10 : guess what? (final)

455 46 50
                                    

Bugün denize gitmemiştik çünkü mangal partisi veriyorduk. Buradan ayrılmamıza 2 gün kalmıştı, son anlarımızın tadını çıkarıyorduk. Saat öğleden sonra 6 civarıydı. Akşamki planımız ise arka bahçede kamp yapmaktı.

"Hani etler nerede kaldı?" Jeno'nun bağırışına karşı mutfaktan Yunseo'nun sesi yükseldi.
"Koca kıçını kaldır ve gel kendin al! Zaten her şeyi biz yapıyoruz!"

"Bu ateşi kim yaktı o zaman?"

Kapıdan üzerindeki mutfak önlüğü, elindeki salata yaptığını düşündüğüm bıçak, dağınık saçları ve çatık kaşları ile Deuji çıktı.
"Bana ağzımı açtırma Jeno(!)"

Jeno ellerini yanlarına açtı ve hemen masum rolüne girip içeri koştu.
"Sustum."

"Jaemin!" Yunseo'nun sesi ile Jeno'yu takip eden Jaemin; Heerin, Jisung, Chenle ve beni arkasında bırakmıştı.

"...yalnız bir şey diyeceğim, harbi taş kız mübarek. Tanrı özene bözene yaratmış."

"Ben orasını bilmem, kızın hareketlerini sevmiyorum, prim kasıyor her yerden."

"Bakayım." Heerin'in Chenle'ye gösterdiği fotoğrafa uzandım.

"Tanrı aşkına Heerin, neresi doğal güzel bu kızın her yeri estetik."

Heerin göz devirip bir şeyler mırıldanırken Jisung araya girdi.
"Sizin aranız düzeldi mi?"

Chenle ile birkaç saniyeliğine bakıştık, bence artık söylemem gerekiyordu.
"Biz birbirimizden hoşlanıyoruz."

Heerin elindeki telefonu yere düşürürken Jisung'un ağzı bir karış açılmıştı. Birkaç dakikalık şokun ardından diğerleri bahçeye çıktı ve onlara garip bakışlarını sundular. Jeno ızgaraya etleri koyarken başını olumsuz anlamda sallıyordu.
"Ne oldu öyle, genelde küçük dilini görmek pek mümkün değil Jisung?"

Jisung zorlukla Jaemin'e ağır çekimde döndü.
"Bunlar bizden habersiz sevgili olmuşlar!!" Sonuna doğru işaret parmağıyla bizi göstererek çığlık atar bir sesle söylediğinde Jaemin çığlık atıp parmaklarıyla yanaklarına kapatıp sahte bir şaşırmış taklidi yapıyordu. Jeno elindeki ızgara maşasını düşürüp ağır çekimde başını bize döndürürken arladaşlarımın garip tepkilerine alışamayan Chenle onlara hayalet görmüş bir şekilde bakıyordu, kendini korumaya hazır bir şekilde.

"Onu korkutuyorsunuz...Bir anda üzerine atlayacağınızı sanıyor şuan."

"Ah, pardon. Biz zaten birbirinizden hoşlandığınızı biliyorduk." Jaemin yüz hatlarını eski donuk haline getirirken Jeno yere düşürdüğü ızgara maşasını aldı ve eski haline dönerek etleri pişirmeye koyuldu.

"Siz ve şu garip hareketleriniz..."
Heerin söylenerek ayağa kalktı ve mutfağa geçti. Chenle gülümseyerek bana bakarken ona döndüm ve tebessüm ettim.
"Sana bir şey göstereceğim, benimle gel."

Ayağa kalktı ve bana bakarak başını hadi anlamında salladı. Göstermek istediği şey neydi?

Nefesini dışarı verip, uzanarak elimi tuttu ve beni içeriye sürükledi. Salondan hızla geçip hole çıktık ve oradan da yukarı kata, onların odasına. Beni içeri sürükleyip arkamdan kapıyı kapattı. Kapıya sırtını yaslayıp yüzümü inceledi. Hafifçe gülümsediğinde bende tebessüm ettim. Bana doğru ilerleyip omuzlarımdan tutup beni ters çevirerek balkona dönmemi sağladı.
"Gözlerini kapat ve ben aç deyinceye kadar açma."

"Bir şey gösterecektin?"

"Kapat gözlerini."

"Pekâlâ, kapattım." Beni ittirerek balkona çıkardı ve bir sandalyeye oturttu. Gözlerim kapalı bir şekilde beklerken içeriden tıkırtılar yükseliyordu. Bir anda bir şey yere düştü, refleks olarak ayağa kalktığımda panikle konuşmuştu.
"Bir şey yok, masanın üzerindeki tahta kutu düştü. Açmadın değil mi gözlerini?"

dolphin | zhong chenle ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin