13. Bölüm (Oda)

150 20 7
                                    

İyi okumalar.

Koridorda durmuş birbirimize bakıyorduk. O ciddi bakışlarını takınmış ben ise inatçı bakışlarımı takınmıştım. Bahçeden buraya gelmek ne kadar sürdü bilmiyordum. O arkada ben önde kendimi burada bulmuştum.

''İzin verirseniz Prens hazretleri odama gireceğim.'' dediğimde William alaycı bir ifade takıldı.

''İçeride amcam mı var yoksa babam mı? Bence ikisi birden seni bekliyordur.'' dediğinde ben alaycı bir ifade takınamadım. Omzumun üzerinden odamın kapısına baktım. Kapının önünde duran askerler karşı duvara bakıyorlardı. Derin bir nefes aldım.

''Neden bunu yapıyorsun? Hayır dedim.''

''Asıl sen neden bu kadar inat ediyorsun anlamıyorum. Benim odamda kalman en güvenlisi.'' bu söylediğiyle bakışlarımı kaçırdım. Değildi. Kendime güvenmiyordum. İlk günlerde bunları yaşayıp bu teklifle gelseydi onu kabul ederdim. Şimdi... Kendime güvenmiyordum. Önüme ziyafet sofrası kurmak gibiydi. Açtım ve düşünmeden o sofraya dalardım.

''Sen gel benim odamda kal.'' dedim. Kendi alanımda oyalanırdım. Kendi alanım daha güvenliydi. Makyaj masasında vakit geçirirdim, soyunma odasına girerdim... Kendime oyalanacak bir şeyler bulurdum.

''Olmaz. Her gece birinizin odasına gidiyorum. Dört gece zaten odada olmayacağım. Benim odama girmek yasak güvende olacaksın. Kral dahi giremez. Kraliyet ailelerinin odası yasayla koruma altında.''

''Geriye kalan üç gece?'' sorumla kafasını arkaya atıp ofladı.

''O gecenin birinde seninle kalmalıyım. Odanda geçiririz. Sen de adaylardan birisin ya! Geriye kaldı iki gece...'' Bana yaklaşıp eğildi ve nefesini yüzüme üfledi. ''Eğlenebiliriz.'' bunu yaptığında önceden kaçardım. Şimdi bakışlarımı dudaklarına indirdim. Karşımdaki erkekle eğlenmek mükemmel olabilirdi.Derin bir nefes aldım. Zihnimde canlanmıştı. William benden uzaklaşınca suratında tuhaf bir ifade vardı. ''Önceden böyle davrandığımda kaçardın, bağırırdın. Ne değişti?''

''Hı?'' diyebilmiştim. Biraz önce zihnimdekiler yüzünden bedenim yanıyordu ve düşünme yetimi kaybetmiş gibiydim.

''Neyse, odama gidelim. Sonra Mirena'nın yanına dönmem gerekiyor. Açıklama borçluyum.''

''Olmaz.'' bunu bir çırpıda demiştim. Biraz önce yaşananlardan sonra olmazdı. Onun odası onun alanı. Her yer oydu.

''Bunu yeniden tartışmayalım.'' eliyle odasına giden yolu gösterdi. Kımıldamadım. Tutmam gerekiyordu kendimi. Sonrasında tutması daha zor olacaktı. Kafamı olumsuz anlamda salladım ve bir hışımla arkamı döndüm. Sadece döndüm çünkü koridorun sonunda merdivenlerin orada telaşlı bir köle gördüm. Elinde örtüler bize yakalanmamak için var gücüyle takılmadan yürümeye çalışıyordu. Köle merdivenini kullanmamıştı. Bu saatte koridorların boş olacağını düşünmüş olmalıydı. Herkes uyurken sabaha hazırlık yapıyordu. O an vicdan azabı çektim. kendi derdime düşmüştüm. Onları tamamen unutmuştum. Boğazıma oturan yumru ile zorla yutkundum. Biraz önce döndüğüm hızın tam tersi yavaşça geri döndüm. William yüzüme bakıyordu. Nasıl gözüktüğüm hakkında fikrim yoktu.

''Bir şartım var. Biliyorum bunu benim için yapıyorsun ve ne şartı istiyorsun diyeceksin... Şartım kendim için değil. Saraydaki köleler çalışma şartları en kötü olan işçi sınıfı. Bunu bizzat biliyorum...'' sondaki cümlemi mırıldanmıştım. İstemsizce kafamı yere indirdim. ''Onlar için koşulları iyileştirirsen senin odanda kalırım.''

''Koşullar? herkes statüsüne göre muamele görüyor.''

''O muamele hangi canlıya yakışıyor? Sözde köle değil paralı işçiyiz konumumuz belli olsun diye köle diyorsunuz ama aşağıyı biliyor musun? Sen en fazla hizmetçilerin katını görmüşsündür. O kat sana ne kadar tuhaf gelmiştir değil mi? O katta kalmak için köleler neler vermez çünkü o kat bizim için saray. Sadece bir defa kölelerin katına in sonra bana statüden bahset.'' dedikten sonra onu beklemeden odama ilerledim. Askerler kapımı açtığında arkama dahi bakmadan içeri girdim. Arkamdan kapı kapandığında telaşla etrafa bakındım. Kral ve kardeşini arıyordum. Kimse yoktu. Bu gece için en rahatlatıcı an bu olmalıydı. Derin bir nefes alarak yatağa oturdum. Şu yatak bu sarayın en güzel yanıydı. Kollarımı açarak kendimi geri bıraktım. Sırtımın yatağın tadını çıkarmasına izin verdim. Boş boş tavana bakarken gözlerimin kapandığı zamanı hatırlamıyordum.

-

Gözüme vuran güneş beni rahatsız ettiğinde kıpırdandım. Saat kaç olmuştu? Yine kahvaltıya geç mi kalmıştım? Lux beni uyandırırdı. Kafamda onlarca düşünceyle yatakta doğruldum. Üzerimde battaniye vardı. Dün gece ben böyle uyumamıştım. Sızıp kalmıştım. Birbirine girmiş saçlarımı kaşırken aklıma gelen düşünceyle gözlerim büyümüştü. William dün gece pişman olmuştu. Mirena'nın yanına gitmek yerine benim yanıma gelmişti. Beni öyle görünce dayanamayıp üzerimi örtmüştü. Kalbim heyecanla hızlı atmaya başladığında etrafıma bakındım. William'ı görme düşüncesi kalbime sürekli adrenalin veriyordu. Koltuklarda William yerine James'i gördüğümde adrenalin aniden kesilmişti. Yatakta öylece otura kalmıştım. James'i görmek üzücü değildi fakat William'ı görme düşüncesi kadar heyecanlı değildi. Derin bir nefes alıp omuz silktim. Mirena dururken William'ı burada beklemek aptallıktı. Dün yapacağı kadar iyilik yapmıştı.

Başucumdan tokamı alıp saçımı topladım. Saate baktığımda güneşin ilk ışıklarının beni uyandırdığını fark ettim. Sessizce yataktan kalktım. Yatak ultra lüks olunca se de çıkarmıyordu. Lux gelmeden önce duş almak için banyoya ilerlerken üzeri açık uyuyan James'e bir kere daha gözüm takıldı. Hayal kırıklığı yaşasam da onu öyle bırakamazdım. Yatağa geri dönüp benim üzerime örttüğü battaniyeyi aldım. Onun üzerine örttüm. Hafifçe kıpırdanınca dondum. Uyandırmamalıydım. Ne zaman uyumuştu kim bilirdi. Ben geç saatte uyuduysam o daha geç uyumuştu. O uykusuna devam edince ben de doğrulup sessiz adımlarla banyoya girdim.

Duş almış ve bornozla banyoda mahsur kalmıştım. Kafasızlığım yüzünden kıyafet almadan banyoya girmiştim. Mesele havlunun kısalığı değildi iç çamaşırlarım yoktu. Bundan daha kısa kıyafetler giymiştim. Lux bana mayonun üzerine tülden elbise giydirmişti. Bu neydi ki? İşte iç çamaşırı önemliydi. James gitmiş olabilir miydi? Uyuyor olabilir miydi? Hala burada olması daha düşük ihtimaldi. İşi gücü vardı. Yavaşça banyonun kapısından başımı uzatmıştım. Etrafı gözetledim. Kimse yoktu. Hatta battaniye bile yoktu. James arkasında iz bırakmadan kaybolmuştu. Bu durum memnuniyetle sırıtmama neden oldu. Banyonun kapısını sonuna kadar açıp banyodan çıktım.

Gerinerek derin bir nefes aldım. Banyoda boşuna o kadar beklemiştim. James uyanmış ve sessizce gitmişti. Islak saçlarım artık nemliydi. Yazık olmuştu saçlarıma. Soyunma odasının kapısını mutlu bir ifade ile açtığımda elindeki battaniyeyi katlayan james ile göz göze gelince dondum.

''Sen... Sen gitmedin mi?''

''Ben şey battaniyeyi yerine bırakacaktım.'' derken benden başka her yere bakıyordu. Beni tüllü elbisenin içinde görmüştü ama tam düşündüğüm gibi bu durum farklıydı. Ellerimle neden yaptığımı bilmeden havlunun üzerinden göğüslerimi ellerim ile örttüm. ''Ben sanırım gitsem iyi olacak.'' derken bana doğru gelince ne yapacağımı bilemeden sağa sola bakındım. ''Sanırım kenara çekilmelisin.''

''Iıı doğru..'' diye saçmaladım. Kenara çekilmek yerine tüm saçmalığı yapmıştım. James çıkmak için hamle yapınca ikimizde kapıya sıkıştık. Bu milyonda bir durumu nasıl yaşamıştık fikrim yoktu ama yaşamıştık.

''Özür dilerim, özür dilerim.'' James suçlu bir ses tonuyla bunu tekrarlayıp duruyordu. Benim ise tek derdim oradan kurtulmaktı. O kapıdan kurtulduğumda sendeleyerek öne uçtum. Havlumun düğüm noktası çözüldü. Havlu göğüslerimden kayarken tüm sesimle çığlığı basmıştım. ''Bakmıyorum!'' James'in bağırması benim çığlığımdan beterdi. Havluyu yakalamak için biraz önceki kapıda olan saçma hareketleri yapıyordum. Bu telaştan başka bir şey değildi. Ben havluyla uğraşırken arkadan sıcak bir şey tüm bedenimi örtecek şekilde beni sardığında durdum. Kafamı eğip bunun ne olduğuna baktım. Sabah üzerimdeki battaniyeydi. O battaniyeyi tutmak için karnıma kollar dolanmıştı. O kollarda James'indi. Başımı bu sefer yukarı kaldırdığımda kafam bir göğse çarpana kadar kaldırdım. James gözleri sımsıkı kapalı battaniyeyle beni örtüyordu. ''Bakmıyorum.''

''Biliyorum.'' dedim. Babasına benzemiyordu. Centilmen bir erkekti. Ben ona gülümseyerek bakarken odayı iki gülme sesi doldurmuştu. Kafamı normal seviyeye indirdiğimde odamın kapısı açıldı ve içeri sohbet ederek giren iki kuzenle karşılaştım. Lux ve William. Keyifleri yerindeydi. Odaya girip kapı kapandığında bize bakana kadar. İkisi birden donmuştu. Bu normaldi. Çıplak beni kollarıyla sardığı battaniye örten James ve usluca duran benin çok normal gözükmediğine emindim. Zorla dişlerimi göstererek gülümsedim.

''Günaydın, James de bana yardım ediyordu.'' diye dünyanın en aptal cümlesini kurmuştum. Karşımda bana bakan donmuş iki insanı çözmeye yetmemişti.

Balera 'Taç Kavgaları'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin