-Şimdi çıkamazsınız Kral Sejo.
-BANA ŞU İSİMLE SESLENME!
Seungyoon, derin bir nefes aldı.
-Yoongiyah.. Babanız saray dışına çıktığınızı öğrenirse hiç iyi şeyler olmaz.
-Artık kral benim. Ona itaat etmiyorum. Ayrıca kimse yokken benimle resmi konuşma dedim.
Seungyoon, dudaklarını birbirine bastırdı.
-Tüm çalışanlar hala ona sadık. Dışarı çıktığından anında haberi olur.
-Umurumda değil Kang Seungyoon.
-Yoongi...
-Bana General Kim Jongseo ile gizli bir görüşme ayarla. Sarayda ondan başkasına güvenemem.
-Ama... O Küçük Prens'in manevi babası. Sence ona güvenmen doğru olur mu?
Yoongi ona baktı ciddiyetle.
-Bu sarayda, babama kafa tutan, onun işlerine karşı tavır alan ve beni her zaman kolladığını hissettiğim tek kişi o Seungyoon. Akıl hocasına ihtiyacım var.
Yoongi, hasır şapkasını başına geçirip, odasının camından çıktı dışarı. Saraydan gizlice çıkmanın bir çok yolunu bulmuştu çocukluğundan bu yana. Şimdi de orada olduğundan kimsenin haberi bile olmadığı dar geçitten geçiyordu. Büyük hasır şapkasını eline almıştı. Geçidin sonuna ulaştığında elindeki küçük ayna ile etrafta kimsenin olup olmadığına baktıktan sonra, bulunduğu yerden çıkıp, şapkasını da başına geçirdi ve dosdoğru ezberlediği yolu tepti. işte orada, karşısında duruyordu. Gülümsedi.
-İşte buradasın.
Genç kız, gülümseyerek elindeki hasır sepeti örüyordu. "Nasıl bu kadar pozitif olabiliyor?" diye geçirdi içinden. Neden buraya gelmişti? Asıl sorması gereken buydu kendisine. Ama buradaydı işte. İç güdülerine güvenmişti ve buradaydı. Etrafa göz gezdirdiğinde kimsenin olmadığına emin olup, alçak duvarın üstünden yere hafif bir şekilde atladı. Genç kızın yanına gidip, orada olduğunu belli etmek için hafifçe öksürdü.
-Kime bakmıştınız?
Yoongi, kızın hala işine devam ediyor oluşunu izledi bir süre.
-Ben...
-Sen osun değil mi?
Yoongi şaşırdı.
-Kim?
-Geçen ay bana düşürdüğüm hurmayı getiren kişi.
Yoongi tahta geçeli bir ayı geçmişti. o gün kızın yanından ayrılırken sinirlenmiş olsa da, kendi ile çatışsa da sürekli kızı düşünürken bulmuştu kendini. bulabildiği ilk boşlukta ise buradaydı işte.
-Demek beni hatırlıyorsun.
Yoongi gülümsemeden edemedi.
-Duyduğum sesi bir daha unutmam.
-Şey, benim yolum buradan geçiyordu da. Seni görünce nasıl olduğuna... Yani nasıl olduğunu sorayım dedim.
Yoongi cümle kurarken zorlanıyor gibiydi. içinden kendine "Aptal!" demeyi ihmal etmedi. Kız gülümsedi.
-İyiyim siz nasılsınız?
-Ah.. Ben de iyiyim.
Genç kız, sepeti örmeyi bırakmış, kucağına bırakıp, ellerini de sepetin üzerine koymuştu. Yoongi hala ayakta duruyordu. Kızın karşına çıkıp ne demeyi planlamıştı ki bunca zaman? Öylece bakıyordu sadece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Soul Of The White Tiger
FantasíaEbeveynlerin, çocuklarına masal niyetine anlattıkları kulaktan dolma efsanevi hikayelerin, gerçeklikten pek de uzak olmadığını evinden biraz uzaklarda, ormanın derinliklerinde fark etmişti Kim Taehyung. Efsanelere konu olan Gu Jing Sune Min, Taehyun...