorda az öncekinden farklı olarak resimlerin yerini dev heykeller almıştı sağlı sollu. Önemli insanlar olduğunu, geçmişlerini bilmediğim kahramanlar olduklarını düşünmüştüm. Kapıya yaklaştığımız an ise gördüğüm karşısında donakaldım. Kapının sol tarafındaki heykeli tanıyordum. Kim tanımazdı ki? Yavaşça yaklaştım...  Kardeşim ejderhaya mızrağını saplıyor. (medya) Bu anı yaşamamıştım, öldüğümü hatırladım Lucifer'in cehenneme kapatıldığını göremeden. Tanrım ne kadar da ironik bir andı. O'nunla birlikte benimde cehenneme atıldığım gerçeğiyle yüzleşmiştim. Fakat beni donduranlar bunlar değildi. Sağ taraftaki heykeli gördüğümde diz kapaklarım çözüldüğünü, boğazımın düğümlendiğini hissetmiştim. İlk defa tattığım bir kaç insani duygu daha...

Enochia kılıcını kınından çıkarmakta olan , yüzünü gökyüzüne kaldırmış, gözünden kan damlayan bir melek. Pürüzsüz cildiyle, ihtişamlı kanatlarıyla, kesikin bakışlarıyla 'Babasına haykıran' bir sanat eseri... Diz çöktüm, başımı önüme eğdim. Bir zamanlar böyleydim... Eskiden neye benzediğimi unuttuğumu farketmiştim o an. Yabancı gelmişti ilk başlarda o yüzdeki keskin bakışlar, pürüzsüz hatlar... Ellerimi yüzüme götürdüm ve yavaşça dolandırdım, kusurlarıma bir de fiziksel olarak şahit olmak istemiştim! 

-Efendi Elijah, iyi misiniz? Elini omzumda hissettim. "Sanata özel bir ilginiz olmalı." Eğildi kolundan yardım almam için kolunu uzattı. Elini tuttum, tuttuğum anda ise olağandışılığı hissetmiştim. Tamamen insan olmadığıma o an kesinlikle emin oldum. Zayıf bir histi fakat kesinlikle meleklere özeldi...

-İnsanoğlunun sanata olan yeteneği olağanüstü. Tanrıoğullları olduklarını kanıtlamak istermiş gibi...

-Kimileri sanatı, doğayı ve tanrısal olanları kopyalamak olarak tanımlıyor. Gözleri heykelde fakat bakışları benim üzerimdeydi.

-Yanılıyorlar, çünkü kopyalanan doğa ve tanrısal olanlar değil, sanattır. Doğa kendisi bir sanat değil midir? Değil midir Tanrının ta kendisi sanatçı? O halde daha zaman kavramı yokken varolan sanat nasıl kendisinden sonra varolan bir şeyi kopyalayabilir?

Elrond hafifçe başını bana doğru çevirdi, hala elleri arkada ve vücudunda br hareket yoktu. Gözlerini gözlerime kilitledi, hafifçe güldü. Hiçbir şey söylemedi fakat bir şey söylemek için konuşmak da gerekmiyor. Tıpki ağlamak için gözyaşı dökmeye gerek olmadığı gibi ...

-Yazdığı bir hikaye yüzünden öldürülen yüzler, çizdiği bir resimden dolayı katledilen binler tanıdım, "Kral çıplak" dediği için kafası bedeninden ayrılan onbinler... Hepsi birer sanatçıydı efendi Elijah, aynı Tanrı gibi... İnsanlar inandıkları tanrı uğruna binlerce tanrı öldürdüler.

-Tanrı'nın böyle bir şeyi istediğini nasıl düşünebilir insanlar? Saf beyaz nasıl karanlığı arzulayabilir? 

-İnsanlarla aynı tanrıya inandığınızı düşünmüyorum efendi Elijah, bu dünyada her insan kendi tanrısına inanıyor. Kimi kibrin, kimi yalanın, kimi bencilliğin tanrısına...

Lucifer miydi taptıkları? aklımdan geçen buydu, tanımıyordum çünkü insanları ve dünyasını. 

-Hayır. dedi Elrond içimi okuduğundan şüpheliydim. Lucifer cennette saf beyazın içerindeki bir nokta kötülükte beslenerek yaptı kötülükleri,  dünyadaki iyi insanlar ise zifiri karanlığın içerisindeki bir nokta loş ışığa tutunarak yapıyorlar iyilikleri...Gerçek şu ki, o eğer tanısaydı insanoğlunu eğilmediği gün Adem'in önünde, bir Tanrı gibi eğilirdi insanoğlunun önünde. Ve o gün şeytan tapardı insanlara...

Gizem... Tanımıyordum insanoğlunu, uykudaydım onlar yaratıldığından beri. Bu yüzden sustum ve başımı öne eğdim üzgün bir ifadeyle, bastığım zemindeki çiçek motiflerini de o an farkettim. Karanfiller süslemişti zemini, tüm ölen sanatçıların anısına... 

Bir iç çekti ve " bu taraftan " dedi elleriyle onu izlemem için yaptığı bir el hareketiyle. Kapıyı ittirdi. Kapı tüm ihtişamıyla yavaş yavaş açılırken o içimi yiyip bitiren soruyu sordum:

-Tüm bunları kim yaptı?

Belimden hafifçe ittirdi sanki kapıdan girmem gerektiğini dikta eder gibi. Ben de ona doğru döndüm kapıyı arkamdan kapatırken, tek duymak istediğim bir isimdi. Ümidimi yitirmiş, insanoğlunun gizemli kişiliğini hatırlamışken, her zaman ki o hafif gülümsemesini yaptı ve "Ben yaptım efendi Elijah." dedi ve kapı tamamen kapandı. Donakaldığımı hatırlıyorum, daha önce sormam gerektiğini düşündüm fakat o an yapabileceğim bir şeyim yoktu. En kısa zamanda aklımda uçuşan soruları sormalıydım. " Neden Elijah?" ama daha da önemlisi "o anı nasıl ve nereden biliyordu?"

* Bu bölüm başta Charlie Hebdo olmak üzere düşüncelerinden, kalemlerinden ve fırçalarından korkulup öldürülen tüm sanatçı ve fikir adamlarına adanmıştır...  

Bir Melek Bir KehanetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin