Tüm hayatı elli beş saniyede değişti. Elli beş saniye yaşadıklarını anlayabilmesi için çok kısa, kaosla tanışmanın şiddetine dayanabilmesi içinse çok uzundu.
Alışveriş merkezindeydi. Eli kolu poşetlerle doluydu. Satın aldığı ürünleri AVM'nin otoparkında bulunan arabasına bırakıp mağazaları rahat rahat dolaşmayı planlıyordu. Asansöre doğru yürürken telefonu çaldı. Arayan annesiydi.
"Aden merak ettim seni. Neredesin?"
"Alışverişteyim anne. Cansu için doğum günü hediyesi bakıyordum. Hazır eski mahalleye gitmişken çocuklara dağıtırım diye ihtiyaç duyabilecekleri şeyler alayım dedim."
AVM'ye gelince her zamanki gibi dayanamamış ve fakir ailelerin çocuklarına: Kutu kutu kalemler, minik ayakkabılar, etekler, kazaklar, pantolonlar almıştı.
Annesi onu iç geçirerek dinledi. "İyi yapmışsın. Ancak babanın bundan haberi olmasın. Bu ayki harcamaların adamın gözüne çok battı. Keşke bana söyleseydin benim kartımı kullanırdın."
Annesi onu dikkatli harcama yapması gerektiği konusunda uyarırken bile gözünü vitrindeki minik elbiselerden alamıyordu. Yarın sevindireceği çocuklar için öyle güzel giysiler vardı ki bu durumda cebindeki kredi kartlarıyla ölçülü olabilmesi imkânsızdı.
"Tamam, kızım çok geç kalma."
Telefonu kapattıktan sonra Aden otoparka inmekten vazgeçti. Hızlı hızlı yürüyüp mağazaları dolaşmaya devam etti. Cansu'nun sevdiği tarzda ürünler satan bir mağaza görünce durdu. Gözü vitrindeki elbiseye takılmıştı. İşte oradaydı, aradığı hediye vitrinden ona göz kırpıyordu. Bunun arkadaşına çok yakışacağını düşünürken çimen yeşili gözlerinden bir ışıltı geçti.
Cansu ile beden ölçüleri aynıydı. Denemek için mağazaya girerken zemini titreten korkunç bir uğultu koptu. Derinlerden gelen kükremeyle birlikte tüm şehir bir anda inledi ve yer sallanmaya başladı. Elektrikler kesildi. Işıl ışıl olan AVM birden karanlık bir korku tüneline büründü. Art arda patlayan vitrin camlarından fırlayan ürünler ve mankenler dört bir yana dağıldı. Sarsıntının şiddetiyle kendi etrafında dönüp duran Aden ayaklarının altındaki zemin dalgalanırken çömelerek dengede kalmaya çalıştıysa da başaramadı, yere kapaklandı.
Her şey çok çabuk ve kontrol dışı gerçekleşiyordu. Bina tepelerine yıkılacak diye çılgına dönen insanlar bağırıp yardım istiyor, karanlıkta ne yöne gideceğini bilmeden kaçmaya çalışanlar ise birbirlerini eziyorlardı. Korku onları delirtmişti.
AVM'nin çatısının üstünde bulunan cam kubbe daha fazla dayanamadı ve çöktü. Çatıdan düşen cam parçaları insanların üzerine yağdı.
Her yanını ölüm ve çaresizlik saran Aden sağa sola yatan binada, kolon ve kirişlerin çatırdama sesleri arasında, duvardan duvara savrulurken başına aldığı darbeyle bayıldı. Depremin devleşen titreşimleri önüne ne çıkarsa silip süpürürken Aden hiçbir şeyin farkında değildi, baygındı.
Dev dalgaların gitgide artan kükremelerine ne köprüler dayanabildi ne de o çok güvenilir binalar. Her enkaz yeni bir dünyanın bedeli olarak Boğaziçi'nde depremden hemen sonra beliren sekizinci tepeyi besledi. Enkaz dağı büyüdükçe büyüdü. Gümüşlük Caddesi'ni, Cihangir'i ve Aden'in bulunduğu İstiklal Caddesi'ni yutan enkaz dağının gölgesi şehrin yedi tepesini birer birer fethederek kendisine kattı. Çevresindeki her şeyi kaplamak istercesine genişleyen gölgenin koyu karanlığı koskoca şehri ele geçirdiği yetmezmiş gibi yükselen arsız dalgalarıyla Marmara Denizi'ni ve adaları da istila etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarım Adam
Fiksi UmumKendini yontmayı unutma' der Zeus... Kendi kabuğunu kendin soyabilirsin. Kendi özgürlüğünü kendin dışarı çıkarabilirsin. İnsan biraz da kendi emeğidir. Yaşamak, kendi kendini adam etmektir. Zekâ ve bilgini kullanarak etinden kemiğinden kendi heykeli...