İsviçre nihayet izin almış, evinde oturuyordu.
Normalde tatil zamanı nadir olduğu için dışarıda gezerdi ama son olan olaylar çok fazla karışık olduğu için evde oturmanın en güvenli yol olduğunu düşündü.
Bir haftadır, yoğun bakımda olan Avrupa Birliği üyelerine bakmaktan psikolojisi çok fazla düşmüştü. Sonuçta o da o yatakta hasta olabilirdi.
Orada tek hiçbirşey olmamış kişi Avrupa Birliği olduğu için ona soruşturma başlanmış, insanlar tarafından korunuyordu.
İsviçre nadir bulunan bu tatil gününü bozmak istemediği için, yavaşça koltuğa oturdu ve televizyonu açtı.
Pek güzel kanal göremediği için, bilgisayarını televizyona bağladı ve bir film seçti.
Tek istediği biraz huzurdu..
Sadece birazcık...
. . .
Japonya, gece saatleri genelde uyumayı seçerdi.
Ama bu sefer uyku onu seçmedi ve o da kendisini sokaklara attı.
Son yaşananlardan sonra onu da korku basmıştı. Artık annesini rüyada bile görmeye başlamıştı.
Sonunun onun gibi olacağını görmüştü..
Japonya, hemen aklından bunları atarak denize doğru baktı.
Uçsuz, bucaksız bir deniz..
Gözleri gibi.. (Japonya'nın gözleri hayalimde mavi)
Japonya annesini gördüğü son anı hatırladı.
[Geçmiş]
'Bu savaşa girmeden önce bilmeni isterim ki çiçeğim... Sen çok özelsin.'
'Sen bu dünyayı kurtarabilecek güce sahipsin.'
'Bensiz bu yüzden yaşayabilirsin ya...'
'Benim başaramadığımı sen başaracaksın minik çiçeğim, Japonya..'
Minik kız anlamamış şekilde giden annesine bakıyordu.
Aslında hiç endilesi yoktu. Annesi güçlü bir kadındı. Bu savaşı da atlatıp güzel bir hayat yaşayacaklarına söz vermişti.
O geri dönecekti değil mi?
[Şimdi]
Güzel kızın gözlerinden süzülen yaşları umuramadan denize bakmaya devam ediyordu.
Sanki orada ona ait birşey vardı...
Japonya saatin geç olduğunun farkındaydı ama hiç bir zaman merakını engelleyememişti.
Sonuçta deniz karadan daha güvenli, değil mi?
Japonya geldiği yoldan evine doğru koşarak gitti. Cebinden anahtarını çıkardı ve geleneksel evinin güzel kapısına taktı, ondan sonra yavaşça çevirmeye başladı.
Eve girdiğinde odasında duran boş çantayı kaptı ve bütün insani ihtiyaçları doldurdu.
Yarın iş olması önemli değildi, sonuçta fazla çalışmış ve sonra ki haftanın işini yapmıştı.
Çantasına düşündüğü herşeyi koyduktan sonra üstüne daha uygun bir kıyafet giydi, ince sevdiği mor hırkayı giydi ve çantasını sırtına geçirdi.
Hemen kapıdan çıktı ve kilitledi, ondan sonra az önce bulunduğu yere doğru gece yarısı koşmaya başladı.
Saatin gece 02.38 olması umrunda dahi değildi, hiç te olmadı zaten..
Genç kız, limanların önüne geldiğinde eğilerek yürümeye başladı, çünkü gece nöbet tutan insanlar ara sıra buraya geliyorlardı.
Etrafı iyice inceledikten sonra tehlikenin olmadığını anladı ve gemilere doğru koşmaya başladı.
Hemen mavili beyazlı olan gemiye atladı ve derin bir nefes aldı.
Tamam bir gemiyi süremezdi ama civarlarda bir kayık olması gerekir di değil mi?
Tahmin ettiği gibi bir kayık buldu Japonya.
Hemen ona atladı ve iki yerinden de tuttu. Ve yavaşça çevirmeye başladı. Çok fazla ses çıkartamazdı, o yüzden daha da dikkatliydi.
Kayıkla gitti.. Gitti... Gitti....
Ta ki kendi ülkesi gözden kaybolana dek.
Şimdi ise koskoca okyanusta yalnızdı, ama o öyle hissetmiyordu.
Aradığı şey tam buradaydı.
Japonya üstündekileri aldırmadan dalmak için hazırlandı.
O mor hırkayı da o yüzden giymişti zaten.. O hırka hep ona şans verirdi.
Şimdi o hırka ile büyük bir maceraya atılıyordu.
Kendini toparladı, derin bir nefes aldı ve..
'3'
'2'
'1!'
Sonra bir ses. Okyanusa atlayan birinin sesi.
Aradığı şey herneyse, kesinlikle o buraya aitti...
-Devam Edecek-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
『HOPE』 〔Countryhumans〕 【Türkçe】 ~Countries of Dreams~
General FictionHope, Countries of Dreams serisinin ilk kitabıdır. Dikkat❗ Ben hayatta ki en önemli işi ders çalışmak olan bir yazarım. Zırt pırt yb atamayabilirim. Umarım okurken eğlenirsiniz.. İyi okumalar canlarım~