Episode #3

26 5 32
                                    

-Bugün, genç bir adamla görmüşler.

-Kimmiş?

-Kimse tanımıyor Kralım.

-Kim olduğunu bul.

Kral Sejong, yemeğini yerken almıştı bu haberi. Her zamanki gibi tek başına yiyordu. Küçük oğlu Taehyung hakkında gelen bilgiye canı sıkılmıştı. Taehyung'un bu hafta Gwangjun'a gideceğini sanıyordu. Kendi kendine söylendi.

-Yine ne yapmaya çalışıyor bu çocuk?

-Efendim...

Sejong, önünde kıvranan adama bakıp, tek kaşını kaldırdı. Yine burnunu sokacak bir şey bulmuş olmalıydı.

-Ben düşündüm de.

-Yine ne düşündün bakalım.

-Efendim. Acaba... Acaba Küçük Prens'i saraya getirme zamanı gelmedi mi? Çoktan reşit oldu ve...

Kral Sejong, elini kaldırıp susturdu onu.

-Ordan bakınca akıla ihtiyacım varmış gibi mi duruyor?

Kralın hizmetkarı, sanki daha fazla eğilebilecekmiş gibi, biraz daha eğilmeye çalıştı.

-Üzgünüm efendim. Öyle bir şey demek istemedim. Ölmeyi hak ettim efendim.

-Hak ettin evet. Ama bugün değil Sanhyuk. Taehyung'un başıma bela açacağını hissediyorum. Onu taç giyme töreni bitene kadar saraydan ve gözlerden uzak tut. Bakanlar sıkıntı çıkarabilir. Dediklerine göre oğlum tahta layık değilmiş. Yoongi, insanları korkutuyormuş. Yoongi kral olacak. Kim ne derse desin. Bu olacak.

-Evet Efendim. İzninizle bir şey daha önermek isterim. Acaba Yoongi Bey'imiz kendisini halka bizzat tanıtsa...

-Çekilebilirsin Sanhyuk. Kelleni almam için yalvarmaya başladığını hissediyorum.

Sanhyuk'u elinin bir hareketiyle dışarı gönderdikten sonra, muhafızlar aracılığıyla baş koruması ve eski dostu olan General Kim Jongseo'yu yanına çağırttı.

-Taehyung geri dönmüş.

Jongseo, gözleri büyümüş ve mahcup bir şekilde orada duruyordu. Kılıcı kabzasıyla birlikte sağ elinde duruyordu. Jongseo solaktı ve bu özelliği savaşta kendisine avantaj sağlıyordu. Kendisinin her zaman saldırıya hazır bir duruşu vardı. Sejong ve Jongseo, gençliklerinde beraber eğitim almıştı. Sejong henüz prensken, Jongsoe ile orduda beraber görev almış, her daim birbirlerinin arkasını kollayan iki dost olmuşlardı. Oğlunu emanet edecek kadar çok güveniyordu ona.

-Ben bilmiyordum. Dün akşam yola çıkmıştı.

-Sanhyuk geldi az önce. Meydanda görmüşler. Yanında biri varmış. Taehyung'un arkadaşı mı var?

Jongseo, başını iki yana salladı.

-Taehyung çok hassas ve utangaç bir çocuk. Arkadaş edinmekte zorlanıyor.

-Böylesi daha iyi. Arkadaş edinmesine gerek yok. O bir Prens.

-Efendim, o daha bir çocuk.

Sejong, yandan pis bir şekilde sırıttı.

-19 yaşında. Evlenecek yaşa geldi bile.

Sejong, birden düşünceli bir havaya büründü.

-Gerçi, önce Yoongi'yi evlendirmem gerek.

Jongseo, başını kaldırıp ona baktı. Arkadaşı gülüyordu.

-O yara yüzünden kimse onunla evlenmek istemiyor. Hala pişman değil misiniz?

The Soul Of The White Tiger Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin