Episode #2

31 4 39
                                    

-Bana orada ne halt döndüğünü anlatacaksın.

Gu Jin Sune Min, Taehyung'un tüm ısrarlarından bıkmıştı. Yürürken habire kendisini çekiştirmesinden de.

-Enerjimi harcıyorsun Kim Taehyung. Ya da Yi Taehyung mu demeliydim?

Taehyung, kasabaya indikleri için artık yalnız olmadıklarını hatırlatmak istedi 9 kuyrukluya.

-Sessiz ol. Benim adım Kim Taehyung. O soya ait değilim.

Gu Jing Sune Min, ondan yayılan aurayı hissediyordu.

-Sen öyle san.

Taehyung kendine gelir gelmez toplanmaya başlamışlardı. Gu Jing Sune Min, bir şeyi test etmek için yalnız kalabilecekleri bir yere gitmek istediğini söylediğinde Taehyung'u korkutmuş, yine de ikna edebilmişti. Gumiholara insan ruhlarıyla doğrudan konuşabilme özelliği bahşedilmişti. Fakat bunun için sessizliğe ihtiyacı vardı. Bir çeşit trans haline girmesi gerekiyordu. Taehyung onu durdurduğunda aklındaki düşüncelerden sıyrıldı.

-Ne demek istedin?

Gumiho, oflayarak yoluna devam etti.

-Sana bir soru sordum.

Gu Jing Sune Min, aklından şu sözcükleri geçirdi "Çeneni kapa ve bana yolu göster."

Taehyung'un bakışları değişti. Birden boş bakmaya başladı ve sağına dönerek bir kaç adım attı. Daha sonra başını iki yana sallayıp, tekrar Gu Jing Sune Min'e döndü.

-Hala cevap bekliyorum.

Gumiho, aklındaki sorularla boğuşurken, Taehyung'un kısa bir zaman da olsa onun kontrolü altında oluşunun farkında olmayışına göz devirdi. Bir zamanlar kendisine sırlar veren ya da kendisine kurbanlar getiren hizmetkarları vardı. İnsanlar bağlılık meraklısı zavallı yaratıklardı ona göre. Bir öpücükle köle olacak kadar zayıflardı onun için.

-Yolu göster çocuk! Yoksa bir kez daha öpmek zorunda kalırım.

Taehyung, kısa olandan korkuyordu. Kendisine bir şey yaptığının farkındaydı. Çünkü korktuğunda ya da panik halinde bir çeşit kriz anları yaşıyordu. Bu anlardan kolay kolay kurtulması mümkün olmuyordu her zaman. Gece olanları anımsadı. Taehyung'un, Kral'ın gayrimeşru çocuğu olduğunu anladığında yaşadığı paniği hatırlıyordu. Büyük çaplı krizlerinde saray hekimi gelir müdahale ederdi duruma. Güçlü ilaçlarla bile ayaklanması en az 3 gün sürerdi. Şimdi ise eskisinden daha güçlü hissediyordu. Kısa boylu olanın kendisini büyülemiş olabileceğinden şüpheleniyordu. Kendine geldiğinde her ne kadar Kral'ın oğlu olduğunu inkar etse de Gumiho'yu kandırmayı başaramamıştı.

-Eve biri var mı diye bakayım.

Babası, Kim Jongseo, Kral'ın en yakın dostu ve sağ kolu ve başarılı bir generaldi. Yine de dikkat çekmemek için saraydan taşınmış, kasabadaki evinde mütevazi bir hayat yaşamaya başlamıştı. Taehyung'a 4 sene öncesine kadar büyük annesi bakıyordu. 4 sene önce ise, ölümüyle yıkılmıştı. Jongseo, Taehyung'u asker gibi yetiştirmişti. Hiç bir zaman baba gibi yaklaşmamıştı kendisine. Fakat iyi bir amca gibi onu koruyup kollamış, en iyi şekilde kendisini eğitmek için çabalamıştı. Taehyung, babasının o olmadığını pekala biliyordu. Yine de kendisi için baba figürü olduğu için, baba demeyi tercih etmişti daha küçük bir çocuk iken. Jongseo, hiç evlenmemişti. Herkes karısının Taehyung'u doğururken öldüğünü sanıyordu. Taehyung'un öz annesi ise hala sarayda nüfuz ediyordu. Oğlu ile bir alakası yoktu. Umurunda olan tek şey gösterişti. Taehyung, yılda bir kez doğum gününde saraya çağrılırdı. Yemek yerdi öz annesi ve babasıyla birlikte. Belli ki annesinin de babası ile yemek yediği tek ya da nadir anlardan biriydi. Taehyung orada değilmiş gibi babasıyla cilveleşmekten yemek yiyemezdi. Esmer olan çocukluğunda bu durumu kendine oldukça dert ediyorken, babannesinin ölümünden sonra, onun için en değerli insanın annesi ya da babası değil de onu yetiştiren babannesinin olduğunu anlamıştı.

The Soul Of The White Tiger Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin