Tanınmayacak haldeydim. Buna emindim. Amaçlarına ulaşmışlardı. Artık kesin bir süre dans edemeyecektim.
Tam bir sopa darbesi daha yiyecekken beklediğim darbe gelmedi. Ama bir yumruk sesi duydum. Zoraki bir şekilde gözlerimi açtığımda ise beni döven...
Gözlerimi açtığımda kendi odamda uyanmayı beklerken daha önce hiç görmediğim, bizim evin tamamı kadar olan odada uyanmayı beklemiyordum.
Başımın ağrısı yüzünden gözlerimi tekrardan sıkıca kapattım. Başımı ovdum ve yatakta doğrulmaya çalıştım. Her tarafım ağırıyordu. Bu yüzden başaramamıştım.
Kapıdan gelen açma sesiyle başımı yavaşça oraya çevirdim.
"Oooo prenses uyanmış."
"Prenses?"
"Evet?"
Oflayıp yatakta tekrardan doğrulmaya çalıştım. Bunu yaparken belimden 'çat' diye bir ses gelmişti ve belim fazlasıyla acımıştı.
Bağırdığımı duyunca bana getirdiğini düşündüğüm tepsiyi masaya bıraktı ve yanıma koştu.
"İyi misin?"
Yüzümü burarak cevap verdim
"Sence?"
Arkasını dönüp bir sandalye aldı ve yatağın yanına koydu. Ardından tepsiyi aldı ve sandalyenin üzerine koydu.
Elimi ve sırtımı tuttu. Doğrulmamı sağladı. Ardından sırtımdaki elini aldı ve yastığı dikleştirdi. Beni dikkatlice geri çekti ve oturmamı sağladı.
Daha sonra sandalyenin üzerindeki tepsiyi aldı ve kucağına koydu. Yayla olduğunu düşündüğüm çorbayı karıştırdı ve kaşığın içine çorbayı aldı.
Güldüm. Şu an çok tatlıydı. Sanki beni her gün döven insan o değilmiş, benim en yakın arkadaşım gibi davranıyordu.
"Çuf çuf mu? O tren değil mi?"
"Amaan her neyse. Sonuçta bu çorba bitecek. Ha tren ha uçak."
Daha fazla konuşmadan uzattığı kaşıktaki çorbayı içtim. Yutkunurken boğazım acımış, yüzümü buruşturmama sebep olmuştu.
"İyi misin? Su vereyim mi?"
"Ah hayır, iyiyim."
Tekrar çorbadan bir kaşık aldı ve aynı cümleyi tekrar kurdu. Fakat bu sefer uçak değil tren demişti.
Çorbayı bitirdiğimde sanki küçük bir çocukmuşum gibi ağzımı sildi ve su içirdi.
"Ben birazdan geliyorum. Sen dur burda sakın kalkma tamam mı?"
Başımı salladım ve odadan çıkışını izledim. Bana neden iyi davrandığını sorup anı bozmak istememiştim. Ama geldiğinde mutlaka soracaktım.
Oturduğum yerden saray gibi olan odayı incelemeye başlamıştım. Sanırım burası Mingi'nin odasıydı. Onun fotoğrafları ve küçüklüğü olduğunu düşündüğüm eski fotoğraflar vardı.
Odayı incelerken kapı sesiyle o tarafa döndüm. Mingi'yi bekliyordum fakat bir kadın içeri girmişti. Giyimine bakılırsa buranın çalışanı olmalıydı.
"Merhaba Bay Jeong. Bay Song size bu ilaçları vermemi istedi."
Verdiği minik tepsiyi kucağıma koydum. İki ilaç ve bir bardak su vardı.
"Şu beyaz olanı ilk için. Bir 5-10 dakika geçtikten sonra diğerini için. Ben arada sizi kontrole geleceğim zaten."
"Mingi nerede?"
"Bay Song çıktı efendim."
"Nereye gitti?"
"Bunu sorma yetkim yok efendim. Bu yüzden bilmiyorum."
"Peki, teşekkürler."
Kadın gülümseyerek eğildi ve gitti. Ben ise Mingi'yi düşünüyordum. Çünkü birazdan geleceğim demişti ve gelmemişti. Ona soracaklarım da vardı.
İlaçların ikisini de içtikten yaklaşık birkaç dakika sonra uyku bastırmıştı. Oturmuş bir şekilde başım sağa yatık uyuya kalmıştım.
______________________________________
Sizi seviyorum canlarım... ♡♡♡♡
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.