-22-

739 47 111
                                    

Fotoğraf temsili. :)

İyi okumalar ❤️

Yürüyordum. Nereye gittiğimi bilmeksizin etrafıma bakındım. Güneş batmıştı, ardında bıraktığı renkler dünyayı canlı tutuyordu. Havada tatlı bir esinti vardı. Ne üşütecek kadar serindi, ne de üstünüze ince bir hırka almadan çıkabileceğiniz kadar ılık.

İlerlemeye devam ettiğimde birkaç metre ötede koca bir çınar ağacı olduğunu gördüm. Hislerim beni oraya yönlendirirken karşı koymadım. Zaten ayaklarım benden bağımsız bir biçimde oraya gidiyordu. Ağaca yaklaştıkça tepesinde küçük bir kız çocuğunun ayaklarını sarkıtarak oturuyor olduğunu fark ettim. Yüzündeki tebessümle gökyüzünü izliyordu.

"Orada ne yapıyorsun?"

İşittiğim sesle birlikte bakışlarımı ağacın dibine çevirdim. Küçük bir erkek çocuğu, kafasını kaldırmış merakla yukarıdaki kıza bakıyordu. Kız eliyle çocuğa bir işaret yaptı. "Gelmelisin, manzara harika."

"Ya düşersek?" Çocuk panikle etrafı kolaçan etti.

"Düşmeyiz. Gel hadi!"

Ağacın çevresi boştu. Şaşırtıcı derecede bir sessizlik hakimdi bu güzel caddeye. Burası hiç yabancı gelmiyordu bana nedense. Çocuk, yenilgiyle ama bir yandan da istekle ağaca tırmanmaya başladı. Kız oturduğu yerden kalkıp neşeyle ona doğru gelen çocuğu izledi. Çocuğun ayağı boşluğa düştüğünde kız ani bir refleksle çocuğun elini yakalamıştı. Aralarında sürüp giden uzun bakışma, kızın çocuğu kolaylıkla yanına çekmesiyle sona ermişti.

"Nasıl?"

Kız ellerini beline koyup gururla başını dikleştirirken çocuğun bakışları kızdaydı. "Çok... güzel." diye mırıldandığında kızın gözleri de çocuğun gözleriyle buluşmuştu. Yüzündeki tebessüm donarken gözlerini şaşkınca kırpıştırıp önüne dönmüştü.

Bu halleri beni gülümsetirken az önce kızın kalktığı ağaç dalına oturdular. Tahminen 4-5 yaşlarında olmalılardı. Kızın sarı, upuzun saçları, yeşil gözleri ve zayıf bir bedeni vardı. Çocuğu ise tam olarak göremiyordum.

"Seni daha önce hiç görmedim. Yeni mi taşındınız?" diye sordu kız kaşlarını kaldırarak. Çocuk yüzünü ekşitip gözlerini kapatarak kafasını sağa sola salladı. "Hayır. Ben evden pek çıkmam da..."

Beni görmemeleri işime gelirken onları daha net duyabilmek için ağaca tırmandım. Bunu neden yaptığım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Sadece, yapmıştım işte. Yakınlarında sağlam bir ağaç dalı bulup hemen oraya oturdum. O kadar ses çıkarmama rağmen olduğum tarafa bir kez bile bakmamışlardı. Anlaşılan sahiden görünmezdim.

"Neden ki?"

Kız merakla çocuğa bakarken çocuk omuz silkti. Ne olurdu sanki yüzü bana dönük olsaydı? "Annem Alzheimer hastası. Ne olduğunu biliyor musun?"

Kız kafasını 'hayır' anlamında iki yana salladığında dudaklarım şaşkınlıkla aralanmıştı. "Her şeyi unutuyor. Hatta bazen beni bile. Babam annemle ilgilenirken tek başıma dışarı çıkmama izin vermiyor."

"Üzülme, ben de bazen her şeyi unutuyorum." Kız omuzlarını şirince yukarı kaldırdığında çocuğun güldüğünü işitmiştim. Kalbim parçalanmıştı. Uzun zamandır hissetmediğim bir acı yayılmıştı sanki içime.

"Aslında ben seni görüyorum."

"Ha?"

Kızın kafası karışırken çocuk aceleyle açıkladı. "Yani, şey... Karşımızdaki evde oturuyorsunuz. Ben seni görüyordum hep bahçede oynarken falan."

Kız neşeyle ellerini çırptı. "O zaman artık tanışabiliriz. " Kız sağ elini çocuğa uzatırken kendini tanıttığı isim korkuya kapılmama sebep olmuştu. "Ben İris." Çocuk kızın elini sıkarken ise söyleyeceği ismi önceden tahmin edebilmiştim.

"Fırtına."

Ellerimi dudaklarıma kapatıp verebileceğim herhangi bir tepkiyi önlemeye çalıştım. Hoş, tepki versem de duyacaklarını pek sanmıyordum. O kız bendim. Küçüklüğüm, sildiğim anlarımdı.

Hava iyice kararırken ağaçtan indiler. Ben ise hâlâ şaşkınlık içinde olan biteni izliyordum. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Resmen küçüklüğüm karşımdaydı ve ben bunu yeni fark ediyordum. Fırtına'nın yüzüne bakabilmek için üstün bir çaba sarf etsem de onu göreceğim zamanlarda nereden geldiğini bilmediğim parlak bir ışık gözümü kamaştırarak bu çabamın önüne geçiyordu. Sanki onu görmemem gerekiyordu.

Kız gideceği sırada çocuk ona seslenerek durmasını sağladı. "Bir daha görüşebilecek miyiz?"

Kız gülerek kafasını sağa sola salladı. "'Külkedisi ne yapsın, kendisini ancak ayak numarasından tanıyabilen bir salağı?'"

Tüylerim ürperirken çocuğun suratında anlamadığını belirten bir ifade belirmişti. Kız nefesini bıkkınca dışarıya üfleyerek ayakkabılarından birini çıkartıp çocuğun eline tutuşturdu. "Annem bana masalları sevmeyi değil, onlardan nefret etmeyi öğretti. Beni sadece ayak numaramdan tanıyamayacağın seviyeye gelene kadar görüşeceğiz. Yarın sabah zili çalarım. Hoşça kal!"

Kız çocuğun bir şey demesine müsaade etmeden koşarak uzaklaştığında çocuğun gözleri elindeki ayakkabıyla kızın gittiği yol arasında mekik dokuyordu. Gülümsediğini hissedebiliyordum.

Birden üstünde oturduğum dal kırıldığında çığlık attım. Düşüyordum ama beklediğim gibi kısa sürede yerle buluşmadım. Bu düşme gittikçe uzadı, çığlık atmayı kestim. Alice'in tavşan deliğindeki yolculuğuna benziyordu düşüşüm, farklı olarak benim etrafımda hiçbir şey yoktu. Gerçi tek fark bu değildi.

Aklımda 'Fırtına' ismi belirdiğindeyse sertçe bir yere düştüm. Ama düştüğüm yer zemin değil, birinin kollarıydı.

Kan ter içinde uyandım. Hızlanan soluklarımın ardı arkası kesilmezken az önceki şeyin bir rüya olduğunu kesinleştirmek için kafamı sağa sola çevirdim. Odamdaydım. Gözlerimi kapatıp alnımı ovuştururken nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum.

"Kahretsin!" diye tısladım beni tutan kişinin yüzünü görememiş olmamın verdiği sinirle. Muhtemelen o kişi Fırtına'nın şu anki haliydi ve ben onun kim olduğunu görememiştim. Rüyalarım bile benimle oyun oynuyordu.

Zihnimde geçen gün Fırtına'nın yazdıkları dolaşıyordu. Onu bulacağım yeri biliyordum fakat zaman hâlâ kayıptı. Yorganı üstümden hışımla atıp kararlılıkla doğruldum.

Her şeyi hatırlayacaktım. Ne pahasına olursa olsun.

Instagram: @fake.heartss

İsteyenler takip edebilir, bölüm paylaştığımda haber veriyorum.

İyi günler gökkuşaklarım. <3

GÖKKUŞAĞI | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin