Episode #8

12 3 0
                                    

-Bu kadar yeter Jimin. Bir aydır nefes almayı öğretiyorsun bana. Derin derin nefes almaktan başım dönüyor. Ne zaman sümkürsem sarı sarı polenler çıkıyor. Tamam. Başlarda burası çok büyülüymüş gibi gelirdi ama...

Gu Jing Sune Min, Geniş oyuğun duvarındaki bir girintide oturmuş, bacak bacak üstüne atmış bir vaziyette kuyruğunun karışmış tüylerini ayırıyordu.

-Yah! Beni dinliyor musun?

-Maalesef dinlemek istemesem de duyuyorum Tae.

Jimin hala başını kaldırmamış bir şekilde kuyruğu ile ilgileniyordu.

Taehyung, yukarıda birleştirdiği ellerini aşağı indirdi, sağ dizine dayadığı sol ayağını da öyle. Jimin'in yanına gitti.

-Beni saatlerce aynı pozisyonda bekletiyorsun. Bir de karşıma geçmiş kuyruğunla uğraşıyorsun.

Jimin nihayet başını kaldırmıştı.

-Dokuz tane var Taehyung. Boş vaktim varken ilgileniyorum işte. Ayrıca niye trip atıyorsun durduk yere.

Dedikten sonra kuyruğunu Taehyung'un yüzüne sürttü.

-Yapma şunu.

Jimin gülümsedi. Gencin zihnini okumayı seviyordu.

-Tae. Sana hani bahsetmiştim ya hani. İnsanlara istediğim şeyleri yaptırabiliyorum diye.

-Evet. Ve bu hiç etik bir hareket değil.

-Evet öyle ama senin üstünde işe yaramamıştı. Merak ediyorum da acaba gücüm az olduğu için mi işe yaramadı. Bir kez daha mı denesem?

Jimin, işe yaramamasının sebebini biliyordu. Tae'nin Beyaz Kaplan ruhuna sahip olduğuna bizzat şahit olmuştu.

-Zaten dediğin her şeyi yaptırıyorsun. Bir de kölen mi olayım istiyorsun?

-Hayır Taehyung. İşe yarasa bile bozarım. Söz veriyorum. Sadece denemek istiyorum.

Taehyung, tereddütlü olsa da geri adım atmadı. Merakı onu engelliyordu. Jimin, Onun hareket etmeden duruşunu olumlu cevap olarak algıladığından, bacağını diğerinin üstünden indirdi. Taehyung ile yüzleri aynı mesafede duruyordu. Taehyung'un omzundan tutarak kendisine bir adım daha yaklaşmasını sağladı. Taehyung'un deli gibi atan kalbinin sesini duyuyordu. Dudakları birleştiğinde ise, duyduğu ritmin kime ait olduğunu kestirmekte zorlanıyordu. Kesinlikle amacı onu kendine bağlamak değildi. Yalnızca öpmek istediği için öpmüştü işte.

-Bana bunu neden yapıyorsun?

Ayrıldıklarında Taehyung'un sorduğu ilk soru bu olmuştu.

-Ben...

Jimin onun gözlerine baktığında, Taehyung'un zihninde gezen bir çok düşünce olduğunu gördü. Gerçekte ne düşündüğünü kestiremiyordu. Zihnini başka zihinlere kapattı. Şimdi yalnızca sessizlik ve kendi gözlerine odaklanmış iki göz vardı.

-Ben... Şunu bana getirmeni istiyorum.

Taehyung, Jimin'in işaret ettiği yöne baktı. Su matarasını gösteriyordu. Tekrar Jimin'in turuncu gözlerine dikti gözlerini. Başını çok hafif bir şekilde yatırdı.

-Yani işe yaramadı öyle mi?

Jimin başını iki yana salladı. Taehyung, sinir ve hayal kırıklığıyla kavrulan kalbini gizlemek ister gibi arkasını dönüp, kalbine götürdü elini. Kıyafeti ile beraber sıktı avcunu ve yürümeye başladı.

-Yapmıyorum artık bu saçmalıkları.

Jimin'in, enerji vermesi için söğüdün ince dallarından yaptığı örme tacını fırlattı ve kolundaki yaşam çiçeği polenleri ile ginseng yapraklarını ezerek oluşturduğu kurumuş macunu yüzdü.

The Soul Of The White Tiger Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin