Uzun bir aradan sonra rahatlığı ve huzuru iliklerime kadar hissediyordum. Bulunduğum yatak oldukça rahattı nerede ve hangi günde ve ya zamanda olduğumu bilmiyordum ama rahattım. Şiddetli ağrılar yoktu sızlamalar vardı ama can yakıcı değildi.
Kısaca fiziksel olarak durumum iyiydi lakin ruhsal olarak kötüydüm. Çabalamaktan , savaşmaktan benim savaşım olmayan bir muharebe içinde olmaktan çok yorulmuştum. Acaba geri dönmemin bir yolu var mıydı?Uzun bir uykudaydım düşsel uzun soluklu yorucu bir uyku , uyanma zamanım gelmişti . Savaşı bitirmemin zamanı gelmişti. Hiç bir işim olmaması gereken savaşı bitirecektim gerçekten çok gülünçtü.
Zorlanarakta olsa gözlerimi aralayabildim. İlk karşılaştığım şey bulunduğum otağın tepesiydi. Hızlıca etrafıma göz gezdirdim .Otağ da sadece bir döşek ve bolca ilaçların bulunduğu bir masa vardı . Duyduğum bir kaç sesten anladığım kadarıyla ormanın içinde kurulmuş bir çadırdaydım. Obada olsaydım zaten içerisi bu kadar boş olmazdı.
Köşede gördüğüm kanlı bezler de bana ait olmalıydı. Gerçi nasıl yaşadığıma da hala anlam veremiyordum. Kötü kurgulu bir filmde olduğumu hissediyordum.Başroldüm , ne yaparsam yapayım ya da başıma ne gelirse gelsin asla ölmüyordum. Oldukça can sıkıcıydı.
Kendime yeni gelmiş ve olayları kavramaya çalışırken bulunduğum otağın örtüsü aralandı ve içeriye sevdiğim adam girdi. Garip sevdiğim adam diyorum ama neden seviyorum onu da bilmiyorum . Sadece hissediyorum içimde güçlü büyük bir duygu var sevgi bu değil mi? Hiç bir zaman anlam veremiyorsun, sonucu belli değil hatta bazen de karşılık bile bulamıyorsun sizce sevgi bu değil mi?
Cevap bulamamak , anlam bulamamak sadece ve sadece hissetmek .
Evet hissetmek sevgi tam anlamıyla bu , benim Ertuğrul'a karşı hislerim var . Buna sevgi , aşk ya da her ne demek isterseniz deyin. Benim bu adama karşı hislerim var.Bana doğru gelen adımlarıyla gözlerimi o özlediğim yüzüne çevirdim . Gözleri kederliydi , sıkıntılı ve ruhu perişandı. Ben bu adamın ruhunu görüyordum o da benim ve ikimiz de perişandık. Birbirimizden ayrı kalan zamanlar için perişandık. Bizi harcadığımız için perişan , vazgeçtiğimiz için pişmandık. Ve ben bunları sadece o bal gözlere bakarak anlıyordum. Biz biz olmuşmuyduk ki? Evet olmuştuk ,karşılaştığımız ilk gün biz olmuştuk ama farkında bile değildik. Kader ağlarını örmüştü biz ise kendi ellerimizle o ağları bir çırpıda koparıp atmıştık.
Yanıma oturmasıyla kendime geldim bakışlarımı ellerime yönlendirdim. Konuşmak istiyordum ama ne diyeceğimi de bilemiyordum. İlk önce derin bir nefes aldı ona bakmadığım için de ne yaptığını da göremiyordum. Bakmamak için kendimle savaşıyordum. Uzun vakit olmuştu ne desem ne yapsaydım ki hem belki halimeyle işi ciddiye götürmüşlerdi. Ama öyle olmaması içinde bildiğim tüm duaları okuyordum.
Derinden bir kere daha iç çekmesinin ardından özlediğim sesini duydum ve benden izinsiz göz pınarlarımdan yaşlar dökülmeye başladı.Gözyaşlarımı durdurmaya çalışıyor lakin başaramıyordum." Affedesin beni asenam , ağlama demek için vakit hayli geç hatunum bilirim. Bilirim bilmesine de demesem olmaz be güzelim ."
Ağlama demesiyle gözyaşlarım dahada hızlanmıştı gözlerimi kaçırıyordum. Bakamazdım ki ben,bakmaya cesaretim yoktu ama sarılmaya son bir gücüm vardı. Hiç düşünmeden sıkıca kendimi kollarına attım. Ellerimle yakasını sıkı sıkı tutuyor gözyaşlarımla gerdanında yollar çiziyordum. Kokusunu derince içime çektim, özlemiştim hemde çok özlemiştim. Şaşkınlığını üstünden attıktan sonra kollarını belime sarıp , beni daha çok kendine çekmesiyle ağlamalarım durmuş geriye hıçkırıklarım kalmıştı.
Sessizce belkide saatlerce hiç konuşmadan sadece sarıldık.Artık ağlamıyordum , hıçkırıklarım da dinmişti. Sıkı sıkı sarılmıştık birbirimize kimsenin ayırmaya gücü yetmez diyordum ki ağrılarım kendini belli etmeye başladı demek ki bana verdikleri ilaçların yada otların herneyse etkisi yavaşça geçiyordu. Yerine de o korkunç yerde yaşadığım acılar geliyordu.
Bir anda saplanan ağrıyla iki büklüm oldum ertuğrulun korkmuş sesi kulaklarım da yankılanıyordu birilerini çağırıyordu ama acım o kadar büyüktü ki hiç bir şey duymuyordum. Ağrı o kadar artmıştı ki hayatımda böle bir şey hissetmemiştim. İşkenceye uğrarken bile bu kadar canım yanmamıştı. O kadar çok ses vardı ki duyduğum tek şey tiz bir kadın çığlıydı . İşittiğim şey galiba kendi çığlıklarımdı .
Ne olduğunu anlamıyordum bir anda acım kesildi ve parça parça bir şeyler görmeye başladım. İlk gördüğüm küçüklüğümün geçtiği parktı ikinci görümde ise bir kız çocuğu vardı salıncakta oturmuş ağlıyordu , kimse yoktu yanında biraz daha dikkatli bakınca bunun küçüklüğüm olduğunu anlamıştım. Hızlıca görüntü değişti bu sefer okulun bodrum katındaydım küf ve tahta kokusu burnuma geliyordu , tanıdık kokudan burasının benim okulumda ki sığınağım olduğunu anlamıştım. Bir sonraki görüntüde ise ben vardım eski sıralarda uzanmış anneannemin öğrettiği şarkıyı söylüyordum. Sahi uzun zaman olmuştu bu şarkıyı duymalı . Görüntüler hızla değişiyordu yavaşça büyüyordum lakin şarkı hep aynıydı. Değişmiyordu kafamda dahada yankılanmaya başladı artık çığlık atıyordum. Şarkının sesini çığlıklarım bile dindirmiyordu
Din dan din dan
Küçük kız din dan
Küçük kız neredesin?
Din dan din din
zamanın içinde ki küçük
Kayboldun din dan din
Zamanın birinde din dan din
Kayboldun küçük kızHep aynı lanet şarkı tekrarlanıp duruyordu artık o kadar çok çığlık atıyordum ki boğazım patlayacak gibiydi. Geçsin artık bitsin artık diye yalvarırken ertuğrulun sesini duymamla o lanet şarkı sustu ve ben gözlerimi açtım . Otağdaydık içeride bir kaç şifacı ,ertuğrul ve alpbaşı vardı. Halim haraptı ellerimden ayaklarımdan sıkıca tutuyorlardı şifacılar ise burnumun dibine bir kaç ot koymuşlardı. Bana ne olduğunu anlamaya çalışırken gözlerim yavaşça kapanmaya başlamıştı. Galiba sakinleştirici bir şeyler yapmışlardı . Aklım zihnim ve bedenim çok yorgundu ne olduğunu kavrayamıyordum bile , sadece söylemem gereken tek önemli şey olduğunu hissediyordum. Neden bilmiyorum ama gördüklerim şeylerden dolayı emindim ki saklı kitabın bulunması gerekiyordu. Konuşmaya çalışırken ses tellerimin paramparça olduğunu acı bir şekilde anlıyordum. Kendimi zorlayarak fısıltıdan ibaret kelimeler dudaklarımdan döküldü. "Er tuğ rul ki tabı sakladım"
Fısıltımla Ertuğrul'un elleri yüzümde ki saçları çekti.
"Konuşmaya çalışma asenam yorma kendini hallolur herşey , iyi ol bana yeter"Anladım ki sesimi duyuramamıştım. Son bir güçle ellerimle yakasını tutup kendime çektim.
"Din le" derin soluk alarak devam ettim. "Sak lı olan
Kitap sakladım bul tav şan yuvasında bul"Kendimi uyandığımdan beri o kadar çok zorlamıştım ki artık hiç gücüm kalamamıştı. Ellerim yavaşça yakalarından aşağı kaydı ve gözlerim tamamen kapandı bilincim ise karanlık uzun sırlarla dolu bir yola doğru gitti.
Yolun sonu nereye çıkar ve ya hayat denen şey hangi engelleri çıkarır bilemem ama ben burada ki yaşamımı en güzel şekilde geçirecektim. Her zaman tek bir şans verildi bana diye söylüyorum ya , belki başka şanslarım da vardır kullanmadığım sırasını zamanını bekleyen başka şanslar. Kesinlikle öyle olmalıydı yoksa çoktan ölmüş olmam gerekirdi değil mi ? Haala yaşadığıma göre başka şansım da vardır. Ne dersiniz var mıdır?
💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙Merhaba canlarım uzun bir aradan sonra tekrar karşınızdayım umarım hikayeyi unutmamış ya da silmemişsinizdir 😊
Bölümün size yetmeyeceğinin farkındayım bir çok açık kapı ve sır bıraktım ama her şeyi anlamanız yakındır. Araya fazla gün sokmadan yeni bölümle döneceğimden emin olabilirsiniz kendinize iyi bakın bol bol öpücükler 😘😘😘😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devr-i zaman
Ficción históricaGünümüz 21. Yüzyılından kendini bir anda 13. Yüzyılda bulan kızın hikayesi . Genç kıza son bir şans verilmişti , son bir hayat. Kaderin ipleri Asena diğer bir değişle Leydi Gisella Bianchi'nin ellerindeydi. Sevgili okur Devr-i zamana hoş geldin ...