0.2

1.4K 224 124
                                    

Yaklaşık iki saattir, vücudumun büyük bir çoğunluğunu hissetmememe sebep olan tahta sandalyede oturuyordum.

Başta bir şeyler içmek istemiş ama temizlik durumunu fark ettikten sonra vazgeçmiştim.

Caroline Aaron'u beklemekte ısrarcıydı. Tabi bu kararlılığı yarım saat falan sürmüş ve bir bardaktan sonra kendisini kaybetmişti.

O bu haldeyken ise kaçmayı düşünen aklım beni terk etmişti. Her ne olursa olsun onu bu halde bırakmayacak kadar iyi bir vicdana sahiptim.

Sol bacağım karıncalanmaya başladığında kendi kendime sallanmaya başladım. Sıkılmıştım ve artık çalan şarkılar başımı ağrıtmaya başlamıştı.

Kalkmak için hareketlendiğimde yanıma gelen kişiyle fiilimden vazgeçtim.

Aaron tek eliyle tuttuğu sandalyeyi yanıma koymuş ve gülümseyerek yerine oturmuştu.

"Çok özür dilerim, birkaç aksilik çıktı."

Önemli olmadığını belli edercesine başımı sallayıp gülümsemeye çalıştım.

O böylesine güzel gülümserken yüz kaslarım beni dinlemiyor, bütün odağını ona veriyordu.

Sarıya yakın saçları ve yüzüne vuran ateşin ışığı bütünleşmiş etrafa ısı yayıyordu.

Bu ısıdan bir tek benim etkilendiğimi düşündüm. Terlemeye başladım ve istemsizce gömleğimin birkaç düğmesini açtım.

O sırada kurtarıcım, Caroline kahkaha atarak yanımıza geldi. Masaya yaslanmaya çalıştı ama içtiği biraların etkisiyle dengesini kaybetti.

Ben boktan reflekslerim yüzünden olaya dahil olamadan Aaron onu yakaladı ve oturması için sandalyesini verdi.

Caroline mantığını kaybetmiş, oturduğu yerde kahkaha atmaya devam ediyordu. Bir yandan ise hakim olamadığı elleri Aaron'un üzerinde dolaşmaya başladı.

Aaron sanki her zaman böyle şeyler oluyormuş gibi tepki vermiyordu. Caroline'a karşılık vermiyordu ama uzaklaştırmıyordu da.

Ben vücumun aksine çalışmaktan buruş buruş olmuş beynimle o an unuttuğum şeyleri sorgularken Aaron kulağıma doğru eğildi. Eski ve ucuz bir yer olmasına rağmen oldukça gürültülüydü.

'Ben arkadaşınla ilgileniyorum, sen eğlenmeye bak.'

Ona arkadaşım bu halde olmasa bile kös kös oturmaktan başka bir şey yapmayacağımı söyleyemedim. Aslında asosyal olmamı umursamazdım ama kendimi kanıtlamaya çalışıyor gibi hissediyordum.

Su birikintisine düşmüş, oradan bile kalkmayı beceremeyen kızı oynamak istemiyordum.

Caroline her zaman bir kere içersem özgürlüğün beni ele geçirdiğini söylerdi. Caroline her şeyi çok fazla kafaya taktığımı da söylerdi. Belki de o yüzden bu haldeydim.

Bir kez olsun onu dinlemeye karar verdim çünkü savaş öncesi içmem, birileriyle yatmam ve kafa dağıtmam gerekiyordu. Bütün kaslarımın rahatlaması gerekiyordu.

Uyuşmuş ayaklarıma rağmen bar tezgahına doğru hareketlendim. Gördüğüm ve büyük ihtimalle sızmadan önce birkaç yudum alan birinin olan bardağı kafama diktim.

Kaslarım gevşememiş aksine daha çok kasılmaya başlamıştı ya da ben kimseyi ekstra çekici görmeye başlamamıştım. Sanırım bir koca bardak içki bile bana etki edemiyordu. 

Kendi kendime dışlanmışlık hissine kapılmaya başlarken gözüme kestirdiğim bir bardağı daha kafama diktim. Derken fayda etmeyen biralar ve benim inatla bütün bardaklara yapışmam bir oldu. Sonunda beni dolup taşmak üzere olan mesanem uyardı. Öyle sızlıyordu ki sanki koca bir okyanusu mideye indirmiştim.

Telaşla etrafa bakındım. Acilen bir yerlere salmam gerekiyordu. Dayanamadım, güçsüz olduğumu en başta da söylemiştim. Öyle ki mesane kaslarım da benden farksız değildi. Bardan çıkarak gördüğüm ilk yere çöktüm. Zaten ne ışık vardı ne de insan.

Kemerimi geri bağlamaya başladığımda zaten beceremeyeceğimi biliyordum o yüzden gömleğimin altına kıstırarak içeri girdim. Gerilen kaslarımın gevşemesi ve firar eden hormonlarımın beni sakinleştirmesi işe yaramış olabilirdi ama birkaç saat önce hoşlanmaya başladığım adamı ve en yakın arkadaşımı bir birini yerken görmek her şeyin kaybolmasına neden olmuştu.

İlk defa Caroline'ı düşünmek istememiş ve yurda doğru gitmeye başlamıştım. Zaten bir sonraki geceyi göremeden ruhuma veda etmiş olacaktım, artık onu düşünmemeliydim.


...


Sanki tanrı son uykum olduğunu biliyor ve benden her şey için özür diliyormuş gibi her yeri boşaltmıştı. Kutlamalar olduğunda bile ya gizlice sevgilisini getirenler ya da sarhoş olmuş ve arkadaşları tarafından yatağına bırakılan kişiler oldurdu. Şuan ise son derece boştu.

Ellerimi havaya kaldırarak birleştirdim. Teşekkür duaları ederek bağırmaya başladım. Öyle bağırdım ve kendimi kaptırdım ki bacaklarım beni taşımayı bıraktı. Dizlerim üstüne düşmüş, ağlayarak ölmek istemediğimi söylemeye başladım. Yalvarıyordum.

17 yaşındaydım. 10 yaşımdan beri ordudaydım. 7 yıldır eğitim görüyordum ama kılıcı bile titretmeden tutamıyordum. Çok korkuyordum. Çifti olarak, elma büyüterek yaşamak istiyordum, 17 yaşımda girdiğim savaşta ölmeyi değil.

Bağırışlarım hıçkırıklara dönüşürken başımı tahta yatağa yasladım. Kendimi kastığımdan olmalı ki ellerim, kollarım ve geri kalan tüm vücudum titriyordu. 

Oturduğum yerde kaldım. Ne rahatsız olan bacaklarımı düzelttim ne de başımı acıtan yataktan kaldırdım. Zaten korku ve yorgunluğun etkisine kapılıp orda öylece uyuyakaldım.

MUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin