12. Bölüm (Benimle Kal)

95 19 6
                                    

William yanımda otururken sessizdi. Arada sırıtmama sebep oluyordu. Benim için gelmişti ve bu onun için olan tüm düşüncelerimi değiştirmişti. Belki Mirena'nın üzülmemesi için öyle davranmıştı ve ben bunu yanlış anlamıştım. Sırıtışım büyüdü dudaklarım yanaklarımı kapladı neredeyse.

''Seni yanlış anladığım için özür dilerim... Gelmeyeceksin sanmıştım.'' dedim. Kendimi tutamamıştım. William'a döndüm. Dolunay dikkatimi çekmiyordu. O ise gökyüzünden bakışlarını ayırmadı. Bıkkın bir nefes almıştı. Bunu neden yaptığını anlamamıştım.

''Louis kralın... yani babamın beni bahçede beklediğini söyledi.'' dedi ve bana döndü. Ciddiydi. Bakışlarında sinir, bıkkınlık, anlamsızlık görüyordum. Bir süre bana baktı. Sanki bir şey söyleyecekti ama çekiniyordu. Sonunda konuştu. ''Sen neden buradasın? Kendinle piknik yapıyor gibisin...'' eğilip arkamda kalan yiyeceklere baktı.

''Benim için gelmedin mi?'' diye mırıldandım. Hayal kırıklığına uğramıştım. Onun benim için geldiğini düşünmek ne kadar güzelse benim için gelmemesi o kadar kötüydü.

''Elbette ki senin için gelmedim. Babamı bekliyordum. Louis babamın geleceğini söyledi...'' William susmuştu. Bana bakıp ağzını sımsıkı kapattı. Kafasını aşağı yukarı salladı. ''Buna nasıl inandığımı bilmiyorum. Louis'i nereden tanıdığını hiç bilmiyorum ama...'' oturduğu yerden bir hışımla kalktı. Sinirlenmişti. Louis ona yalan söylemişti. ''Benden ve çevremdeki herkesten uzak dur. Unutma buraya ait değilsin.'' derken gözlerime bakmıyordu. Önceden bunu gözlerimin içine bakarak yapardı. Arkasını dönüp gitmek için hamle yaptığında kendimden asla beklemediğim bir şey yaptım. Elini tuttum. Bu hareketim onu durdurmuştu. Yerde oturuyordum. O ayaktaydı. Arkası dönüktü. Elini bırakmadım ve o da elini çekmedi. En sonunda bedeninin yarısını bana döndü. Tam bir köleye yakışır şekilde duruyordum. Bundan ilk defa rahatsız değildim. Aşağıdan bakınca William daha heybetli duruyordu.

''Eğer ben...'' diye başladım söze. O eli boşuna tutmamıştım. ''Asla sizin seviyenize çıkamayacaksam prensim, siz geleceğin kralı olarak bir süreliğine halkınızın seviyesine inmek istemez misiniz? Bu koşulların içerisinde size en iyi şekilde halkı tanıtmak isterim.'' sustum. Ona tüm samimiyetim ile bakıyordum. Keşke aklından geçenleri okuyabilseydim. Ne geçtiğini bilmek isterdim. Yaramaz şeyler bile düşünebilirdi sonuçta beni öpmüştü. Birini ilk defa öpmüştüm. Sonrası daha kolay olurdu. Elini o kadar nazikçe avuçlarımın içinden çekti ki tepki veremedim. Ellerini çekmesiyle gitmesini bekledim. O gitmedi.

''Halkım tüm gün oturuyor mu?'' sorusuyla gülümsemiştim. Kafamı olumsuz anlamda salladım.

''Hayır, ben gideceğini sanmıştım... Şey... Neyse. Toplayayım hemen burayı gidebiliriz.'' piknik çantamı toplarken William hala ayakta dikelmiş beni izliyordu.

''Burada bırak onları. Yarın hepsi temizlenir.'' diyen William'ı umursamadan devam ettim.

''Birinci kural her zaman yemeğe ulaşmak kolay değildir. Eğer yemek elimize geçtiyse atmayız. Bozulmasına izin vermeyiz. Çünkü...'' piknik çantasını koluma takıp ayağa kalktım. Şimdi William gözlerine daha yakındım. ''İstediğimiz zaman bize yemek getiren hizmetçilerimiz yok. Arkada bahçelerden taze sebze ve meyve toplayan kölelerimiz yok. Bu çanta için insanlar birbirini öldürebilir.'' diyip yanından geçtim. Merdivenlerin yanına geldiğimde onu bekledim. O yanıma geldiğinde önce elimdeki piknik çantasını aldı. Kolunu uzatmıştı. İstemsizce alaycı bir gülümseme takındım.

''Bunu yapmak halkın içinde sevgili olduğun anlamına gelir. Siz buna centilmenlik diye bilirsiniz ama halk centilmen olmak için fazla eğitimsiz. Eğitime daha fazla para harcamalısınız.'' kolunu havada bırakıp merdivenleri inmeye başladım.

Balera 'Taç Kavgaları'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin