-58-

450 38 200
                                    

Fotoğrafta İzel bebiş var. 💞

İyi okumalar :*

İzel

Aşağıdan gelen seslerle birlikte gözlerimi araladım. Birileri evi yıkmaya çalışıyordu sanırım, aksi takdirde beni derin uykumdan kimse uyandıramazdı. Sarıldığım oyuncağı bırakıp doğruldum ve gözlerimi ovuşturdum. Ablamın eniştemle dışarı çıkacağını biliyordum, abim de tek başına bu kadar ses çıkaramazdı.

O zaman ne oluyordu?

Aklıma gelen düşünceyle birlikte birden ayıldım ve ayağa fırladım. Yoksa... Hırsız mı girmişti lan eve ben uyurken? Odamı gözlerimle tarayıp elime ağır bir biblo aldım. Ne olur ne olmaz diye önlem şarttı.

Kapımı sessizce aralayıp önüme gelen saçları ittirdim. Sesler kesilmişti, aşağı baktığımda da ortalığın karanlık olduğunu görebiliyordum. Parmak uçlarımda yürüyerek merdivenlerden indim, ananas şeklindeki bibloyu da arkamda saklıyordum.

"Lan salak! Bıraksana ışıkla oynamayı, kız gelecek şimdi. Her şeyi döktün zaten."

Birinin fısıltılı sesi elimdeki bibloyu daha da sıkmama sebep oldu, mutfakta olmalıydılar her kimlerse. Sırtımı mutfak duvarına yaslayıp içeriye baktım. Amerikan tarzı bir mutfak olduğu için iki giriş-çıkışı vardı. Kapüşonlu, bana arkası dönük olan adam mutfaktan çıktığında kalbim korkudan manyak gibi atıyordu.

İçimden dualar okuyarak mutfağa girip diğer çıkışın başında durdum. O adamın Sezgin olmadığına emindim çünkü sesi abimin sesi gibi değildi. Ortalığın karanlık olduğuna ve sessiz hareket etmeye çalıştıklarına bakılırsa net hırsızdı bunlar. Başıma neler geliyordu ya, birazdan bayılacaktım. Yürek yemiş gibi maceraya atılıyordum bir de.

Biri omzuma dokunduğunda çığlığı basarak elimdeki bibloyu arkamdaki adamın kafasına geçirdim. O, tepki dahi veremeden yere yığıldığında ben derin derin soluklar alıyordum. Elimdeki biblo gürültüyle yere düşerken mutfağın diğer kapısında başka biri belirmişti. Tavandaki lamba da eş zamanlı olarak yanmıştı.

"Cenk?" diye seslendim şaşkınlıkla kafasındaki kapüşona bakarken. Ne yani, hırsız yok muydu? Bakışlarım yavaşça yerdeki kişiye dönerken onun da Berkay olduğunu fark etmiştim. Kaşlarım çatıldı. "Lan manyak mısınız?! Hırsız sandım."

"Haberin yok muydu geleceğimizden?"

"Hayır!" dedim isyanla. Cenk de bu esnada şaşkınlığından sıyrılarak yanıma gelip Berkay'ın nabzını kontrol etmiş, yanaklarına birer tokat atmıştı.

"Yaşıyor."

Ona baygın baygın baktım. Adamın karnına bıçak saplamamıştım, alt tarafı kafasına vurmuştum. En fazla beyin kanaması geçirirdi. Sakinleşebildiğimde gözlerim mutfağa döndü, epey dağınıktı ve yere un dökülmüştü. Sadece un değildi üstelik dökülen, masanın üstünde cam kırıkları vardı.

"Doğru söyle, evin altını üstüne getirmeye mi çalışıyordunuz?"

"Kurabiye..." Berkay mırıldandığında ona baktım, gözleri yavaş yavaş aralanıyordu.

"Ya yok, sana sürpriz yapacaktık aslında. Berkay da tutturmuştu acıktım diye, ben de yemekle ilgili bildiğim tek tarifi -kurabiye- yapacaktım. Sonra bu beceriksiz her şeyi döktü, elektrikler gitti falan derken bu hale geldik."

Kafamı iki yana salladım. Berkay, Cenk'in yardımıyla ayağa kalktığında hâlâ salak salak baktığı için sandalyeye oturmuştu. Anlaşılan o ki biblonun etkisi henüz geçmemişti.

GÖKKUŞAĞI | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin