6
Yeniden Doğuş
İstanbul kapıya vurup müsait olup olmadığını öğrendikten sonra içeri girdi. Kahvaltı getirmişti. Tepsiyi masaya bıraktı. Gülümseyerek sağ gözünü kırptı. "Evet, nasıl gidiyor?"
Aden'in kaşları çatıldı. "Nasıl mı gidiyor? Eğer beni burada zorla tutmaya devam edeceksen bazı ihtiyaçlarım olacak."
İstanbul başıyla onayladı. "Neye ihtiyacın varsa söyle lütfen. Elimden geleni yaparım."
Aden ona kendi giysilerini sordu.
"Merak etme. Yeni hayatına kirli giysilerle başlamayacaksın."
"Ne saçmalıyorsun sen?"
"Bu durumun sebebi ben değilim Aden. Bu yüzden kızacaksan önce kendinden başla lütfen. Neyse iç çamaşırların kurumuş. Bedeni uygun yeni giysilerin de hazır. İstersen getirebilirim."
"İstiyorum tabii ki sormana ne gerek var? Ama önce acilen banyo yapmam lazım."
"Yap, seni tutan mı var?"
"Odadan çıkabilir miyim? Yani banyoya gitmek için..."
"Eğer uslu durmazsan evin diğer kısımlarını kullanmanı yasaklarım ama böyle bir hata yapana kadar banyoyu da mutfağı da kullanabilirsin tabii benim gözetimimde."
"Temiz havaya da çıkmam lazım."
"Bunu şimdilik ertelemek zorundayız. Henüz bana o güveni vermedin."
Bedeni tuzlu suyla kaplıydı. Saçları topak topak olmuştu. Ne olursa olsun hemen duşa girmek istiyordu. "Ben banyoya gidiyorum. Sıcak su, temiz havlu falan var mı?"
"Sıcak su için şofbeni açabilirsin. Az önce kullandığım havluyu banyoda bıraktım. Başka var mı bilmiyorum, bakarsın ama önce pencereyi halletmem lazım. Sen de bu arada oturup kahvaltını yap."
İstanbul ona emreder gibi bakıyordu. Aden dediğini yaptı ve yemeye başladı.
Banyonun penceresi biraz tehlike yaratıyordu. Odunluktan birkaç tahta alıp geldi. Tahtaları kalın çivilerle pencereye çakıp kapattı. Bunun banyodan kaçmasını engelleyeceğinden emin olana kadar kontrol etti. Geri döndüğünde Aden kahvaltıyı bitirmişti.
"Aferin. Şimdi duşa girebilirsin."
Aden hiçbir karşılık vermeden doğruca banyoya gitti. Kapıyı kapattı. Kapının üstünde anahtar ya da sürgü bulamaması rahatsız ediciydi. Kötü niyetli bir sapık olsaydı daha ilk gece durumumdan faydalanmaya çalışırdı diye düşünerek rahatladı. Hiç kullanılmamış, katlı halde duran tertemiz havluları görünce sevindi. Şampuan hariç her şey vardı. Dolapta ağrı kesici bile bulmuştu. Bir tane ağzına attı ve çeşmeden avucuna aldığı suyla yuttu. Şampuan bulmak için çekmeceleri karıştırırken bir tabanca gördü. "Aman Allah'ım!" Hemen çekmeceyi kapatıp kapıyı kontrol etti. Kapının arkasına koyacak ağır bir eşya baktı, göremedi. İstanbul her an içeri girebilirdi. Çekmeceyi yavaşça tekrar açtı ve tabancayı eline aldı. Silahı olduğunu daha önce fark etmemişti. Banyo yaparken çıkarmış, sonra da unutmuş olmalı. Hatırlarsa almak için geri döner. Paniğe kapıldı. Tabanca elinde kalmıştı. Kullanmayı az çok biliyordu. Babasıyla yaz kamplarında ormanlık araziye çıkıp birkaç defa atış talimi yapmışlardı. Ama bununla İstanbul'u tehdit etmeye kalkışmayacaktı. Bir insana, üstelik hayatını kurtarmış birine, asla ateş edemezdi. Bununla onu korkutmaya da çalışamazdı çünkü İstanbul'un tabancayı kolayca elinden alabileceğini biliyordu. O durumda işler daha da kötüye gidebilirdi. O kızgınlıkla ne yapacağı belli olmazdı. Bu riske giremezdi. Şarjördeki mermileri tek tek çıkarıp pantolonunun cebine doldurduktan sonra mekanizmayı çekti ve tabancanın ağzında mermi kaldı mı diye kontrol etti. Boş olduğundan emin olunca silahı aldığı yere bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarım Adam
Fiction généraleKendini yontmayı unutma' der Zeus... Kendi kabuğunu kendin soyabilirsin. Kendi özgürlüğünü kendin dışarı çıkarabilirsin. İnsan biraz da kendi emeğidir. Yaşamak, kendi kendini adam etmektir. Zekâ ve bilgini kullanarak etinden kemiğinden kendi heykeli...