2. Bölüm (Bordo)

355 41 2
                                    


Merdivenleri çıkarken nefes almadığımı fark ettim. Durup nefes aldığımda dünyadaki oksijen bana yetmiyor gibiydi. Biraz önce yaşadıklarım...

Gözlerimi kapattım. Doğru olup olmadıklarını düşünüyordum. Rüya görüyordum. Kesinlikle rüyaydı, adrenalin bu kadar hızlı damarlarımda dolaşırken ölmem gerekiyordu. Kesinlikle rüyaydı. Uyandığımda hayal kırıklığını rüyamda yaşamalıydım.

''Sen...'' duyduğum sesle başımı kaldırıp sesin geldiği yöne baktım. Dört beş basamak yukarımda tam kraliyet ailesinin koridoruna açılan girişte dikelen prensin arkadaşı duruyordu. İsmini hatırlamak için gözlerimi kıstım. Düşünen ifadeyle ona bakarken suratı eğlenen bir hal aldı. ''Ben, James. William'ın kuzeni. Peki, sen?'' derken birkaç basamak indi. Hala yukarıdaydı. Ben onu prensin arkadaşı sanmıştım. Bu rüya inanılmaz bir hal alıyordu. Bıkkınlıkla kendimi geriye bıraktım. Duvara yaslandım.

''Bir şey sorabilir miyim?'' dediğimde James'in suratındaki eğlenen ifade daha da arttı. Kafasını olumlu şekilde salladı. ''Bu bir rüya mı?'' sorumla birlikte kahkaha atması bir oldu. Komik miydi? Kendi rüyamda bile dalga geçiliyordum. Derin bir nefes alıp gözlerimi kaçırdım. Bu kadar eziktim. Rüyamda dahi kendimi ezikliyordum. ''Bana vurun da tam olsun.'' Diye mırıldandım.

Önümde hissettiğim varlık ile kafamı kaldırdığımda James ile burun buruna geldim. Eğer prensin kuzeniyse o da prensti. Tahtın varisi sayılıyordu. Şuan rüya gördüğüme göre rahat olabilirdim.

''Bunu istemezsin...'' Omzumdaki saçımı geriye itti. Prensin, presn kuzenine rüyamda sarkıntılık ettiriyordum kendime. Alayla halime güldüm. ''Kraliyetin şövalyelerinden en üst seviyedeki komutanıyım. Sana vurduğumda bir yerlerin kırılmadan kurtulamazsın. Hem...'' eli göğüs dekoltemin üzerinde dolaştığında nefesimi tuttum. Rüya da bu kadar canlı hissetmesi normal değildi. Korkuyla gözlerim açılmış şekilde ona baktım. ''Gerçek hayatta acı veriyor böyle şeyler.'' Göz kırpıp benden uzaklaşıp merdivenleri çıkıp gözden kayboldu.

''Balera, ölüm fermanını imzaladın.'' Derken duvara daha çok yaslandım. Biraz önce hem bir komutan olan hem de prens olan birine saygı göstermemiştim. Yutkunuşumun sesini kendim duydum.

''Köle!'' başka bir sesle kafamı o sese çevirdim. Merdivenleri çıkan Kraliçe durup bana baktı.

Gerçek Balera! Gerçek! Tanrı sana şans verdi.

Kafamın içinde bağıran sesle duvardan ayrılıp duruşumu dikleştirdim. Öksürerek sesimin berbat çıkmasını engellemek istedim.

''Benim bir ismim var Kralımıza sadık Kraliçemiz. İsmim Balera!'' dediğimde Kraliçenin çenesi gerildi. Sesini çıkarmadı. Aramızdaki basamakları çıkarak benim hizamda durdu. Kafasını bana çevirdiğinde büyüleci görünüşüne hayran olmamak elde değildi.

Muhteşem topuzunu süsleyen altından yaprak tacı, gözünün etrafındaki yapışkan süsler, pürüzsüz cildi, güzel hatları ile onun bugünki konumunda olmasına şaşırmıyordu insan.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Balera 'Taç Kavgaları'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin